09 Mayıs 2020

Zeytin Çekirdeği

Sıkıntılı zamanlardan geçtiğimiz bu Corona günlerinde ben de sizlerle bir sıkıntımı paylaşmak isterim sayın okuyucular.

Kahvaltıda sevdiğim ürünlerden biri zeytindir. Siyah zeytini tercih ederim ama annemin yaptığı yeşil zeytini de çok severim. Annemden edinmek her zaman  mümkün olamadığından dışarıdan çoğunlukla siyah zeytin alırım. Yeri gelmişken, zeytinin bir meyve türü, zeytin yağının ise zeytin meyvesinin suyu olduğunu eklemek isterim.

Kahvaltımı ortadaki kaplar içinde duran peynir, zeytin, yumurta gibi ürünlerden tabağıma doldurarak ederim. Uzun bankacılık yıllarımda uzun kahvaltılara pek fırsat bulamazdım ne yazıkki. Sabahları yetişmeye çalıştığım 06:40-50 servisinden sonra ancak poğaça ya da tostla güne başlardım. Bundan ötürü son yedi yıldır sabahları yavaş uyanıp yavaş yemeği pek severim. İşte efenim, sabahları zeytini güzelce yedikten sonra çekirdeğini nereye koyacağıma bir türlü karar veremiyorum. Kahvaltı tabağım var elbet ama ona koyarsam diğer yiyeceklerle karışıyor, bundan hem hoşlanmıyorum hem de ısırırım dişim acır diye korkuyorum. Peçeteye koysam ziyan oluyor gereksiz, boş tabak alsam kirleniyor boşuna, kirli bir tabak arasam her zaman mümkün olmuyor olsa da kahvaltı sofrasında kirli tabak zevksiz. Bazen çözümler bulmuyor değilim; sofrada bir kaç kişi olduğunda yumurta kabuklarının konulduğu kase bir çözüm oluyor ama tek başıma ya da iki kişiyken sofradaki bu kirlilik yine gözüme batıyor.

İşte böyle incir çekirdeği, yok zeytin çekirdeği sorununu sizlerin nasıl çözdüğünü merak ederken, şimdiden teşekkür ediyorum.
***
Daha önce belirtmiştim, beşer yıl geriye giderek neler öğrendiğimi yazacaktım, buyrun; 2020-2015.2)

05 Mayıs 2020

Hayat Anlatır İnsan Dinlemez

Demirbank T.A.Ş. ikibin yılında sigorta fonuna devredildi. Bankadaki işimde bıkılacak kadar bir zaman geçirmemişken yaşadığım stres ve yorgunluğa daha ne kadar dayanabileceğimi düşünmüyor değildim. Belki de ahım tutmuştur, şimdi düşününce...  Bazen çok üzüldüğüm ya da iç geçirdiğim durumlarda tuhaf şeyler olabiliyor etrafımda. Aman yok canım inanmayın, koca banka basit bir memurun ahıyla batacak değildi ya. Üstelik gelen gideni fazlasıyla arattı. Konumuza dönersek; en üst katta oturan adam bir sabah gelmedi yerine. Kardeşim çok şaşırmıştı; nasıl yani adam bakkalı varmış gibi ceketini aldı gitti öylemi? Basit bakınca bana da şaşırtıcı gelmişti. Olaylara içerden bakmak çoğu zaman karmaşıklaştırıyor onları...

O günden sonra hayat biz binada kalanlar için bir yandan oldukça kolaylaşmıştı. Primlerimiz hariç her şey ödeniyordu; maaşımız, yemeğimiz, yolumuz, sigortamız. İş güç neredeyse yoktu. Şubedeki pazarlamacıların hedefleri yoktu. Müşterileri ikna etmek, para satmak, gelirleri artırmak zorunda değillerdi. Biz operasyondakiler için işlem süreleri kalkmıştı. Olmayacak işlemlere onay verme baskımız yoktu, pazarlamacıların o müşteri şöyle bu müşteri böyle kaprisleri yoktu. Tek sıkıntımız en üst katın yeni sahiplerine işlemi onaya kim götürecek, kim soruları cevaplayacak geyikleriydi. Saniyeler içinde milyon dolarları marklarla değiş tokuş eden hazine yetkilileri yan masayla tetris oynuyordu. Bizim ekip kağıt falından sıkıldıkça dolap arşiv düzenlemesi yapıyorduk. Son bir yıldır haftanın dört günü dokuzlarda çıkarken o günlerde saat altı der demez sokaktaydık. Zaman geçsin diye kattan kata merdivenle çıkıyor, koridorlarda bulduğumuza eee diyorduk. Ben o zaman Ortaklar caddesinde oturuyordum. Altıyı on geçe evin önündeydim, çok iyi hatırlıyorum. Vardığımda henüz öğlenmiş gibi hissediyordum, Pırıl pırıl güneş, harika bir balkon, ağaçlar, kuşlar ama oturup Maria'yı izliyordum... Anılarım depreşti konudan sapıyorum galiba... Diğer yandan hepimizde kaygı, stres, mutsuzluk hakimdi. Çay odasında bir limoncu açılıyor, sonra bir köfteci açılıyor, bir çiftlik kuruluyor, hepsi kapanıyor sonra yeniden açılıyordu. Bu sürece maddi açıdan çok eksilerde yakalanan benim gibilerle, birikmiş parasının hesabını yapanların suratı aynıydı. Şaşırtıcı olan asıl buydu şimdi düşündüğümde. Olaylara dışardan bakabilmek için zaman da gerekiyor...

Bir yıldan fazla süren o günler iş hayatımın en eğlenceli zamanları olabilirdi. Olmadı. Hatırladığım nadir eğlenceli akşamlar, -şimdi emin değilim o zamanlar mıydı ama öyle olmalı-, bir kaç çay bahçesi masasının atılı olduğu şimdilerde kütüphane olan Kadıköy belediyesinin hemen yan tarafında Saniye ve Sibel'le buluşup, çekirdek çitleyerek gelen geçene baktığımızdı. Ne güler, ne uzun konuşurduk o yaz. Yüzlerce kitap bitirebilir, İngilizce'de ustalaşabilir, para harcamadan pek çok hobi edinebilirdim. Evet, maddi kaygılar oldukça güçlüydü ama hiç bir şey yapmamamın da bu kaygıya bir faydası yoktu. Yapmıyorduk. Olsun diye yırtındığımız zaman bolca avuçlarımıza bırakılmıştı, biz onu hiç bitmeyecekmiş gibi havaya savuruyorduk. O yılın sonundan ayrıldığım ikibin on iki ortasına kadar bir daha öyle bir zamanım olmadı.

Belirsizlik insanı neden eylemsiz kılıyor?
***
Bu yazıdan itibaren her yazının sonunda son beş yılda öğrendiğim, kesinleştirdiğim bazı bilgileri paylaşacağım. Son beş yıl bitince ondan önceki beş yıl, sonra ondan önceki vesaire gidecek. Bakalım ne kadar geriye hangi bilgilerle gideceğiz. 
2020-2015.1. Plastik şişeleri çöp kovasına daha kolay sığdırmak için kapağını açın, poşet torba katlar gibi iç içe katlayarak küçültün. Geri dönüşüm kovalarınıza bir kaç yerine bu şekilde onlarca plastik şişe sığdırabilirsiniz. Geri dönüşüm atığı toplayanların işini kolaylaştırabilirsiniz. Tema Vakfı buna bir isim de vermiş ama o kısmını unuttum.