29 Mayıs 2012

Kimsin Sen ? *



Batının gösterisi ama doğunun müziği, İranlı besteci :  Ramin Djawadi...

Batı gözlerimizi kamaştırır, doğu içimizi aydınlatır. 
Gözleri ile görenler gördüğünü yönetir. İçine bakanlar kendini yönetir.
Dünyayı yönetenler gözleri ile görenlerdir. Onlar dünyanın kendisinden var olduğunu bilmeyenlerdir.
İçinde kendimizi göremediğimiz bir dünyayı yönettiğimizi anladığımız zaman, zaman çoktan geçmiş olacak.



Who are you ? *

"Bir adam korkuyorsa nasl cesur olabilir. Bir adam başka türlü cesur olamaz..." 

24 Mayıs 2012

Şarkılardan...



Yaşar Kurt' un hatırladığım en güzel şarkılarından...Ne de güzel söylemiş...

22 Mayıs 2012

"Temel Dursun"

Hakkında yazı yazılmayı hak etmiş ikinci adamdır hayatımdaki. Pek tabi ki ilk adamdan daha önce hak etmiştir. Dedem...Adı , Temel Dursun...Bir karadenizlinin adı O'nun çağında ne konulabilirdi  : Temel. O olmazsa, Dursun. O ikisine de sahip yüzlerce karadenizliden biriydi, ama en nadir adamlardan biriydi...Komik değildi, ki,  karadenizliler kendilerine gülünmesine hep şaşırmıştır... Yaptıkları ve söyledikleri o kadar doğaldır ki çünkü. Çok normaldi o gülünenler onlar için...Altmış yaşında hüngür hüngür ağlardı, insandı çünkü. Güldümü o iri yemyeşil gözleri yosuna dönerdi, koyulaşır  küçülür, yanaklarının çizgileri belirginleşirdi ben O'nu tanımaya başladığım yaşlarında. Yanık tenine en çok gözleri yakışırdı bir de çıkarıldımı "başım üşüyor çıkarma çocuğum" dediği kasketi...Hiç eğilmedi, bükülmedi beli ölene kadar, ayaklarım ağrıyor diye diye kullandı kendi yaptığı bastonunu az aylar, gidene kadar...Kahverengi bir pantalon bir de kahverengi ceketini hatırlarım, kaç gömleği olduğunu ilk maaşımla aldığım gömleği götürünce öğrendim. " Niye aldın kızım, paranı harcadın, var benim üç esvabım, yetip gidiyor" , " Olsun,  çok para vermedim, ucuz oralarda her şey, merak etme sen dede" , " Gelsen de gezdirsem seni oralarda dede, çok güzel yerler var, yeşillik de var deniz de var sen seversin."  "Ben bir daha gitmem o insan şehrine kızım, askere üç gün otobüsle ayakta gittim, her yer insan orada, kuş konacak yer bırakmamışlar..."
Şimdi görsen sen dede, leylekler bir konduğu yere bir daha konamıyor. Her yıl göç yolu değiştirmekten üzerimizden bile geçmez oldular..."Uçakla gidelim, istemez misin havada olmak ?" " Yok kızım yok, Rüzgar'ın ayaklarımı yerden kestiği yer yeter bana, insan dediğin toprağa yakın olmalı her daim, ne zaman öleceği belli olmaz..." O hiç rüzgar demezdi, at derdi yalınız, rüzgarı biz derdik, ölene kadar bindiği beyaz atına. " Bu at beni öldürecek kendinden önce, gene eğer istemiyor sırtında" derdi.
Altmış yaşında bile budaksız ağaca onu tırmandırabilecek  iki şey vardı ; bizim, torunlarının, " kirazlar kızarmış dede" çığlıklarımız, ineklerin yerdeki otu beğenmeyip ardında dolanması bütün gün...
Adam dediğin bir çocuğun gözyaşlarına ağlayabilmeli, kaç yaşında olursa olsun, Dedem ağlardı...Yıllarca telefonda konuşamadık O'nun yüzünden, ağlardı çünkü...Adam dediğin bir çocukla geçireceği vaktin en güzel vakit olduğunu, harcanmış en güzel zaman dilimi olduğunu bilmeli, Dedem öyle yapardı. Ne kimse için ne de bir şey için kavga etti köy ahalisi ile, torunlarının incir çalması dışında komşu bahçelerden...Ölmeden, üç incir ağacı daha dikmişti evin hemen önüne, inadına inadına..."Aşk" dediği topraktı, ağaçlardı. "Anlam" dediği "sevmekti". Katıksız, beklentisiz, sadece sevmek...Çocukları, on sekiz yaşından ölene kadar tek yastığa baş koyduğu Ayşa'sını, rüzgarı, mandalarını ve koyunlarını....Ömrü boyunca yediği tereyağından beyin damarları tıkandığında doktorlara şaştı kaldı ; "herkes kendi toprağından gelir kendi toprağına gider , herkesin kendi toprağından, kendi beslediklerinden sebep ölmesi ise vaktin gelmesidir ancak, şükür ki ben vaktim geldiğinde öleceğim o zaman" demişti..."Bu topraklarda zeytinyağı olmaz hekim bey, biz yayla adamı ölürsek tereyağından ölelim, ne güzel" demişti...Mayıs ayı geldimi, haydi çocuklar derdi, yanmayın bu şehrin binalarının sıcağında, haydin yaylaya...Bu sene kim en çok çam sakızı kazıyabilirse doruklardan, rüzgara bir kere binecek derdi...Karagölün balıkları bıldırdan beri sizi bekliyor, kim eliyle yakalayabilirse balyalarda zıplayabilir, haydin çocuklar derdi...Yedi çocuğu ben nasıl doyuracağım diye söylenen Ayşa'sına, "ben getiricem sen pişiricen" derdi...Kitaplarınızı da alın, koyunlar artık benim masallarımı ezberledi derdi...
Okuyun kızım derdi, okuyun ki "bilin". Dünyayı bilmezsen, dünyada barınamazsın derdi. Önce Allah'n kitabını bileceksiniz sonra insanların, derdi...Yaylanın sisinden, ayısından ve kurdundan korkmayın derdi...Sis bastırdığında önünüze değil toprağa bakacaksınız, toprakta sıracaları ( mantarları) takip edeceksiniz, sıracalar inek gübresine yakın olur, inek gübresi de eve yakın olur kızım derdi...Kurt uluması duyarsanız karabaşı taklit edeceksiniz, kurt korkmaz ama karabaş sizi duyar, havlaması kurda ulaşacaktır hiç korkmayın derdi. O bir kangal, kurdun korktuğu tek hayvandır buralarda derdi...Çocukları dağlara yalnız gönderme diye söylenen Ayşa'sına gülerek bakardı, birlik olurlarsa  korkmazlar Ayşa, doğayla birlik olmak yaraşır insana derdi...En kolayı ayıdır kızım, ayı gördünüzmü elinizdeki yiyeceğin tamamını, bir de bir esvabınızı bırakın koşun. Ayı kendine yiyecek bırakan kokuyu ezberler, bir daha da peşinizden gelmez... Ayı açsa ancak ardınızdan gelir. Yoksa ayının insanla bir derdi yoktur kızım...Dünya insanı var etmek için var edilmiştir kızım, insan da keşke doğanın bizi sevdiği kadar doğayı sevse derdi...Ölümü hiç unutmayın, çünkü ölüm ; canınızdadır derdi..Ölümü canınızı sevdiğiniz gibi sevin , sevin ki; yaptıklarınız can kadar değerli olsun...

Her dediğini yapamadım Dedem, her dediğini anlamadım ama bu kadar sevmeseydin sevilmek nedir bilmeyecektim...Öldüğünü başımı yastığa koyduğum bir gece yarısında öğrendim. Dedi dayım : " Gelecek misin cenazeye". Dedim : " Gelmem. Ben dededim cenazesine gelmem..." Gitmedim, hiç pişman olmadım. Gene ölsün gene gitmem...

20 Mayıs 2012

Alıntılar : Filmlerden...

"Biriyle yattığın zaman; sen söz vermesen bile bedenin bir söz verir. Bunu biliyor muydun?" - Vanilla Sky (2001)
"Herkesin hayattaki tek amacı yalnız olmamak. Herkes sadece yalnız kalmamayı önemsiyor." - Lucky You (2007)
"Bundan sonra bana şöyle dersiniz; Sid, alevlerin efendisi. // -Hey, alevlerin efendisi, kuyruğun yanıyor." - Ice Age
"Aşk rastgele yaşamayı sona erdirir; hayatının farkına varırsın." - O Kadın (2007)
“Hiçbir düş sadece bir düş değildir.” - Eyes Wide Shut (1999)
"Bir şey söyle bana. İçimdeki kayayı kaldırıp atacak bir şey söyle. Nefes alabileceğim bir şey de bana." - İncir Reçeli (2011)
" - Olan oldu, her şey gelip geçiyor.  -Hiçbir şey geçmiyor, geçen yalnızca zaman." - İtiraf (2001)
"Bir şey üzerinde hak iddia etmeden önce onu hak etmen gerekir." - Death Proof (2007)
"Sana dünyaları değil, kendi dunyasını sunan adamı iste. Çünkü sen ona dünyaları vereceksin." - Beni Unutma (2011)
"Keşke seni daha çok sevseydim ya da hiç sevmeseydim." - L’eclisse (1962)
"Kim olduğunu ve ne istediğini anladıkça daha azı senin olur. Her şey hayal kırıklığına uğratır." - Lost in Translation(2003)
"Gerçek ne kadar acı olursa olsun, hiçbir şey yalan kadar insanı yaralayamaz." - Tootsie (1982)
Bazen üzüntüler; gözyaşlarının ulaşamayacağı kadar derindedir." - City of Angels (1998)
"Her şeye sahip olamazsın, hayat böyledir." - House of Fool (2002)
"Hiç bir kitap size ne düşünmeniz gerektiğini söyleyemez." - Mona Lisa Smile (2002)
'Herkes ölür ama herkes gerçekten yaşamaz.'' - Braveheart (1995)
"Bir insan başkasını cezalandırmak için; hakikaten kendini öldürebilir mi?" - Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)  
"Kadınlar; aşık olana dek en iyi psikiyatristirler. Aşık olduktan sonra en iyi hasta olurlar." - Spellbound (1945)
"Hayatta bir yere varmaktansa hep yola çıkmak en güzeli." - Waking Life (2001)
"Sadece güneşli günlerde yürürsen hedefe ulaşamazsın." -Heaven and Earth (1993)
"Kader, seni nerede olsa arar bulur." The Wedding Banquet (1993)
"Herkesin cehennemi farklıdır. Sadece alev ve acıdan oluşmaz. Asıl cehennem, yolunda gitmeyen hayatındır." - What Dreams May Come (1998)
"Birisi hakkında gerçeği öğrenmek istiyorsan,muhtemelen o kişi gerçeği sorman gereken en son kişidir." - House
"Acı kontrol edilebilir. Bağlantıyı kesersin biter." - The Terminator (1984)
"Kalbinin sesini mi dinleyeceksin yoksa kalbi pişmanlıklarla dolu yaşlı bir adam olarak yalnız ölmeyi mi bekleyeceksin?" - Inception (2010)
"Kırık bir kalbinin olması, en azından denediğini gösterir." - Eat Pray Love (2010)
"Hakikati arayan, onu bulmanın cezasına katlanır." - 21 Grams (2003)
"Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum." - The Green Mile (1999)

14 Mayıs 2012

İnsanlığın Özeti: Bir Zamanlar Anadolu'da

Çocukların sesi ve bir cesedin iç organlarının çıkarılışının sesi...
Bir kedinin çöp konteynırının altına sığınması ve bir poşetin rüzgarda uçuşması; hedefsiz, tutunmasız... Yaşamdan bir parça. Yanağında soğuk kan damlası olan doktorun, kanını taşıdığı adamın çocuğunun topa vurmasını gülümseyerek izlemesi... Manda yoğurdunun en güzel yoğurt olması ve bir katilin cesedini gömdüğü yeri hatırlamamaya çalışırken en son umursadığı şeyin yoğurt olması... Karanlık, insansız, uzun bir yoldan gelen ışıklar ya bir umudu getirir ya da  bir umudu alır karanlığa götürür...

bir zamanlar anadolu'da

Bir kavak ağacı varsa bir çeşme her zaman vardır ve bir çeşmenin yanında her zaman bir kavak ağacı bulunur. Hayat işte tüm bunların toplamıdır... İnsanın ömründen yaş almasının, hadi korkmayalım, yaşlanmasının en güzel yanı, bazı şeylerden artık emin olmasıdır; hayatın artık bizi şaşırtamayacağı gibi ve ölürken bile şaşırabileceğimizin mümkün olması gibi...


Bazıları bir çeşmenin suyunun ne zaman biteceğini bekler gibi bekler yaşamın kıyısında, çeşmenin başında... Bazıları o suyun hiç bitmeyeceğini sanır... Bazıları suyun bir gün biteceğinden emin, sudan içer kanasıya... "İğdebeline yağmur yağıyor, yağsın, ne fark eder yüzyıllardır yağıyor..." Ne fark eder; o çeşmenin suyu kaç yıldır akıyor, kaç ceset gömüldü ve bulundu kıyısında, bazıları bulunmadı çeşmenin suyuna karıştı kanı... Ne fark eder;  kaç ceset bir kavak ağacının yanından sürüklendi ve kavaklar kaç insan gördü henüz ölmeden önce...
Bir elmanın dalından kopup köküne can veren suda çürümeye kalması gibi belki de bir insanın toprakta canından olması, geldiği yerde... Bir cesedi neye sardığınızın ne önemi var; bir torba yada bir battaniye! Bir katil bir cesedi  bağladığında "insafsızlık", siz bagaja sığdırmak için bağladığınızda "gereklilik."
Yaptıklarımızın kötülüğünü kim belirliyor; vicdanımız mı ,başkaları mı? Vicdanımız kimlerden oluşuyor?
bir zamanlar anadolu'da

Bir savcı uykusundan uyandırılıp çay verilebilir, savcıdır iyi bir insandır, ama bir katil için fazla beklemez tepsi...Ya o savcı karısının ölümüne sebep olduysa, ya o savcı, bebeğini doğurur doğurmaz ölmeye çoktan karar vermiş, çay tepsisini taşıyan kız kadar güzel karısının ölmesini,  "sebepsiz bir ölüm" masalıyla taşıyorsa vicdanında...
Bir başkasının ölüsüne ağlarken, bir çocuk doğar ve bir insan ölür diyoruz. Kendi kanımızdan ölümüze ağlarken, "neden biz" diyoruz... Bir çocuğun eline babasının kanlı gömleğini tutuşturup aynı babanın kalbini elimizde tutabiliyoruz... Aynı babanın kulaklarına tıkanacak pamuklarla, aynı çocuğu güldürmek için sihirbazlık numarası yapabiliyoruz... Bu dünyada yaşamayı ne kadar hak ediyoruz? Belki de hak etmiyoruzdur...
Tüm bunlar insanlığın ve yaşamın bir parçası diyor bazıları, bazılarının gözleri kamaşık görmüyor, bazıları ömrünü bunlara şaşırarak geçiriyor, bazıları bunlara dayanamıyor, bazıları bunlara bir çare arıyor...

Düşünebilen insanların görebilmesi için gözlerinin içine yazılsın her şey insanların, yazılsın ki ışık gözlerimizi kamaştırdığında, düşünenler görebilsin onları göz bebeğimizin karanlığında...

bir zamanlar anadolu'da


"Ey layık olmayan kimseye yardım eden! Bil ki, suçlu, işlediği suçla zaten yeterince cezalandırılmıştır..." ( Bin bir Gece Masalları.)

Bu bir Nuri Bilge Ceylan filmidir..."Bir Zamanlar Anadolu'da".
Senaryo:  Ercan Kesal, Ebru Ceylan, Nuri Bilgi Ceylan
Yıl: 2011