22 Ağustos 2011

İçimiz...

İçgüdü :  Organizmayı o türe özgü olan bir amaca sürükleyen hareket eğilimi.

Refleks: Bir uyartıya verilen ani cevap ya da alınan uyartı sonucunda meydane gelen ani dürtü, beyne iletilmeksizin verilen cevap.

Duygu : Belirli nesne, olay ve bireylerin insanın dünyasında uyandırdığı izlenim. Başka bir deyişle bir izlenimdir, izdir. Değendir, dokunandır içimize, kişiye...Netleştiği üzere; izlenimin kendinde olan değildir henüz duygu denilen, dokunduğu yerde oluşandır. Ona tanımını veren, bizde olandır, bizdekidir...

İşte insanın kendine özgü ve diğerlerinden ayırıcı, O'na has özelliklerinin oluşmasına sebep ve vesile olan içimizden bahsedeceğiz bir müddet...Sadece içimiz değildir elbet bizi  "kişi" yapan; geçmişimiz, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkilerimiz, farklı zaman dilimlerinde kazanılmış eğilim ve deneyimlerimiz, bu deneyimleri nasıl bütünlediğimiz, tavır ve davranışlarımızdır. İçimizin dışımızla ve yaşadığımız zaman boyutuyla kurduğu bütünlük ilişkisidir kısaca belki...

İçgüdüler ve refleksler hakkında yazmaya gerek yok, en azından benim söyleyebileceğim bir şey yok gibi. Kişiye değil insan ırkına özgü kabul edilen davranışlar belirli artık sanki.

Ben "kişiyle" tanımlanabilen duygulardan bahsetmek istiyorum,  korku' dan başlayarak...

16 Ağustos 2011

Kadırga...

Birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk.


M.Mungan


Ç. 01/07/1996


Kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir
Birazdan akşam olacak sevgilim
Bütün heybetiyle akşam olacak
Sevgilim, diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda


Bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
Bildiğim bir şey varsa
O kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi
Unutup birden zamanı ve yeri


E.Cansever


Ç.20/08/1996


Ah Gece-ana : Koynun
nasılda kalabalık.Buluşuyor
yitik çocukların gölgesinde zeytinliğin
Bir oluş ve ayrılış tebessüm ve gözyaşı.
Gül ve toprak : Gizin
kapandığı ve açıldığı yer.


A.Oktay


Ç.10/07/1996

Sen...

Gümüş güneşin
Sudaki suretiydin
güneşi içinde eriten
gözlerinde ve dudaklarında
ateş böceklerinin uçuştuğu dolunaydın sen.


M.Çetin


Ç. 29/05/1995


Gözlerin ki ;
yan yana iki okyanus kadar derin
karıncaların eğilip su içtiği...
sen baktıkça güzelleşecek dünyamız
sesinde derin titremesi var bir nehrin
öpüyorum, öpüyorsun


Çok daha güzelmiş dünya.


M.Çetin


Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
Uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin
Kim bilir gelecek ayırmasaydı bizi birbirimizden
Belki bu kadar yakın olamazdık birbirimize.


N.Hikmet


Seni Seviyorum.


Çömeldim, bakıyorum toprağa.
Otlara bakıyorum, böceklere bakıyorum.
Mavi mavi çiçek açmış dallara bakıyorum,
Sen bahar toprağı gibisin sevgilim
sana bakıyorum


Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü,
Ağacın dallarını görüyorum.
Sen, bahar mevsiminde gökyüzü gibisin sevgilim
seni görüyorum


Gece kırda ateş yaktım, ateşe dokunuyorum
Suya dokunuyorum,
Kumaşa dokunuyorum,
Gümüşe dokunuyorum,
Sen yıldızların altında yakılan ateş gibisin sevgilim
sana dokunuyorum


İnsanların içindeyim seviyorum insanları
Hareketi seviyorum
Düşünceyi seviyorum
Kavgamı seviyorum
Sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim,
Seni Seviyorum.


N.Hikmet


Ç. 29/05/1996

Ülke...


Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutmadım
Çocuğum olan alnını,sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutmadım.


C.Süreyya


"Var olan bir şey varsa o da yokluğun senin."


C.Süreyya

Ç.15/03/1995

Sorular...

Yaz bana ne giydiğini ! Sıcak mı bari ?
Yaz bana nerede yattığını ! Yerin yumuşak mı ?
Yaz bana nasıl göründüğünü ! Eskisi gibi mi ?
Yaz bana neyin eksik ! Acaba elim mi ?
Yaz bana nasılsın, koruyorlar mı seni ?
Yaz bana ne halt ediyorlar, cesaretin yeter mi ?
Yaz bana ne yapıyorsun ! İyi şeylerde var mı ?
Yaz bana ne düşünüyorsun,acaba beni mi ?
Tabi ancak sorularım var sana.
Ve bilirim cevapların nasıl olacağını da.
Yorulsan bir şey taşıyamam sana
Acıksan getiremem sana yiyecek bir şey,
Neredeyse silinip gitmiş gibi olurum dünyadan böyle
Hiç yokmuş seni unutmuş gibi sanki.


B.Brecht


Ç. 20/02/1995

10 Ağustos 2011

Alıntı " Pinhan"

"Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez. Görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. Lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın."

"Sade tırtıl ile kelebek değil elbet. Sakın ola horgörme pinhan; canları horgörme. Bak bu gayb alemine, bir kendini gör. Bak kendine, cümle mahlukatın özünü gör. Devri tamam olan gelir, devri tamam olan gider. Gelen, gidende saklıdır; giden gelende saklı."
 
"Bugün sana nazım geçmedi.
yazık ki bu demde sana nazım geçmedi.
De bana, vuslatımıza daha çok var mı? "

"Sen bunu bildin mi pinhan? Sevdiğin, sevdiceğin gözünün önünde başkasına sevdalanır... Hiç bi şey gelmez elinden... Bu nasıl azaptır bildin mi? "

" Damlalardan biri
düştüğü yeri
deldi geçti."

İster öldür, ister al
kurtar beni pür-yareden
işte gönlüm, işte sen
ben çıktım artık aradan ( süreyya efendi )

Okuması zor bir kitap Pinhan. Yirmi altı yaşında genç bir kızın yazmış olması ise takdire şayandır...Elbette yüksek lisans tezinin "Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Döngüsel Evren ve Kadınsılık Anlayışı "  olması eminim romanın derin birikiminde etkili olmuştur.
Bir kere konunun başlangıç noktası ve bu konu üzerinden "insanın kendini arama " sürecinin işlenmesi hem yaratıcı hem de Mevlevi düşüncesinde işlenmesi iç yolculukların anlatılabilmesi için oldukça etkili olmuş. Hikaye içinde hikayeler masallardan masallara geçiş, İhsan Oktay Anar'ı andırıyor biraz ancak daha tasavvufa dair bu...
Çok ilginç karakterler var; Nevres mesela. Nevres altı yedi yaşlarında "küskün" bir çocuk. Bir akşam üstü karıncaların üzerine yoğurt dökerek ekmekle onları eziyor, hayata olan küskünlüğünün hıncını karıncalardan çıkarmaya çalışıyor...
Akrep Arif mahallesi, Şifacı kadınlar, Dervişler, Dürri baba, Karanfil Yorgi-Ateşoğlanı ve Pinhan...Hepsi çok ilginç...İnsanın kendini, kendinde olanı kabul etmesi, bilmesi, sevmesine dair çok uzun kafa karıştırıcı ve zor hikayeler bileşimi Pinhan...


Kitabı da mevlevi düşüncesinde olduğu gibi ki bir çok düşünce akımında olan; dünyanın temeli olduğu düşünülen dört ana elemente gönderme yaparak dört ana bölüme ayırmış Elif Şafak...Hikaye toprak ile başlıyor, hava ile yayılıyor genişliyor, karakterler çeşitleniyor sorular artıyor anlamlar çoğalıyor, ateş ile devam ediyor ve alevleniyor, bu bölümde aşka düşüyor Pinhan. Kendinin ne olacağına karar vermesi aşkının alevi ile şekilleniyor birazda. Ve su. Su ile çözülüyor her şey. Hem Pinhan hem Akrep mahallesi arınıyor, berraklaşıyor su ile...Histir, sezgidir, değişkendir su, etrafındaki tesirlerin özelliklerini özümseyebilir, hayat verici de olabilir zehirleyici de, temizleyici de olabilir kirletici de. Saf hali ile sadece hayat verici ve arındırıcıdır. Ateş güneş ve gündüz ise, su ay ve karanlıktır...İşte su ile akıp gidiyor Pinhan'ın da aklındaki her şüphe ve su ile geliyor yine yüreğindeki bilinmezliğin cevabı...
Pinhan zor bir kitap. Zor cümleler. Zor kelimeler...


"Vücudun şehrine gir, onu seyreyle. Biz nefsimizi silmekten değil bilmekten yanayız." 
"Ve O'na baktım ve ruhum titredi; çok güzeldi. Bedeni tekildi ve sanki her bir uzvu, diğerini seviyordu." 
" Korku duydu, çünkü yalnızlık korku yaratır. " Benden başka hiç bir şey yoksa niçin korkayım?" diye düşündü. O zaman korkusu geçti. Korkacak hiç bir şey yoktu; çünkü korku ikinci bir varlık olduğu zaman gelir."