17 Ocak 2025

Llorando: Ağlamak

Bu sene çok mu insan ölüyor?

David Lynch bile ölmüş bugün. 

Şurada çok az yazdığım, Mulholand Drive... ne etkileyici bir filmdir benim için. Ve filmden bu sahne... 



15 Ocak 2025

Seç Beğen Al: Hayat

Zeki Demirkubuz'un Hayat filmini izledim. Bir film hakkında galiba ilk defa diyecek bir şey bulamıyorum. "Ne izledim yahu! İkinci yarı ilginçti ama. Her bölüm rüyamıydı acaba, eğer öyleyse bak güzel bu ama Demirkubuz yapmaz öyle sanmam. Boş bi film miydi sanki? Anlatmış sanki bir şeyler ama ne?" İzledikten sonraki onar dakikalık zamanlarda aklımdan geçen bunlardı. Hikaye zayıf, kurgu akmıyor, diyaloglar vasat, sıkıcı, kopyala-yapıştır, görüntüler sıradan. Benimi acaba rahatsız etti çatal-kaşık-yemek yemek sesleri. Benim bir takıntım olabilir o konuda kabul ediyorum ama ağız şapırdata şapırdata çatal kaşık seslerinin bir anlamı yoktuysa filmde neden varlardı anlamadım... Var mıydı?

Görüşlerinizi önemseyerek merak ediyorum. Anlamamış olabilirim, sinema kültürüm zayıflamış olabilir ya da hayatla aramda bazı bağlar kopuyor olabilir. Siz nasıl buldunuz sahi? 



08 Ocak 2025

Bugün Günlerden Bugün

Bugün günlerden perşembe; yarım saattir kendimi sakinleştirmeye çalışıp, yazmanın en iyi yol olacağına karar verip, en iyisi en basit cümleyle başlamalı diyerek yazdığım ilk cümle. Beş saniye sonra farkında vardım ki bugün günlerden çarşamba.

Yazmak düşüncelerimizi düzene sokmamıza yardımcı oluyor gerçekten de, biraz sakinleştim. Hem herhangi bir gerginlik yok yanımda yöremde, bilakis en huzurlu rutin günlerin içindeyim. Tez araştırması için günlerimi planlamaya çalışıyorum ve bir "planlama" uygulaması bulmaya çalışıyorum  bulamadıkça geriliyorum hepsi bu. Dahası henüz konu bulamadım... Herkesin derdi bu kadar olsa gerçekten değil mi? Benim de o kadar değil elbette. Bu size söylediğim. 

İnsan çırılçıplak yazabilmeli demiş Duygu Asena, siz hiç öyle yazabildiniz mi? Yazılabilir mi o şekilde?


Cem Başeskioğlu film inceleme okuma günleri yapıyor çevrimi içi toplantılarla. Sanatı seyretmenin ve de filmleri izlemenin çok subjektif bir süreç olduğunu düşünsem de dün akşam birine katıldım. "Days of Heaven-Cennet Günleri" filmi. Terrence Malick'den hiç film izlememiştim ve merak ettiğim bir yönetmendi. Görüntü yönetmeni Nestor Almendros ve müzikleri Ennio Morricone olunca muhteşem üçlü bir araya gelmiş gibiydi film. Morricone deyince kulağınıza İyi Kötü Çirkin filmi ve aslında sevdiğiniz pek çok film müzikleri gelebilir. "İnce Kırmızı Hat" filmi ve görüntüleri dersem belki Almendros'un gözüyle görebilirsiniz. Ki Cennet Günleri filmi en iyi yönetmen, görüntü yönetmeni ve müzik dallarında Oscar, Cannes ve Bafta ödüllerini toplamış bir film. Cem Bey, filme dair anlatımında çok ilgi çekici detaylarla, çok heyacanlı ve bir sinema entellektüeli olarak çok doyurucuydu. Düşünün, kamera bir odaya giriyor; bir köşede bir sehpa üzerinde iki kadeh bir sürahi, diğer köşede bir sandalye, ortada bir masa var diyelim. Bize göre yönetmen bize odayı gösteriyor oysa yönetmene göre hepsi filmin ilerleyen hikayesinde olacaklara birer işaret. Mesela köşedeki tek sandalye ölümün habercisi. Bir sahnede uçan kuşlar görürseniz bu da hikayede ruhun bedenden ayrılacağına işaret, ölümün habercisi. Akan nehir kişilerin düşüncelerinin değişeceğinin habercisi. Bunları önceden bilebilmekten bana ne diyebilirsiniz ya da ben detayları takip ederek bir bulmaca misali filmi izlemek isterim diyebilirsiniz. Ben henüz karar veremedim. Bu süreci önce biraz mekanik buluyorum. Sonrasına henüz karar veremedim ama bir kaç film daha izlemeyi düşünüyorum Cem Bey'le beraber. Filmi Zoom ekranından izlemeye açıyor ve üzerinde konuşarak ilerletiyor, sizin tam filme daldığınız bir noktada kesip bir şeyler söyleyebiliyor ama söyledikleri çok ilginç detaylar olabiliyor. Ve Cennet Günleri filminin görüntüleri  filmin sesini kapatarak izleseniz dahi sizi mest edecek kadar etkileyici. 

Denemek isterseniz yorumlarda katılım telefon numarasını verebilirim. Ya da @erensezer__ instagram hesabından iletişim kurabilirsiniz. Film okuma günleri adlı bir gruba ekleniyorsunuz, haftalık hangi filmlerin izleneceği bilgisi geliyor istediğinize katılmak için mesaj gönderiyorsunuz. Film başına ücretli; 300 lira. 

Filmi izleseniz izlemeseniz de bana sosyal politika alanlarından birinde bir doktora araştırma konusu bulsanız ne güzel olur.

13 Eylül 2024

Bir Şeyler Kalmıştır Umarım

 

12 Eylül 2024, Fatih, İstanbul

Dinin emrettiklerinden yaptıklarım olmuştur ancak hiç bir zaman dindar biri olmadım. "Edeple gelen, lütufla gider" Molla Tokadi türbesinin önünde ve Fatih civarındaki pek çok "ulu" zatın mezarının önünde yazan bir cümle. Hangi ideoloji salık verirse versin insan türüne karşı söylenmiş bu sözün, dilek midir tesbit midir bilinmez, tutmadığı aşikâr mıdır artık yoksa tarih iyinin kazandığı bir çağı geleceğinde saklıyor mudur dersiniz? 

Günah "iyi" için, "ileriye" gidebilmemiz için geçmemiz gereken bir köprü gibi iken, insan ancak aklının yettiğini hayal edebiliyor iken geleceğimizde son bulacak mıdır bütün gözyaşlarımızın sebepleri? Günah'a aklıma ilk gelen örneği vereyim mesela; eğer Atatürk tebası olduğu Osmanlı padişahına ihanet etmeseydi bugün bu topraklarda oturmayacaktık belki... Mesela öyleyse ihanet iyi bir günah mıdır? İnsan bu aklıyla yaptığının sonunda neye mal olacağını bilemeyecekse günahları iyiden kötüye sıralayarak mı uygulayacağız, yoksa hepimiz ayrı ayrı kendi insiyatiflerinin sonuçlarıyla dönüp duracak mı dünya? 

Yaşamak için öldürmek DNA'sına kodluyken öldürmeyen insanlarımız da var, yaşamını tehdit etmemesine rağmen hazzı için öldürenlerimiz de. Yirmi yüz yıl boyunca ne bir çağ ötekinden daha iyi ne de daha kötü olmuş. Her biri birinin üzerine bir farklılık koyarak öldürüyor, bitiriyor dünya gezegenini. Muhtemelen türümüzün uyum sağlayacağı başka soluk mavi noktalar bulacağız. Fakat ne değişecek gözyaşlarımızın akacağı topraklardan başka? 

Geldiğimiz çağda, aklımın yettiği bir umudum öngörülebilir gelecekteki yapay zeka. Belki insan üreteceği yeni zekanın tellerinin arasına DNA'sının iyi kodlarını yükler. Ve belki bu yeni zeka haz ve hırs yüklü olmadan bütün insiyatiflerini iyiden yana kullanabilir, bütün gelecek hesaplamalarında bedelleri kötüye ödetmeyi başarabilir ve kötünün kim olduğunu ölçmeyi bizden iyi öngörebilir. Umuyorum insanlık tarihi anlatmaya değecek bir şeyleri saklıyordur hâlâ kendinde. 

05 Aralık 2023

Üşenmemek Üzerine

Evden hiç çıkasım gelmiyor çoğu zaman. Kedilerin mama kapları boşalınca iniyorum ama. Diyorum beklerler...

24 Kasım 2023

Birileri Utansın

Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir. - Ingmar Bergman

Annem'le konuşuyorduk telefonda; emekli maaşına Ocak ayında 200 lira zam alır mıyız? Pazara yaklaşılmıyor, iki bin üç yüz lirayı yetiştiremez oldum. Herkes söylüyor televizyonda hayat çok pahalı, duyuyor besbelli bu Adam, dedi. Annemin devlet karşısındaki hâlâ kaybetmediği naifliğini duymayanlar, duymamış olanlar utansın... 

Çiftçi olarak doğup çiftçi olarak ölen babası, dedem; bildiğim hayatı boyunca Demirel'e oy verdi. Her Eylül "iyi" fındık fiyatı bekledi. Kış boyu borçlandığı tüccarlara ucuza verdiği fındıkları tek tek elleriyle topladı elleriyle diktiği ağaçlarından. Toplarken yapraklarını hunharca koparıyorlar, ağaçlara fındığa iyi davranmıyorlar diye diye işçileri kovdu, kendi topladı. Şimdi oğulları bir kısmını bir avazda kesip "daha büyük" ev yaptılar. Üç yaşındaki torunlarına bahçenin ortasına betondan kuleler diktiler. Dayımlar utansın...

Geçen aylarda yeğenlerimle vakit geçirdim. Dokuz yaşında olan hikaye dinlemeyi pek seviyor. Bir akşam ne anlatayım derken blog'dan bir tane okudum. Bayıldı! Annesine anlattı bir kaç gün, teyzem yazmış, dedi şaşkınlık ve hayranlıkla. Aynı hikayeyi bir hafta her akşam okudum bıkmadı. Sordu soruşturdu detaylarını. Ben de okurken fark ettim ki üçüncü dördüncü bölümlerinde kasmışım karıştırmışım, mantık hataları yapmışım üzerinde durmamışım. İki aydır düzelteceğim, düzeltmedim. Yeni hikaye yazınca kolayca ulaşmak için bloğumu tablet bilgisayarında favorilere kaydettirdi. Senin için yazacağım dedim, yazmadım. Bin okuyucuya bedel bu bir tek okuyucum için vakit ayırmayıp heyecan duymayıp saçma sapan konularla ve belki insanlarla enerjimi tükettiğim için ben utanayım...

Geçen haberlerde gördüm; yirmi dört yaşında bir kadın yüzünü "gençleştirmek" için nem aşısı (?) yaptırmış. Yüzünde geri döndürülmesi zor şişlik ve morluklar oluşmuş. Yüzün yaşlanmaya yirmi beş yaşından sonra başladığını o kadına söylemeyen, sırf para kazanmak derdiyle işini olması gerektiği gibi yapmayan cilt "uzmanı" utansın. 
Say say bitmeyen bencilliğinden insan ırkı bi utansın artık. Yeni yıl dileklerimden biri.  (27.12.2021)

22 Kasım 2023

İnanç Meselesi

Bir canlı neden böyle uyur ki!
Artık hiç bir şeyi saklamıyorum. Bu acı veriyor. Neyi bir kenara koysam ne zaman kullanacağım ki diyorum. Nerdeyse her şeyi ya kullanıyorum ya atıyorum. Şarkılar daha gidecek çok yolumuz var diyor ya hani, kalbime bir çizik atılıyor. Hayatın kısa süreli hayaller çağına geldim sanırım. Aşık olmayı hayal etmiyorum. Bir ailem olmasını hayal etmiyorum. Kalabalık evlerde kalabalık sofralar kurmayı hayal etmiyorum. Hayata olan inancımı gömdüm, diyebilirim.

20.07.2020

20 Temmuz'da yazdığımdan mütevellit geçen zamanı güncellemek adına
yayınlamak istedim. Biraz daha iyiyim inanç konusunda. En azından Güney Amerika'yı görmeyi hayal ediyorum. 



12 Kasım 2023

Minik

Kimse kedimin adını sormamış... Oysa bir önceki yazının başında size bir şey anlatmaya çalışmışım, hayatımda bir değişiklik var demişim. Demek önemliymiş ki cümleye onunla başlamışım. Kimse onun varlığının adını merak etmemiş. Oysa adlandırılmayan, yoktur. Neyse...

Şimdi vereceğim örnek size alakasız gelebilir ama çağ içinde çok şeyi değiştirdiği ya da başlattığı için düşününce mantıklı bulacaksınız. Kraliçe I. Isabella Kristof Kolomb karşısına dikilip denizlere açılacağını, Batı'ya doğru Hindistan'a ulaşacağını vesaire söylediğinde izin vermeseydi, para vermeseydi ne olurdu? Amerika'da pamuk tarlalarında bir siyahi köle kırbaçlanarak değil de bir yaydan çıkan okla mı ölürdü acaba? Ama yine aynı gün aynı saatte mi ölürdü? Amerika'da güney-kuzey iç savaşı çıkmaz Abraham Lincoln bir suikasttan sebep ölmez ya da hiç Başkan olmaz mıydı? Isabella bir an durup hayır deseydi... I. Isabella kadar olmasa da kendi kararlarınızın nelere mal olduğunu eminim düşünmüşsünüzdür. Belki de Isabella'nınkinden daha önemli değişiklikler yaratmışsınızdır dünya için. Bilemezsiniz, bilemeyiz henüz.  Geleceği düşündüğümüzde beş on yıl sonralarını hatta gelecek ayları merak ederiz genelde. Ergen yaşlarda kiminle evleneceğimizi mesela, kaç çocuğumuz olacağını zengin olacak mıyız vesaire. Muhtemelen yüz yıl sonra o evliliğin neleri değiştireceğini düşünmeyiz. Bütün bu karmaşa düşünüldüğünde kesin görünen bir şey var ki geçmiş ya da gelecek diye bir şeyin önemi yok. Çelişki tuhaf gelecek ama o kadar önemli ki aslında ama mesele onu düşünmek, neler olacağını tahmin etmeye çalışmak değil. Bugün alınan her nefes zamanı yaratan ve şekillendiren şey. 

Şimdiki zamanın öneminden, Afrika'da uçan bir kelebeğin kanat çırpıntısının buralarda fırtına yatacağı hikayelerinden daha derin bir şeyden bahsediyorum. Bildiğimiz zaman içinde aldığımız her nefes geleceğe atılan bir ilmek. Bundan ötürü ki şu anda her ne yapıyorsanız vereceğiniz kararın doğru olup olmadığı tek önemli nokta. Mesele de "doğru"yu bulmak bana sorarsanız. Nereden bileceğiz, değil mi? Birini öldürmemenin doğru olup olup olmadığını, bugün o yoldan gidip gitmeyeceğimizi... Zaman döngüsü içinde insanın yapabileceği tek şey yaşayıp yaşayacağı yetmiş seksen 365 gün içinde gönderildiğimiz belki de oluştuğumuz bu gezegen için vicdanı için neyi doğru olup olduğunu bulabilmek, görebilmek ve buna göre hareket edebilmek görünüyor.