15 Temmuz 2023

Nasılsınız

Nasılsınız? Her kim ki bu soruyu soruyorsa biliniz ki kendinin nasıl olduğunu anlatmak istiyordur. Pek çok şeyin olduğu gibi bunun da istisnaları vardır elbet. Bazen arkadaşlarınız gözlerinizin içine bakar ve nasılsınız? der. Güzel bir sorudur. After Life dizisini bitirdim. İnsanın hayatı nerdeyse anlatan o diziden sonra yazma isteği geliyor. Keşke hemen aklımdakileri yazan yapay zeka yapılmış olsaydı ben henüz elden ayaktan kesilmeden çünkü kafamda yazdım bitirdim. Şimdi bu yüzden çok da enerjisi hissedilen bir yazı olmuyor. Lafı sıkıcı bir şekilde uzatıp duruyorum. Bunları yazarken aklımdan bambaşka şeyler geçiyor ve siz önünüze düşen boş cümleleri görüyorsunuz, bu da sıkıcı... 

Artık evde bir kedim var. Kendi kaderini neredeyse kendi yarattı. Hiç almaya niyetim yokken eve, bir ilginç olaylar dizisiyle apartmanın önünden kendini benim yanıma attı. İşini bilir bir kedi. Çok da sevecen, okşamayı okşanmayı seven. Sabahları artık ayaklarım tırmıklanarak uyanıyorum, her gün 5.55'de, eğer 12 olmadan uyuduysak bu hiç şaşmıyor. 

Galiba hiç bir şey yapmıyorum. Çok şey biliyorum hiç bir şey yapmamaktan daha tatmin edici gündelik bir yaşama geçmek için, bildiklerim hiç bir işe yaramıyor. Zaten eğer orta yaşa gelmiş geçen bir insan soyundan tavsiye almak isterseniz diyeceğim ilk şey şudur ki; bilmek yetmez! Sigaranın kanser yapacağını, vaktinizin kısıtlı olduğunu, her gün yürüyüş yapmanın hem aklınızı hem vücudunuzu açacağını, sınanmayan dostlukların dostluk olmadığını, her ne olmak istiyorsanız azimle ve sabırla çalışmanız gerektiğini, okumanın pek çok sıkıntıya iyi geldiğini bilmeniz yetmez... Başka bir şey gerekiyor yapabilmeniz için... En azından benim için. Nedir acaba?

24 Haziran 2023

Yazmanın Ucundan Tutmak

Yazamama halimi bitireceğim yakında, siz de görür bakarsınız. Bugün Cumartesi. Pazartesi'den Perşembe sabahına kadar bayram temizliği yaptım ama nasıl temizlik! Yine de malikanede mi oturuyorsun arkadaş üç gün ne temizliği demekte haklısınız. Yok canım hepi topu 2 oda 1 salon da, 20 bölüm Kızılcık Şerbeti izleyince üç günde bitti silip süpürme. Bu yaşta doktora yapmaya soyununca kolay oldu diyemeyeceğim son üç ayda çok yoruldum, makaleler, ödevler canıma okudu. Her zor gelen iş yaptığımızda kaytarmak için bütün keyifli işlerimizin aklımıza hücum etmesi beni de vuruyordu, ah şimdi film izlesem, ah şu kitaba gömülsem ve de yazı yazmayı ne kadar özledim deyip duruyordum. Son üç gündür aklımdan yazıp dururken düşündüm de ben ki yazmayı okumayı seven biri olarak temizlik yaparken 20 bölüm, üstelik her biri iki saatlik, diziyi izlediğime göre kim artık blog okur ki! Bunu pek çoğumuz gibi ben de özellikle etraftaki çocuklar üzerinden çok düşünüyorum; bu oku-mamanın hali ne olacak gelecekte, yerini ne alacak. Alacak mı bir şey yerini?... Dünyanın bütün kütüphanelerinin elli yıl sonra örümcek ağlarıyla kaplı boş ve karanlık odalara döndüğü geliyor gözümün önüne. Yaşlı bir adamın elinde bir kitap ahh, dediğini duyuyorum. Sesli kitaplar, YouTube eğitim videoları ve o kısa kısa özlü sözler yığınları okumak ve anlamak gibi ağır ve meşakkatli bir uğraşın yerini alabilecek mi ya da tutabilecek mi... Temizlik yaparken izlemişsin kitap nasıl okuyacaktın diyebilirsiniz. Sorun tam da bu işte. O çip var ya o çip, icat edildiğinde kader ağlarını örmüştü. Tarih akışı o kadar hızlandı ki biz insan ırkı bir şeyleri aynı anda yaparsak daha çok şeye yetişeceğimize inanır olduk. Yemek yaparken örgü videolarından akşama yapacağımız yeleği çoktan öğrenmiş olmak, makale yazarken İngilizce hikaye dinleyerek seviyemizi yükseltmek, temizlik yaparken kulaklığımızı takıp arkadaşımızın aşk acısını dindirmeye sözler düşünmek... Oysa zaman denen şey, yaptığımız şeydir. Bir kaç şeyi aynı anda yaptığımızda bir düşünün, hiç bir şey yapmıyoruz aslında... Yazamadığıma göre birazdan sizleri okumaya karar verdim... Orada görüşürüz. 

22 Mart 2023

Gönül Yorgunluğu

"Hayatın giderek artan karmaşıklığının okumaya neredeyse zaman bırakmadığı bu çağda..."  demiş 20.yüzyılın başında Marcel Proust. (Swann'ların Tarafı romanı). 
Yazmam fazlalık olacak ama gelmişiz 21.yüzyılın başına yine iyi dayanıyoruz hayatın karmaşasına ha?! Eh biraz olsun rahatlatıyor eskiden de zor olduğunu bilmek... Hayatımın yasını tuttuğum bir döneme girdim. Kadın okurlar bunun ne demek olduğunu daha iyi anlayabilir. Böyle tanımlanmış bir dönemi var çünkü kadınların... Hala aklımda pek çok hayal var; benim bazen bir vagonuna bindiğim bazen indiğim bazen yavaş bazen bir istasyonda bekleyen bir trene binmiş hayallerim ama giderek daha hızlı gidiyor tren ve üstelik benim dizlerim daha sık ağrıyor, daha sık soluğum tıkanıyor, daha sık bir istasyonda trene değil de durup arkamdaki çimenlere, kasabalara, yan bankta oturan insanlara dalıyorum. Hala orada bir yerde bir tren var gidiyor, zaman gökyüzünden bana hep gülümsüyor aynı olduğu yerde duruyor. Ama benim gönlüm yorgun. Hayatımın yasını tutuyorum. 

21 Aralık 2022

Anladıklarımdan II

Anladığım çok şey var geldiğim bu zamanda. Üzülüyorum, öfkeleniyorum, hayret ediyorum, kimine de şükrediyorum. Anlamak insanın cehennemi gibi bir şeymiş. Bu dünyadan musmutlu göçmek için aptal olmak kâfiymiş, en çok anladığım şey bu.

        
Eski bir bankacı olarak Blockchain ya da Bitcoin meselesinden ne anladığımı da belirtmeliyim bence. Yeni bir çağın başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Tarih Sakashi Nakamoto adını hangi harflerle yazacak bilemeyiz ama puntolarının büyük olacağına ben eminim. Ne zamanki dünyada üretim ve para akış sistemleri değişmiştir, toplumsal yaşam da değişmiştir. Bkz. Sanayi Devrimi... Sanayi Devrimiyle işçi, burjuva, kentli sınıfları doğmuş, çatışmalar ve uzlaşmalarla yeni yönetim ve ekonomi sistemleri türemiştir. Bkz. Sosyalizm, liberalizm… Bitcoin ile üretim sistemlerinde bir değişiklik ilk bakışta yok gibi görünse de para akış sisteminin değişmesiyle farklılaşan tüketim alışkanlıkları toplumsal yaşamı da değiştirecektir, değiştiriyor. ABD kongre üyesi Brad Sherman Bitcoin hakkında şöyle dedi geçenlerde; "Başlangıçta yasaklamadık çünkü önemli olduğunu bilmiyorduk. Şimdi yasaklayamıyoruz çünkü arkasında çok fazla para ve güç var." 

Psikiyatris Dr. Levent Kuey bir dersinde şöyle demişti: haz duygusuna dikkat edin! Bu konuda çok okuyun. Haz duygusu çok güçlü bir içgüdüsel yönelim üretir, "İnsanın açlık, susuzluk, cinsellik gibi güdülerinin giderilmesine yönelten psişik güç hazdır." (bkz.psikoloji sözlüğü). Mesela, aralarında 10 birimlik teknik fark varken 20 birimlik fiyat farkıyla bize iPhone 11 yerine 13 aldıran, hazdır. 

Koca koca adamların hangi mevkide olursa olsun kendilerinin olmasını istedikleri geleceği işaret ederek yaptıkları gelecek tahminlerinin dikkate alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gelecek, onlar tarafından yazılmayacak... Ben de buna dahilim belki lakin şu anda yaptığım tahminlerim geleceği nasıl görmek istediğimden ziyade geleceğin yaratıcılarını gözlemleyip anladığım sonuçlardır. Yeğenim metaverse isimli bir oyun oynuyor. Orada kendini oluşturup oyunca kurgulanmış bir şehirde oradan oraya dolaşıyor. Hiç bir şey yapmıyor. Sokaklarında geziyor, parka gidiyor, arada puanıyla kıyafetlerini değiştiriyor. Bazen durup dururken bir yerden çıkan bir köpek peşine takılıyor (puanı varsa onu besliyor) havuza atlıyor, hoplaya zıplaya saatlerce dolaşıyor. Şaşırtıcı ve önemli olan bundan aşırı zevk alıyor, haz duyuyor. Oyunu kapat dediğimizde evine (oyundaki) geri dönüyor, yatağına yatıyor, ışıklarını söndürüyor, elindeki telefonu kapatıyor,  (gerçekte) yatağına giriyor ve uyuyor 4 yaşındaki yeğenim. Gelecek çocuklar tarafından kurgulanıyor, bunda şüphe yok. 

Gerçeklik onlar için bizim anladığımızdan çok farklı olacak, öyle görünüyor. Daha da başkası, gerçeğe bir anlam yüklemiyorlar... Son Matrix filmi "Matrix Resurrections" için Keanu Reeves bir çocuk grubuna önceki Matrix filmlerinin konusundan bahsediyor. Eski filmlerde karakterin gerçek dünya ile sanal dünya arasında sürekli bir sorgulama halinde savaştığını, insanlara gerçek dünyayı ispatlamaya çalıştığını anlatıyor. Çocuklardan biri neden, diye soruyor. Neden gerçeği arıyordunuz? Reeves, neden mi?! gerçeğin ne olduğu önemli değil mi? Çocuk, hayır, diyor. Neden önemli olsun ki. Düşündüğümüzde belki de öyle. Gösterdiğiniz yüzünüz, imajınız, rolünüz olması gereken şey ise, yapması gereken görevleri yapıyorsa, insanları etkiliyor ve istendiği gibiyse, gerçekte kim olduğunuz neden önemli olsun ki!... Sosyal medyada gerçekte Morgan Freeman olmayan ama onun gibi konuşan bir yapay zeka yüzü dolaşıyor. Bir kaç yıl sonra hasta yatağındayken büyük kalabalıklara hitap eden ve belki de hiç bilmediğimiz bir zeka tarafından konuşturulan ülke başkanlarının konuşmalarını dinliyor olacağız... İşte, Blokchain teknolojisi böyle bir dünyanın para birimi olmaya aday. Bugün binlerce kripto para birimi var. Şu, bu, iyidir vs. değil mesele. Sakın ha-yatırım notu değildir bu-.  Binlercesi eminim yok olacak yerlerine yenileri gelecek, belki bir kaçı kalacak. Mesele kullanım mantıklarının dünyayı değiştireceğidir. Ya da değişen dünya için gerekli olacaklarıdır. Mesela Amerika'da bir arkadaşıma ya da kendi banka hesabıma para göndermek istiyorum. Bunun için geleneksel yöntemde, bankaya gideceğim, talimat yazacağım, tutarım 50-100 bin dolardan düşükse bankanın internet sayfasından talimat oluşturacağım ortalama yüzde 2-3 komisyon ödeyeceğim ve bütün bunlardan sonra param 2 iş günü sonra hesabıma yatacak. Ve tüm bunları yaparken en önemlisi adımda adresimde ülkemde Amerika'nın (USD ise ödeme) sevmediği İran, Küba gibi ülkelerden bir iz taşımayacağım, taşırsam banka sistemleri parama el koyacak. Oysa bir de şöylesi var; Amerika'da bir kripto borsasında hesap açıyorum, Türkiye'deki kripto borsasından oraya bir blockchain aracılığıyla paramı gönderiyorum. Amerika'da ya da herhangi başka bir ülkedeki başka birine de kripto paramı gönderebilirim. Tam iki dakka sürüyor. Sonra Amerikan borsası hesabımda kripto paramı Amerikan dolarına çeviriyorum ve Amerika'daki bankama gönderiyorum. Hepsi minimum komisyonla beş dakika. Talimat yok, hesap inceleme işlemleri yok, bilgi vermek yok. 
Yeğenimin bu sistemi tercih edeceğine eminim ben. Şu anda Amerika'daki belli başlı kripto coin üreticileri/yaratıcıları Youtube Kids kanalında çocuklara yönelik tanıtım yayınları yapıyorlar... 

20 Aralık 2022

Anladıklarımdan I

Anladığım çok şey var geldiğim bu zamanda. Üzülüyorum, öfkeleniyorum, hayret ediyorum, kimine de şükrediyorum. Anlamak insanın cehennemi gibi bir şeymiş. Bu dünyadan musmutlu göçmek için aptal olmak kâfiymiş, en çok anladığım şey bu. 

Çook yıllar önce Oyunun Kuralı adlı bir dizi vardı, 1930’lar (?) Amerika’sında alt sınıflardan hızla yükselerek zengin olan bir adamın ali-cengiz oyunlarını anlatıyordu. Oyunu kuralına göre oynarsanız kazanabilirsiniz, (?) iyi niyetiniz suistimal edilmeyebilir, kullanılmayabilirsiniz veya şartlar genelde sizin lehinize olabilir. Uzun zaman bunun çelişkisini yaşadım. Machivelli ne kadar haklıydı? Tepeye gidiyorsa bir yol mübahmıydı bütün yollar ve yoldaki taşları ezmek? Kendi adıma karar verdim ki; bu değil. Ben attığım her adımın izini bırakacağım ve o izlerin izlerini taşıyacağım bu dünyada. Bir sokak köpeğini zehirleyen görevli görevi olduğu için cinayet işlememiş olmuyor ya da köpeğin insana zarar verdiğini düşünerek vicdanını rahatlamış olsa bile şahsen bilerek ve aklı başında olarak öldürdü mü öldürdü! Ne diyordu Binbir Gece Masalları; günah işleyen günahıyla cezalandırılmıştır zaten. Sebepler sonuçları değiştirmiyor. Oyunu kuralına göre oynamadığımızda "ötekilerden" olabiliriz. Dışlanabilir, yeterince kabul görmeyebiliriz ancak şu da var ki kurallar başka türlü değişmez! Var olan beğenmediğimiz zincirlere bir halka da biz ekliyorsak şikayet etmek hakkımız değildir çemberden.
                                                                        ***
Ölüm olmasaydı olmazdı. Pek çok açıdan ölüm yaşamın en mantıklı olayı. Ölümün canlı yaşamındaki tek kesin şey, insanın oluşturduğu toplumsal düzen içinde en mantıklı son olduğunu düşünüyorum. Dünya gezegeninin gelişmesi ve belki sonlanıp yeniden bomboş bir gezegen olarak evren içinde var olması için ölüm şart, şarttı. Düşünüyorum da ya Hitler ve onun topluluğu sonsuz yaşama sahip olsaydı, ya Maya'lar insan kurban etmeye devam etseydi, engizisyon mahkemeleri kadınları yakmaya... Bunların yanında ölmemiş olmasını dilediğim de çok insan var. Bu dünyaya belki sadece güzellikler bırakmış çok insan... Ancak yaşamın devamlılığı için, dünyanın değişimi, toplumların dönüşümü için birileri gidip birileri gelmese olmazdı... 

'Netflix''in 'Explained' serisinin Sonsuza dek Yaşayabilir miyiz? adlı belgeselinin en sonunda bir Profesör bence basit ama yalın ifade ediyor bunu; "İnsanlar sürekli nasıl ölmeyebiliriz sorusunu araştırıyor. Bizler sonsuzluğun peşine düşerken, çoğu insan henüz orta yaşlarını görmeden pek çok önlenebilir hastalıklar sebebiyle ölüyor. Çocuklar gençliklerini göremiyor. Her bir insanı sağlıklı bir şekilde en azından 75 yaşına kadar nasıl yaşatabiliriz, bunu araştırmamız ve sağlamamız çok daha anlamlı olacaktır." 
                                                                    ***
Sınanmamış dostluk dostluk değildir. 
                                                                    ***

26 Ağustos 2022

Bir Dostun Ardından

Günledir düşünüyorum, ne yazsam nasıl yazsam... Her oturduğumda yeniden algılıyorum yeniden inanamıyorum, yeniden yanıyorum yokluğuna... Bir yandan herkesin bir yanının bir parçası olmandan yanıyorum; Denizhan için, Çınar için, ablalarının, abilerinin, tüm ailenin. Bir yandan öyle duyarlı, öyle hassas, bu dünya için öyle ihtiyaç bir insanın bu kadar erken ayrılmasına yanıyorum. Çok önce bir gidiş oldu...

Öğrenci yurdundaydık. Bizim odalar 6 kişilikti. Bir kız vardı koridorda görüyordum ara sıra, tek kişilik odada kalıyordu. Allah Allah demiştim o niye tek kişilik odada kalıyor ki! Meğer yüksek lisans yapanlara tek kişilik oda veriliyormuş. Tanıştık, gemi mühendisliği okuyorum demiştin. Vaay! demiştim! Bir kadın, hem mühendis hem gemi! Yıllar geldi geçti, sesindeki ton, yüzündeki iyilik değişmedi. Hep öyle cin gibi, ateş gibi bir kız olarak bildik seni yıllar yıllarca. Türkiye’nin deniz aşırı giden ilk kadın gemi makine mühendisi… Okyanusları aşan koca geminin makine donanımından sorumlu ilk kadın mühendis… Az şey mi; çok… Şöhret Subaşı Atikkan…

Bankada çalışıyordum, bir parti vardı ve giyecek bir şeyim yoktu. Demiştinki gel sana ilginç güzel bir şeyler alalım. Öyle havalı ve uygun bir şey almıştık ki, bankadakiler çok şaşırmıştı. Ev hediyesi almıştın bize; hiç aklıma gelmeyen ahşap, orjinal, harika bir çeyiz sandığı. Kim artık hediye olarak çeyiz sandığı alıyor ki! Sen bilirdin, bulurdun, alırdın. Bir arkadaşımızın dediği gibi; bu dünya sana göre olamadı hiç...
Konuşmak zor. Yaşama başladığımızda hep gitmeye doğru ilerliyoruz ama bilmek, gidenlere el sallamak çok çok zor... Derler ki, adını anan son insan öldüğünde unutulursun. Ben senin çok çok uzun yıllar sesinin, sözlerinin, yüzünün yaşamda kalacağına eminim. Güzel bir insandın. Bu dünyadan güzel bir insan geçti. Dünyaya çok güzel şeyler bıraktın... En başta Tuzla’nın bütün kedileri ve ben ve bu dünya senden razıdır biliyorum, Allah da senden razı olsun. Ruhun şad olsun. Yattığın yer incitmesin Sevgili Şöhret…

08 Temmuz 2022

Sayıklamalar IX

 Her şeyden şikayet eden yaşlıların neden her şeyden şikayet ettiğini anladığım için çok üzgünüm. 

09 Nisan 2022

Bir Şekilde Yaşıyorum

Gerçeği gerçek gibi anlatmış iyi sinema hikayelerinden Mandalina Bahçesi. Müziklerini de her karşıma çıktığında dinlerim. Evde her ne yapıyorsam oturup dinlerim mesela. Şu dünyadan kendime beş dakika çalamayacak mıyım der, durur dinlerim. 

Neden zaman bana hiç yetmiyormuş hissim bu kadar yoğun? Bir bileniniz varsa allasen söylesin! Evde oradan oraya koşturan çocuklarla, üç öğün yemek isteyen bir kalabalıkla yaşamıyorum, yaşamak için çalışmam bile gerekmiyor ama kafamda düşünüp durduğum hiç bir şeyi yetiştiremiyorum. Çünkü yapmıyorum! Şu an bu cümleme çok güldüm... Koltuğa oturuyorum balkonu yıkamam gerek diye düşünüyorum; dolaptan tel süpürgeyi çıkarıyorum, sandalyeleri balkon korkuluklarına takıyorum -iki kere yapıyorum o hareketi çünkü düşecek gibi oluyorlar- iki temizlik bezi ve 'cif 'i alıyorum yanıma. Önce balkon mermerlerini ıslatıp siliyorum, ondan önce korkulukları tabi, bez çok kirlenmesin. Sonra o suyu yerlere döküyorum. Kaba tozunu şöyle bir süpürüyorum. Sonra bir iki en en fazla üç kez banyodan su taşıyorum döküyorum balkona iyice sürterek yıkıyorum. Sandalyeleri indirip siliyorum. Ortadaki tabureyi siliyorum. Tek kaktüs saksımı en güneş alan noktaya tekrar koyuyorum. Sabahtan beri ısınan çaydanlıktan son bir bardak çay alıp oturuyorum balkona, tomurcuklanan ağacı seyrediyorum. Sonra koltuktan kalkıyorum. Çayı kapatıyorum. Yaklaşık bir haftadır balkonda duran su dolu temizlik kovalarına bakıp, dursun biraz daha akşam oldu boş ver deyip, balkon kapısını kapatıyorum. 

Beş gün olmuş sosyal medyadan onlarca arkadaşım yaş günümü kutlamış, dönmemişim. Mesaj kutusuna mesaj atan sevdiğim bir iki arkadaşım var, dönmek istiyorum dönmemişim. Kendime kural koyuyorum, her gün iki arkadaşımı-akrabamı arayacağım, bir iki gün arıyorum sonra yine aynı, arayamıyorum. Sevdiğim dayım var, amcam var, kuzenlerim var aklımda, vaktim yok ki! Herkesle konuşuyorum bütün mesajları cevaplıyorum hele hele ne güzel yazılar yazıyorum camdan bakarken. Sonra bir bakıyorum akşam olmuş karnım acıkmış eh, akşam oldu artık diyerek vicdanım rahat uyuyabileceğime sevinerek sabah hepsini sırayla yapacağıma söz vererek gözlerimi kapatıyorum...