30 Ocak 2011

Zaman Boyutu...

O çınar ağacının altına oturduğumda net olarak gördüm; "zaman boyutunu"...Bugün, on altı yıl önce oturduğum aynı çınar ağacının altında aynı yöne bakarak oturduğumda açıklıkla anladım ki zaman bir boyuttur...Geçilebilir, aşılabilir bir duvar...Vardır ve gerçektir zaman. Siz hissetmeden geçip giden saatler değildir...Sadece geçmiş ve gelecek değildir, dokunulabilir, değiştirilebilirdir...O zaman anladım bilim adamlarının neden bu kadar mümkün gördüğünü zaman içinde hareket etmeyi...Nasıl olacağını bilmiyor olmamız olmayacağı anlamına gelmiyor. Birikimim ve merakım buna yetseydi peşinden giderdim, o kadar hissettim mümkünlüğünü...Baktığım yer ve "ben" o kadar aynı idi ki ; sanki zamanı elinizin tersiyle itebilirdiniz bir sağa bir sola, bir geçmişe bir geleceğe...
İnsan oğlunun hiç değişmediğini her seferinde yeniden yeniden anlıyorum...Kaygıları , endişeleri , korkuları , sevinçleri , tutkuları , aşkla yaşadıkları , ölümle neler yapabildikleri değişmiyor...Katillerin olmadığı bir dünya olmayacak! Bir çocuk her zaman gülecek bir şeyler bulacak...Dünya tekrar ve tekrar edecek ve hiç değişmeyecek duygular, artık bundan eminim...O yüzden neyin ne anlamı varsa sadece yaşanılan zamanda bir anlamı var...

18 Ocak 2011

Soru ?

"Düşünme eylemini arpacı kumruluğundan ayıran şey; soru sormaktır." * 

Düşünüyorum düşünüyorum cevap bulamıyorum.Soruyorum soruyorum cevap alamıyorum. "Nerede hata yaptım" ?  "Nerede hata yaptım da bugün bu soruyu soruyorum"?
Soru bu.

(* S.Süreyya Önder Radikal köşe yazısı.)

16 Ocak 2011

Bir Vurgun Bu Sevda...



Söz : Aysel Gürel
Müzik : Atilla Özdemiroğlu
Yorum :Demet Sağıroğlu

Güzel söylüyordun Demet, niye kayboldun... 

Hayatın Üçüncü Gözü...



İlham İrem her zaman güzel söylemiştir...
Söz-Müzik : İlhan İrem

14 Ocak 2011

Hançerin Sapı

Haksızlık etme
Diyorum kendime;
Onurlandırıldın da,
Kınandın da sen.
Kendini kül dolu
Bir küpe gömdün.
Tersyüz ettin
Sevgini eskidikçe.

Güzel günler yaşadın.
Çiçeklerin oldu,
Bir evin örneğin;
Güneş gören,
Dağlara dönük balkonu.
İşte bu yüzden
Ağlarım ben
Kestaneler çatlarken.

Sabahın buğusu
Gözlerimi yaşartıyor,
Boynuma dolanıyor
Akşam zinciri.
Dağlardır beni avutan.
Söyleyin bana
Gözünüzü kırpmadan;
Sizce dönek midir zaman?

Eşkıyalar dağları
Anlayamazlar.
Çünkü suçtur onları
Dağlara çıkartan.
Darasıdır suç oysa
Yaşadığımız dünyanın.
Dağlar sizi
Pekmez ile kararım.

Öyle yaralıyım ki;
Ölmem ben artık.`
Ölmem ya kanarım,
Kanarım seve seve.
Haksızlık etmem
Suya ekmeğe
Hiç bir anahtar
Dönmese de kilidimde.
......

Dörtnal giden
Ürkek bir attan
Düşüyorum de sanki,
Takılı kalıyor
Ayağım üzengiye.
Sürükleniyorum
Sırtüstü
Çalılar,dikenler içinde.

Mevsim kışa dönüyor,
Hızar sesleri geliyor
Dörtbir yandan.
Odun taşıyor
Yorgun kamyonlar.
Kuşlar da gitti.
Çiçekler gelecek bahara
Tohum saçıyor.

Ey benim umudumu
Bölük bölük
Eden hızarlar,
Bu yıl da
Kalıcıyım burda
Verilmiş sözüm var.
Bensiz yapamaz
Lapa olur pirinç kar.

Elimden tutmuş
Sevecen gençliğim,
Buzdan bir yolda
Düşe kalka
Yürümeyi öğretiyor
Yeniden bana.
Geçmiş deyince
Sen geliyorsun aklıma.
......



Haksızlık etme
Diyorum kendime.
Kılavuzun oldu rüzgar,
Su gibi dostun.
Eğer dumanlıysa
Kavruk dağlar;
Bil ki gülün ahı,
Hançerin sapı var.
......



Metin Altıok.

Ve Ben

...Ve ben şimdi burada karanlık bir bankta
Karanlık ve soğuk bir denize bakıyorsam
Gözleri dolu dolu
Bu kimsenin suçu değildir.

Ve ben şimdi hiç bir şey bilmiyorsam 
Anlamıyorsam geçmişte kimdim
Şimdi kimim
Bu kimsenin suçu değildir.

Ve ben şimdi her zelzelede sallanıyorsam
Tutunamadan kendime
Boşaltıyorsam yanlarımı tek tek
Bu kimsenin suçu değildir.

Ve ben şimdi hayat mamat meselesiysem
Kendim için
Bu denli önemsiyorsam saçmalıklarımı
Bu kimsenin suçu değildir.

Zorluyorsam kalmayı
Gitmiyorsam
İnadına inadına gidiyorsam yaşamın
Hele hele bu hiç kimsenin suçu değildir.

Senin suçun değildir mesela benim ben olmam.
Benim suçumdur.

10 Ocak 2011

Okyanusta yürümek...


Güzeldi...Hayatımda ilk kez Kuzey Atlantik Okyanus'unu gördüm ve üzerinde yürüdüm....
Ben yürüdüm, insanlar bisiklete biniyor, paten kayıyordu...
Uçsuz bucaksız denize bakıp yürümek çok farklı bir deneyim...Gemilerin yanında durmak, ellerinizle dokunmak, doğanın doğasından farklı bir yerde durmak insana her şeyi mümkün hissettiriyor...Her şey mümkün mü sahi?

Hayatı ciddiye almak !?

Çok ta umurunda hayatın ! Biri şöyle demişti : " Benim hayata bakışım sakat." ee, n'olmuş, hayat çok mu umursamış, kendine çeki düzen mi vermiş ?! Biri ona uzaktan sakat bakıyor diye çok mu umursamış ?
Oldum olası anlamış değilim "hayatı ciddiye almak" ne demek ? Hayatını ciddiye almak, önemsemek ? Mesela, haydi ben hayatımı ciddiye alacağım artık mı deniyor ? Artık karar verdim ; hayatımı ciddiye almayacağım mı deniyor ?İnsan öylemi doğuyor yoksa;  hayatı çok ciddiye alan biri olarak ? Bu sonradan geliştirilmiş bir bakış açısı değilde "huy"mu ? Ne yapıyorlar hayatını ciddiye alanlar ; her şeyi hayatın belirlediği kurallara göre hiç aksatmadan ona uyarak mı yaşıyorlar ? Hayatı öyle ciddiye alıyorlar ki, onun sözünden çıkmıyorlar mı ? Kim ki hayat, ne zaman belirlemiş ki kurallarını ? Ne oluyor insan hayatını ciddiye alınca, kararlarını daha mı kolay alıyor? Her şey birden berraklaşıyor, açılıyor, hayat daha mı kolay geliyor insana, onu ciddiye alınca sana iyi mi davranıyor hayat ? 
Ciddiye almayınca ne oluyor peki ; hayatın sürükleniyor ve sen seyirci mi kalıyorsun ? Hayat seninle hiç ilgilenmiyor, kurallarını anlamıyorsun ve dinlemiyorsun  bu yüzden kendi kendine puslu mu görünüyor her şey?
Hayatını ciddiye almamak, umursamamak mı hiç bir şeyi ; mutlu olmayı olmamayı, hayatın nasıl olması gerektiğini  müdahale etmemek mi  hayatına,  gelişine yaşamak mı? Edilebiliyor mu peki kontrol ? Elinde tutabiliyor musun hayatını ? Senin istediğin gibi mi oluyor her şey eğer ciddiye alıyorsan ? Kendini çok umursuyorsan hayatını ciddiye mi almış oluyorsun ? Kendini umursamak ne oluyor, bencil mi olmalısın mesela,"bu benim hayatım" mı demelisin ? Kendi hayatını hiç dikkate almadan, diğerlerinin hayatının düzenini korumalı mısın ? 
Ne demek ki hayatı ciddiye almak ? Ne oluyor ki ciddiye alınca yada almayınca ne değişiyor ki? Hayat ne kadar umursuyor bunu, ne kadar çeki düzen veriyor kendine...

07 Ocak 2011

Dokunmak...


Sırf, sen benimle sevişmediğin için ben seviştiğim adamların sayısını unuttum.
Sen başkasına dokunduğun için ben bana dokunanlara yüzümü bile dönmedim.
Sen bana değil de ona dokunmayı seçtin diye ben ne görür ne duyar ne de koklayabilir oldum.
Sırf bana dokunmuyorsun diye seni sevmekten vazgeçtim.
Ne çok ağlamışlığım vardır birazcık tenin için...
Kaç hücrem eksik, tenim ne kadar farklı olabilir ki diye kaç gece düşündüm, kaç sabah uyanmadım, neden benim değil de O'nun teni diye. 
Sen, beni görüyorsun, beni dinliyorsun ama dokunmuyorsun diye sana sen demekten vazgeçtim...
Elime saatlerce bakmışlığım vardır sen tuttun diye.
Elini elimle karıştırmışlığım vardır sen yüzüme sürdüğün vakit.
Sırf dokunasın diye kör, sağır, dilsiz dolaşmışlığım vardır günler boyu.
Tenimi tenden saymamışlığım vardır dokunmadın sen diye...

Ne konuştu senle, ne dinledi, ne de kokunu çekti içine sadece sana dokundu diye ne çok cesetlerim oldu, ne çok katil oldum.
Sen ne çok öldürdün kendini birazcık dokundular sana diye.
Tenin bu tene değmeden diğerine değdi diye mi öldün şimdi sen ? 
Sen bunun için mi vazgeçtin yıllarca gözünden sakındığından;  sırf bir başkasına dokundu diye mi ?
Zorla dokunmalar, zorlama dokunmalar..."Sen'"i  "ben" yapan dokunmalar, teni olmayan dokunmalar...
Böyle bir şeydir dokunmak, böyle bir şey olmalı...


Duyu organlarımızdan biri olan dokunmak ta diğer tat almak, işitmek, görmek gibi beynimizde algılar yaratarak varlığını sürdürür, başka bir deyişle algılarımızı tamamlar, düşünmemizi sağlar...