08 Aralık 2021

Alışkanlığın İntikamı

"Öyle ki, alışkanlık denen şey olmasaydı, hayatın, her an ölme tehdidiyle karşı karşıya olan kişilere - yani bütün insanlara - harikulade görünmesi gerekirdi." - Marcel Proust, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde 

Makyaj masasını çalışma masası olarak kullanıyorum. Üzerinde çalışma, okuma ve yemek yiyebileceğim bir masam olmasına rağmen ayrı bir çalışma masam olduğunda kendimi daha iyi hissediyorum. Çalışma masamın üzerinde bir takvim var. Hani böyle ay ay katlanabilir olanlardan. Yanında da bir kalemlik. İçinde çeşitli kalemler. Bu ikisi de günlük hayatımın çok önemli parçaları değiller. Belki kalemler ama takvim hiç değil. Fakat onlar orada durdukça kendimi güvende hissediyorum. Hayatımın 18 yılı boyunca günün ortalama on saati bir çalışma masasında oturdum ve masanın sağ tarafında kalemlik ve takvim, sol tarafında her akşam kapayıp her sabah açtığım bir ajanda bulundu. Geçen hafta Pazar sabahı marketten gazete aldım. Bir zamanlar pazar kahvaltıları sonrası iş aramasam da okuduğum Hürriyet İş İlanları ve planlar yaparak rahatladığım Kültür ve Sanat ekiyle hatırladığım kendimi, kendimle konuşurken buldum. İyi hissettim. Doktorların ilaçları aynı saatte almamızı salık vermesinin bir nedeni de bu değil mi; vücudumuz alışsın.   

Rutin iyidir ama alışkanlık korkunç! İçimizdeki hayatı dondurduğunda bizi iyi hissettiren rutinlerimizin alışkanlığa dönüştüğünü anlarız ama iş işten geçmiş olur. 

Not: Bu yazıyı yazalı bir kaç hafta oluyor. Gün aşırı oturuyorum yazmak için, bir kaç öfkeli ya da sıkkın cümle yazıp kalkıyorum. Pek çoğunuz gibi ben de şu cümleyi kuruyorum; hiç bu kadar umutsuz hissetmemiştim hayat karşısında, insana dair. Beyin ölümümün gerçekleştiğini hissediyorum. Hemen her şeyi kafamın içinde yaşayıp bitiriyorum. Oturup düşünüyorum, sonra hiç bir şey yapmıyorum. Mutlu olduğum tek rutinim, apartmanın önüne mama koymak ve kedilerin yemesini seyretmek.