Yayla çiçeğini özlemiştim, sarı, minik minik yuvarlaklar şeklinde, yıllarca kuru kalabilen sadece Karadeniz yaylalarında gördüğüm bir çiçekti, çam çiçeği de denirdi sanırım, güzel kokardı.
-Yaylaya gideceğim belki yazın.
-Kız kardeşlerinle mi?
-Belli değil, gidersem yayla çiçeği getireceğim sana çok güzeldir, saklarsın.
-Olur getir.
...
-Ellerin acıyor mu?
-Yok ya, yok ellerimde bir şey, kalacak öyle.
-Sonra sorun olmayacak mı?
-Bilmiyorum olur mu, n'olacak kalır öyle.
...
- Git, bundan sonra bekleme, çok kalabalık.
- Olsun beklerim, bakınıyorum etrafa.
- Kimseyi tanımıyorsun ki kime bakacaksın!
- Olsun.
- N'aparsan yap o zaman.
...
- Kitabı okudun mu?
- Okudum ilginç, nereden aldın?
- Cumhuriyet kitap kulubü ekinde görmüştüm. Kese kağıdında satılıyordu biliyor musun ?
- İlginç.
...
- Deniz hala sende mi kalıyor.
- Evet.
- Gör bak gitmeyecek O.
- Yok canım gidecek, ev arıyor.
...
- Değer'i gördüm geçenlerde yolda.
- Hmm, nasılmış?
- İyi, gelmiyor mu hiç seni görmeye.
- Geldi bir kaç kez.
- O kadar aynı evde kaldınız bir kaç kez mi geldi.
- Herkesin işi gücü var, n'palım.
...
- Hadi git artık bak sesleniyorlar.
- İyi, gelirim yine.
- Eyvallah.
...
O sabah o uzun caddeyi yürüyüp bitirdiğimde geçen dört buçuk yılı bitirecek, masama oturduğumda "olmaz, yapamam" diyecektim. Bir daha görüşmedik sayılır Ç ile. Belki iki tesadüfi karşılaşma, üç ya da dört telefon görüşmesi. Sağdan soldan duydum iyi olduğunu, işe başladığını, tek başına yaşadığını, işine yakın bir evi olduğunu. Sinem'in iş yerine yakın bir evdi, bazen selam yollardı Sinem ile karşılaştıklarında bana.
- Nasılsın Canan ?
- İyiyim, sen ?
- Neler yapıyorsun, aynı iş yerinde misin ?
- Evet, sen iş buldun mu, nasıl gidiyor.?
- İyi, buldum işte bir şeyler.
- Neler yapıyorsun?
...
- İşte böyle. Mesela; geçenlerde bir dergide bir yazı okudum, çok iyiydi, yazarına ulaşmaya çalışıyorum, bir psikolog muş aynı zamanda.
- Bu öğrenme, anlama çabanı takdir ediyorum şahsen. Hala tutunmaya çalışıyorsun di mi Canan?
O telefon görüşmesinden muhtemelen sekiz yıl sonra da benzer bir şey söyleyecekti Ç. Yalnız bu sefer daha alaysız, daha uzak daha ağır bir ciddiyetle. "Hayata tutunmaktan neden vazgeçmiyorsunuz ki... "Tam da kendimi hiç bir şeyden tutamaz hissettiğim, hayatımda tutunduğum en sağlam şeyin "nefret" olduğu, ancak artık onunla da ne yapacağımı bilemediğim bir zamanda!
Aynı şehirde hatta aynı semtte oturmamıza rağmen hiç karşılaşmadık, hiç aynı vapura binmedik, aynı sokaktan geçmedik, aynı otobüsü yakalamaya çalışmadık, aynı sinemaya gitmedik, aynı kitapçıdan hiç bir şey almadık, aynı parkta oturmadık, aynı denize bakmadık hiç... Ölüme çok yaklaştığım bir gün bir mesaj, bir de ışıklarda bir karşılaşma sadece... "İyi olman ne güzel" Öyle yazıyordu mesajda. Evet öyle not almışım buraya...
Bir kaç şiir vardı geri kalan sayfalarda. Şiirden daha çok şiirlerden alıntılar kısa, uzun, bazen sadece bir cümle... Kapattım günlüğün arka sayfasını. Vardı daha birkaç sayfa, lakin yoktu anlatmaya gerek. Marquez'in dediği gibi; "insanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığın ve anlatmak için nasıl hatırladığındır".
Bazı hikayelerin tamamı anlatılamaz, bazıları da ifade edilemez, bu hem anlatılmayan hem de ifade edilemeyenlerdendi... Bazı hikayeler size var olduğunuzu hatırlatır, bazıları hiçliğinizi... Bu hikaye "var olmakla" başlayıp "hiçlikle" bitenler dendi...
Bu bir hikaye denemesidir sadece başta denildiği gibi, daha güzel hikayeler yazılabilmesi için...Bu hikaye Ç'nin Canan'daki hikayesidir. Ç 'nin geri kalan hikayesini; kim bilir? Canan'ın hikayesi burada neredeyse yok bile... Böyledir hayat böyle olmak zorundadır "kavranabilir, baş edilebilir" olması için. Baktığımız yerde olan “şey” değildir, bizim durduğumuz yerden görebildiğimizdir... Sana göredir, sensindir.
-Yaylaya gideceğim belki yazın.
-Kız kardeşlerinle mi?
-Belli değil, gidersem yayla çiçeği getireceğim sana çok güzeldir, saklarsın.
-Olur getir.
...
-Ellerin acıyor mu?
-Yok ya, yok ellerimde bir şey, kalacak öyle.
-Sonra sorun olmayacak mı?
-Bilmiyorum olur mu, n'olacak kalır öyle.
...
- Git, bundan sonra bekleme, çok kalabalık.
- Olsun beklerim, bakınıyorum etrafa.
- Kimseyi tanımıyorsun ki kime bakacaksın!
- Olsun.
- N'aparsan yap o zaman.
...
- Kitabı okudun mu?
- Okudum ilginç, nereden aldın?
- Cumhuriyet kitap kulubü ekinde görmüştüm. Kese kağıdında satılıyordu biliyor musun ?
- İlginç.
...
- Deniz hala sende mi kalıyor.
- Evet.
- Gör bak gitmeyecek O.
- Yok canım gidecek, ev arıyor.
...
- Değer'i gördüm geçenlerde yolda.
- Hmm, nasılmış?
- İyi, gelmiyor mu hiç seni görmeye.
- Geldi bir kaç kez.
- O kadar aynı evde kaldınız bir kaç kez mi geldi.
- Herkesin işi gücü var, n'palım.
...
- Hadi git artık bak sesleniyorlar.
- İyi, gelirim yine.
- Eyvallah.
...
O sabah o uzun caddeyi yürüyüp bitirdiğimde geçen dört buçuk yılı bitirecek, masama oturduğumda "olmaz, yapamam" diyecektim. Bir daha görüşmedik sayılır Ç ile. Belki iki tesadüfi karşılaşma, üç ya da dört telefon görüşmesi. Sağdan soldan duydum iyi olduğunu, işe başladığını, tek başına yaşadığını, işine yakın bir evi olduğunu. Sinem'in iş yerine yakın bir evdi, bazen selam yollardı Sinem ile karşılaştıklarında bana.
- Nasılsın Canan ?
- İyiyim, sen ?
- Neler yapıyorsun, aynı iş yerinde misin ?
- Evet, sen iş buldun mu, nasıl gidiyor.?
- İyi, buldum işte bir şeyler.
- Neler yapıyorsun?
...
- İşte böyle. Mesela; geçenlerde bir dergide bir yazı okudum, çok iyiydi, yazarına ulaşmaya çalışıyorum, bir psikolog muş aynı zamanda.
- Bu öğrenme, anlama çabanı takdir ediyorum şahsen. Hala tutunmaya çalışıyorsun di mi Canan?
O telefon görüşmesinden muhtemelen sekiz yıl sonra da benzer bir şey söyleyecekti Ç. Yalnız bu sefer daha alaysız, daha uzak daha ağır bir ciddiyetle. "Hayata tutunmaktan neden vazgeçmiyorsunuz ki... "Tam da kendimi hiç bir şeyden tutamaz hissettiğim, hayatımda tutunduğum en sağlam şeyin "nefret" olduğu, ancak artık onunla da ne yapacağımı bilemediğim bir zamanda!
Aynı şehirde hatta aynı semtte oturmamıza rağmen hiç karşılaşmadık, hiç aynı vapura binmedik, aynı sokaktan geçmedik, aynı otobüsü yakalamaya çalışmadık, aynı sinemaya gitmedik, aynı kitapçıdan hiç bir şey almadık, aynı parkta oturmadık, aynı denize bakmadık hiç... Ölüme çok yaklaştığım bir gün bir mesaj, bir de ışıklarda bir karşılaşma sadece... "İyi olman ne güzel" Öyle yazıyordu mesajda. Evet öyle not almışım buraya...
Bir kaç şiir vardı geri kalan sayfalarda. Şiirden daha çok şiirlerden alıntılar kısa, uzun, bazen sadece bir cümle... Kapattım günlüğün arka sayfasını. Vardı daha birkaç sayfa, lakin yoktu anlatmaya gerek. Marquez'in dediği gibi; "insanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığın ve anlatmak için nasıl hatırladığındır".
Bazı hikayelerin tamamı anlatılamaz, bazıları da ifade edilemez, bu hem anlatılmayan hem de ifade edilemeyenlerdendi... Bazı hikayeler size var olduğunuzu hatırlatır, bazıları hiçliğinizi... Bu hikaye "var olmakla" başlayıp "hiçlikle" bitenler dendi...
Bu bir hikaye denemesidir sadece başta denildiği gibi, daha güzel hikayeler yazılabilmesi için...Bu hikaye Ç'nin Canan'daki hikayesidir. Ç 'nin geri kalan hikayesini; kim bilir? Canan'ın hikayesi burada neredeyse yok bile... Böyledir hayat böyle olmak zorundadır "kavranabilir, baş edilebilir" olması için. Baktığımız yerde olan “şey” değildir, bizim durduğumuz yerden görebildiğimizdir... Sana göredir, sensindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder