26 Nisan 2013

Başarılar Dilerim...

En son kişisel gelişim demişken başarı kavramı üzerine güzel bir yazı okudum. Aşağıda isterseniz okuyacaksınız. Çok güzel bir "başarı" tanımı yapılmış.
"Bir tamirci olabilirsiniz ya da işiniz sadece bir vida sıkmak olabilir. Mesele o vidayı dünyada en iyi sıkan olmaktır. Başarı budur. Başarı patron ya da CEO olmak değil; yaptığın her neyse onu dünyada en iyi yapan insan olma ümidi taşımaktır." Ben burada ki okunması gerekenin , "en iyi yapan insan olmak" değil, o "ümidi" taşımak, o ümidi taşıdığın müddetçe işini iyi yapabilmek adına yol boyunca yaptıkların olduğunu düşünüyorum.
Zirveye çıkmak uğruna her yolun mübah olduğuna hiç bir zaman katılmadım. Hayatın zirvesini "son" kabul ediyorum çünkü. Dolayısıyla da zirve yoktur.Zirveye tırmanma;  yaşamını yaşamak uğruna mübah dediğin yollar, yani sen,  seni sen yapar. Hani "başarı" kavramını tanımlayan çoğunluk, hayat; yolda karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir diyor ya, ben gülüyorum buna çoğu zaman. Hayat bize öğretir, hayat bize gösterir, hayat hep önümüze yolları serer;  fırtınaları, baharları, güneşleri, karları serer. Hayat fırtınadan çıkardığın gemine değil, sana karşılıksız verdiği "cana" ne yaptığına bakar... 
Ve 14.Dalai Lama'dan yapılan alıntı;Başarılarını, onları elde etmek için feda ettiklerine bakarak değerlendir." 

Son zamanlarda bu yönde içimi kemiren ama bazen bir çok çevreme açıklayamadığım fikirlerle, ya da buna bir türlü ikna olmayan ya da insanların nasıl olurda bunu göremiyor olmalarına duyduğum şaşkınlıkla dolaşıyordum... Ben, hep iyi bir dış ticaret uzmanı  olmayı hayal etmiştim. Oldum da. Hayalimi şartlarımın oluşturduğunu yıllar, yıllar sonra anladım, bu ayrı bir konu. Lakin, yıllar, yıllar sonra neden "başarılı" olamadığımı anlamıştım bu daha önemliydi. Çünkü hayalim, başarılı değil, yaptığım işi iyi yapmaktı.
İşinizi iyi yapıyorsanız, doyuyırsunuzda. Şimdi, işimi iyi yaptığım bir nokta da bırakıp, şartlarını kendimin oluşturmaya çabaladığı hayalimin peşinden gitmeye çalışırken daha iyi anlıyorum bunu. Hayır, çok yorulduğum için değil, doyduğum için, daha başka, asıl gönlümde yatanın peşinden gidebilme zamanının geldiğini hissettiğim için değiştirmiştim yolumu. 
Sayın, M.Serdar Kuzuloğlu 'na bunu bana tekrar hatırlattığı için teşekkür etmek isterim...

16 Nisan 2013

Gülelim Eğlenelim!? ...

Adlandırıldığından bu yana hastalıklara odaklı Psikoloji bilimi. Olmayana, "anormal" tanımlanana. İnsanı, normallerinin zincirine katmaya çalışıyordu yeniden, "anormali" yönetmeye ve topluma zararsız hale getirmeye.

Yeni bir Psikoloji bilimi kolu adlandırıldı son yıllarda : " Pozitif Psikoloji".  Üniversitelerde kürsüleri kurulmuş, eğitimlerine başlanmış. Normalin dışına çıkan bizleri "ekside" kavramıyla da tanımlayan psikolji, bu zamana kadar bizi sıfıra çıkartmaya amaçladığını , bundan sonra " artıya" çıkartmaya çalışacağını söylüyor.
İnsanların mutlu olmayı öğrenebileceğini, öğrenmesi gerektiğini savunuyor. Hayatın anlamı ve anahtarının mutlu olmayı öğrenmek olduğunu savunuyor. Alanın yaratıcılarından biri " Mihaly Csikszentmihalyi" Macar asıllı Amerikalı psikoloji profesörü, diğeri Martin Seligman, Amerikalı psikolog ve Amerika Psikoloji Derneği Başkanı. M. Csikszentmihalyi pozitif psikolojinin ve "kişisel gelişim" alanın mimarı kabul ediliyor ve  psikoloji de   "flow" teorisi ile biliniyor. "Flow" teorisine göre insan "bir şeye" konstantre olursa zamanın nasıl geçtiğini anlamaz , dertlerinden uzaklaşabilir ve mutlu olabilir(miş). Çok basit anlatımıyla bu. Ama bu; televizyon izlemek, ya da beynimiz için faydasız adlandırılabilecek bir şeyler değil. Bulmaca çözmek, matematik problemi çözmek, yeni bir konuyu anlamaya çalışmak gibi... 
Oldum olası sevmedim bu kişisel gelişim derslerini, bu yanıyla da pozitif psikoloji alanını. İnsanoğlu bireyselleştikçe, insanla arasına mesafe koymaya çabaladıkça içinde oluşan -doğasına aykırı- insansızlığı kendi kendie mutlu olma yolları ile kapatmaya çalışıyor. Bay M.Csikszentmihalyi para ile mutluluğun doğru orantılı olmadığını ispatlamaya çalışmış, "insanlar buna inanıyor çünkü, toplumumuz başarıyı parayla ölçüyor" demiş. Bu doğru. Buna katılıyorum. 
Emin olduğum ama yazıyla ifade edemediğim  ( düşünceleriniz net ise ifade edilememesinin -dili biliyorsanız- mümkün olmaması gerektiğini bilmekle birlikte ) şu ki; yeni doğan bebeği denize bıraktığınızda yaşama içgüdüsü ile nasıl ki yüzebilmesi mümkün ise insanoğlu da yaşamında nasıl "mutlu" olabileceğini zaten biliyor, öyle geliyor dünyaya. Bilim adamlarının 21.yüzyılda keşfettikleri, doğamıza aykırı davranıp, bozulmuş olanı yeniden kurmaya çalışmaktan başka bir şey değil. "Flow" teorisi, kişisel gelişim sınıfları, hobi okulları, facebook oyalanmaları, "fight clup" filmindeki grup toplantıları, ticari üretimden başka bir şey değildir.
Oysa toplum tacirleri, bu teorilerden, "hedonizmi" yaratmışlardır, yaratmaya çalışmaktadırlar.

Beynin gelişmesi için üreterek düşünmeye ihtiyacı vardır, vücudun çökmemesi için harekete , çalışmaya ihtiyacı vardır. İnsanın kendini var kılabilmesi için varlığının tanınmasına ihtiyacı vardır. Bunların azlığı ya da çokluğu durumu sorun olarak tanımlanır. Dengeye ihtiyacımız vardır. Zıtlıkların birliğine. 

İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. İnsanın kendini, kendi içine bakarak çözmeye çalışması onu kendiyle karşı karşıya getirecek ve yenişemeyeceği baştan net olan birbirine eşit iki gücün çaresizce kavgasından başka bir şey çıkmayacaktır ortaya.  Kendini ancak yansımalarında;  ürettiklerinde, sevdiklerinde, nefret ettiklerinde ve hayallerinde tanıyabilir insan. 


04 Nisan 2013

04 Nisan...


İki imge ile kutlayalım bu sene de bu önemli-önemsiz günümüzü... Yaş günün kutlu olsun...