Bu sene çok mu insan ölüyor?
David Lynch bile ölmüş bugün.
Şurada çok az yazdığım, Mulholand Drive... ne etkileyici bir filmdir benim için. Ve filmden bu sahne...
Bu sene çok mu insan ölüyor?
David Lynch bile ölmüş bugün.
Şurada çok az yazdığım, Mulholand Drive... ne etkileyici bir filmdir benim için. Ve filmden bu sahne...
Zeki Demirkubuz'un Hayat filmini izledim. Bir film hakkında galiba ilk defa diyecek bir şey bulamıyorum. "Ne izledim yahu! İkinci yarı ilginçti ama. Her bölüm rüyamıydı acaba, eğer öyleyse bak güzel bu ama Demirkubuz yapmaz öyle sanmam. Boş bi film miydi sanki? Anlatmış sanki bir şeyler ama ne?" İzledikten sonraki onar dakikalık zamanlarda aklımdan geçen bunlardı. Hikaye zayıf, kurgu akmıyor, diyaloglar vasat, sıkıcı, kopyala-yapıştır, görüntüler sıradan. Benimi acaba rahatsız etti çatal-kaşık-yemek yemek sesleri. Benim bir takıntım olabilir o konuda kabul ediyorum ama ağız şapırdata şapırdata çatal kaşık seslerinin bir anlamı yoktuysa filmde neden varlardı anlamadım... Var mıydı?
Görüşlerinizi önemseyerek merak ediyorum. Anlamamış olabilirim, sinema kültürüm zayıflamış olabilir ya da hayatla aramda bazı bağlar kopuyor olabilir. Siz nasıl buldunuz sahi?
Bugün günlerden perşembe; yarım saattir kendimi sakinleştirmeye çalışıp, yazmanın en iyi yol olacağına karar verip, en iyisi en basit cümleyle başlamalı diyerek yazdığım ilk cümle. Beş saniye sonra farkında vardım ki bugün günlerden çarşamba.
Yazmak düşüncelerimizi düzene sokmamıza yardımcı oluyor gerçekten de, biraz sakinleştim. Hem herhangi bir gerginlik yok yanımda yöremde, bilakis en huzurlu rutin günlerin içindeyim. Tez araştırması için günlerimi planlamaya çalışıyorum ve bir "planlama" uygulaması bulmaya çalışıyorum bulamadıkça geriliyorum hepsi bu. Dahası henüz konu bulamadım... Herkesin derdi bu kadar olsa gerçekten değil mi? Benim de o kadar değil elbette. Bu size söylediğim.
İnsan çırılçıplak yazabilmeli demiş Duygu Asena, siz hiç öyle yazabildiniz mi? Yazılabilir mi o şekilde?
12 Eylül 2024, Fatih, İstanbul |
Dinin emrettiklerinden yaptıklarım olmuştur ancak hiç bir zaman dindar biri olmadım. "Edeple gelen, lütufla gider" Molla Tokadi türbesinin önünde ve Fatih civarındaki pek çok "ulu" zatın mezarının önünde yazan bir cümle. Hangi ideoloji salık verirse versin insan türüne karşı söylenmiş bu sözün, dilek midir tesbit midir bilinmez, tutmadığı aşikâr mıdır artık yoksa tarih iyinin kazandığı bir çağı geleceğinde saklıyor mudur dersiniz?
Günah "iyi" için, "ileriye" gidebilmemiz için geçmemiz gereken bir köprü gibi iken, insan ancak aklının yettiğini hayal edebiliyor iken geleceğimizde son bulacak mıdır bütün gözyaşlarımızın sebepleri? Günah'a aklıma ilk gelen örneği vereyim mesela; eğer Atatürk tebası olduğu Osmanlı padişahına ihanet etmeseydi bugün bu topraklarda oturmayacaktık belki... Mesela öyleyse ihanet iyi bir günah mıdır? İnsan bu aklıyla yaptığının sonunda neye mal olacağını bilemeyecekse günahları iyiden kötüye sıralayarak mı uygulayacağız, yoksa hepimiz ayrı ayrı kendi insiyatiflerinin sonuçlarıyla dönüp duracak mı dünya?
Yaşamak için öldürmek DNA'sına kodluyken öldürmeyen insanlarımız da var, yaşamını tehdit etmemesine rağmen hazzı için öldürenlerimiz de. Yirmi yüz yıl boyunca ne bir çağ ötekinden daha iyi ne de daha kötü olmuş. Her biri birinin üzerine bir farklılık koyarak öldürüyor, bitiriyor dünya gezegenini. Muhtemelen türümüzün uyum sağlayacağı başka soluk mavi noktalar bulacağız. Fakat ne değişecek gözyaşlarımızın akacağı topraklardan başka?
Geldiğimiz çağda, aklımın yettiği bir umudum öngörülebilir gelecekteki yapay zeka. Belki insan üreteceği yeni zekanın tellerinin arasına DNA'sının iyi kodlarını yükler. Ve belki bu yeni zeka haz ve hırs yüklü olmadan bütün insiyatiflerini iyiden yana kullanabilir, bütün gelecek hesaplamalarında bedelleri kötüye ödetmeyi başarabilir ve kötünün kim olduğunu ölçmeyi bizden iyi öngörebilir. Umuyorum insanlık tarihi anlatmaya değecek bir şeyleri saklıyordur hâlâ kendinde.
Evden hiç çıkasım gelmiyor çoğu zaman. Kedilerin mama kapları boşalınca iniyorum ama. Diyorum beklerler...
Bir canlı neden böyle uyur ki! |
20.07.2020
20 Temmuz'da yazdığımdan mütevellit geçen zamanı güncellemek adına
yayınlamak istedim. Biraz daha iyiyim inanç konusunda. En azından Güney Amerika'yı görmeyi hayal ediyorum.
Kimse kedimin adını sormamış... Oysa bir önceki yazının başında size bir şey anlatmaya çalışmışım, hayatımda bir değişiklik var demişim. Demek önemliymiş ki cümleye onunla başlamışım. Kimse onun varlığının adını merak etmemiş. Oysa adlandırılmayan, yoktur. Neyse...
Şimdi vereceğim örnek size alakasız gelebilir ama çağ içinde çok şeyi değiştirdiği ya da başlattığı için düşününce mantıklı bulacaksınız. Kraliçe I. Isabella Kristof Kolomb karşısına dikilip denizlere açılacağını, Batı'ya doğru Hindistan'a ulaşacağını vesaire söylediğinde izin vermeseydi, para vermeseydi ne olurdu? Amerika'da pamuk tarlalarında bir siyahi köle kırbaçlanarak değil de bir yaydan çıkan okla mı ölürdü acaba? Ama yine aynı gün aynı saatte mi ölürdü? Amerika'da güney-kuzey iç savaşı çıkmaz Abraham Lincoln bir suikasttan sebep ölmez ya da hiç Başkan olmaz mıydı? Isabella bir an durup hayır deseydi... I. Isabella kadar olmasa da kendi kararlarınızın nelere mal olduğunu eminim düşünmüşsünüzdür. Belki de Isabella'nınkinden daha önemli değişiklikler yaratmışsınızdır dünya için. Bilemezsiniz, bilemeyiz henüz. Geleceği düşündüğümüzde beş on yıl sonralarını hatta gelecek ayları merak ederiz genelde. Ergen yaşlarda kiminle evleneceğimizi mesela, kaç çocuğumuz olacağını zengin olacak mıyız vesaire. Muhtemelen yüz yıl sonra o evliliğin neleri değiştireceğini düşünmeyiz. Bütün bu karmaşa düşünüldüğünde kesin görünen bir şey var ki geçmiş ya da gelecek diye bir şeyin önemi yok. Çelişki tuhaf gelecek ama o kadar önemli ki aslında ama mesele onu düşünmek, neler olacağını tahmin etmeye çalışmak değil. Bugün alınan her nefes zamanı yaratan ve şekillendiren şey.
Şimdiki zamanın öneminden, Afrika'da uçan bir kelebeğin kanat çırpıntısının buralarda fırtına yatacağı hikayelerinden daha derin bir şeyden bahsediyorum. Bildiğimiz zaman içinde aldığımız her nefes geleceğe atılan bir ilmek. Bundan ötürü ki şu anda her ne yapıyorsanız vereceğiniz kararın doğru olup olmadığı tek önemli nokta. Mesele de "doğru"yu bulmak bana sorarsanız. Nereden bileceğiz, değil mi? Birini öldürmemenin doğru olup olup olmadığını, bugün o yoldan gidip gitmeyeceğimizi... Zaman döngüsü içinde insanın yapabileceği tek şey yaşayıp yaşayacağı yetmiş seksen 365 gün içinde gönderildiğimiz belki de oluştuğumuz bu gezegen için vicdanı için neyi doğru olup olduğunu bulabilmek, görebilmek ve buna göre hareket edebilmek görünüyor.