"An insanın kaybedeceği tek şey, çünkü hakkını vermesi koşuluyla sahip olduğu tek şey." -Dücane Cündioğlu
Üç gün önce, 05 Ocak 2018'de büyük usta oyuncu Münir Özkul öldü. (1925-2018) Uzun zamandır yatağa bağımlı ve artık yaşadıklarından bir şey hatırlamayan biri olarak yaşamla bağı nasıldı içten içe merak etmiyor değilim. Kimine sorsanız kurtuldu, kimine sorsanız çoktan hayattan çekilmişti. Ne dersek diyelim, o bugün öldü. Bu koca adam kişisel hayatımda çok hoş bir seda bıraktı, çok eğlendim, çok keyif aldım, çok ağladım sayesinde. Ruhu şad olsun.
Bu son bir kaç yıl içindeki kayıplarımın bana hatırlattığı bir şey var ki, belki de yaşlandığımın bir kanıtı, insanların filmlerde neden ölümsüz olmayı tercih etmediklerini anlıyor oluşum. Sizi siz yapan, anılarınızı oluşturan, keyif aldığınız, dertleştiğiniz, ağladığınız, bildiğiniz insanlar, canlılar, hele de dünyanın görüntüsü değişiyorsa eğer uzun zamandır, yaşamak çok anlamsız olabilirdi. Bunu ara ara hissediyorum artık...
Başka bir şey yine son zamanlarda düşündüğüm, ölümlerin arkasından üzülmemizin bir nedeni de gidenlerin bizlerden bir şeyler koparıyor oluşu. Azalıyor oluşumuz. İnsan bencil bir varlık. Bu bizim hayatta kalmamızın en birincil sebebi aynı zamanda. Birini kaybettiğimizde ilk aklımıza gelen artık onu göremeyecek oluşumuz, onun hayatı göremeyecek oluşu değil. Bu da sanırım aklımızı yitirmememiz için insan ırkının bulduğu bir düşünme yolu. Kalsaydı neler göreceğini ya da yaşayacağını bilemeyeceğimiz için, ilk anda ya da sürekli o açıdan üzülmek daha işin içinden çıkılmaz bir biçim alabilirdi gibime geliyor.