Alışkanlık! Zihnimizin haftalar boyunca geçici bir düzende azap çekmesine göz yuman alışkanlık, ama o olmasa, kendi imkânlarıyla sınırlı kalan zihnimizin, bize içinde yaşanabilecek bir barınak sunamayacağı için, her şeye rağmen bulduğu zaman sevindiği, o becerikli ama ağırkanlı düzenleyici. -Marcel Proust, Swanların TarafıBu yıl Marcel Proust okudum. Okuma yolculuğumda yeni bir aşamaya geçtiğimi hissediyorum. Kendimle gurur duydum.
Hayat düzeninin düz bir çizgiden ziyade çember olduğuna inansamda yeni yıl heyacanından eksik kalınmıyor. Hayat çelişkilerle dolu işte. Yarın sabah ne farklı olabillir ki? Belki hiç şey. Belki çok şey. Yeni yıl zamanlarında aklıma nedense Şener Şen'in Gönül Yarası filmindeki sözleri geliyor:
Uzun, çok uzun geçen öğretmenlik hayatımın bana her şeyi sunduğuna dair derin bir inancım vardı... Alaca köyünü terkederken, artık hayata dair öğrenilecek bir şeyin kalmadığına inanıyordum. Bütün defterleri kapadığımı, alacak verecek meselesini bitirdiğimi düşünüyordum. Ne kadar da yanılmışım! Evet, biraz eski moda bir deyiş olduğunun farkındayım ama söylemeden edemeyeceğim; hayat, son ana kadar sürprizlerle doluymuş, son ana kadar!Belki hiç beklemediğiniz bir şey oluverir, güzel ya da kötü... Güzel şeyler olsun. Kötüler çabuk savuşturulsun, az etki etsin. Herkes aynı kapıdan çıkmıyor tabii, diliyorum kötülüklerle baş edebilecek gücümüz olsun yeni yılda... Yoksa onların gelmemesini dilemenin boşa nefes olduğunu biliyorum artık.
Bilimkurgu filmlerinden iyi bir şeyler gerçeğe dönüştüğünde heyacanlanıyorum, mutlu oluyorum. 'Netflix' yapım şirketi sonunda bitmeyen film yapmış! Ama heyacanlı kısmı bu değil. Eğer, küçük detayları da seçmeye kalkarsanız filmin 1 trilyon farklı sonu var-mış! Hiç bir şey yapmaz ve öylece izlerseniz 40 dakika, önünüze çıkan dönemeçlerde yolunuzu değiştirirseniz 5 saatlık bir yol ve kararsızlıkla salınırsanız 1 trilyon... Size bir şeyi hatırlatıyır mu? Bana hatırlatıyor...
Geçen yıl bu vakitler başka bir şehirdeydim, şimdi farklı... Böyle şeyler artık bir anlam ifade etmiyor bana. Aklınız şimdi olduğunuz yer ve zamanda mı ki? Emin misiniz? Mesela benim aklım geçen yıl Ekim ayında. Her gün her buzdolabını açışımda yüzüne bakıyorum Mehtap... Gülseren gideli 11 yılı geçti, Yusuf gideli 3 yılı geçti. Ama Mehtap beni yıktı geçti... Işıklar içinde uyusun. Olmaz dediğim şeyler oldu, olur dediğim şeyler olmadı. Biter dediklerim bitmedi. Tezimi 2017 yılı sonuna planlamışken, 2019 başına kaldı. Yani hayat hem basit hem karışık. Hem zor hem kolay. Henüz şaşırmaktan ve heyacanlanmaktan vaçgeçmediğim bir şey var ki; ağaçlar çok güzel canlılar... Mezarımın ayak ucuna bir salkım söğüt istiyorum a dostlar! Ben ona bakayım, o bana zaten bakar...
Sene bitmeden öğrendim ki Şener Şen tiyatroya başlamış. Çok heyacanlandım. Ne harika, bir sanatı-sanatçıyı izlemeden sevmek. Ama ancak Ocak ayı içinde oynayacakmş ve biletler karaborsaya düşmüş. İşte bu, güzel bir olayın insanı mutsuz edebilmesine bir örnek. Bakalım, yapımcılar kendisini ikna etmeye çalışıyormuş.
Ben küçükken haberlerdeki karla karışık yağmurlu ifadesini, havalar karma karışık yağmurlu anlardım. Sonra pencereden bakar kendimi doğrulardım. Karma karışık yağardı yağmur...
İyilerin iyilerle karşılaşmasını diliyorum... Hastalıkların azalmasını... Sevdiklerimin ölümünü benden sonra olmasını diliyorum... Ne kadar bencilce değil mi? Herkes bunu dilediğinde Tanrı'nın kimi dinlediği neye göre değişiyor acaba? Ben yine de ısrarcıyım. Sahra, Aras, Çağla, Azize, Harun, Çınar büyüsünler. Hepsinin düğünü görebileyim. Gülmeleri bol olsun. Asla kötülülerle karşılaşmasınlar. Çok istiyorsa Tanrı, benden alsın onlara versin, razıyım. Sevmek güzel işte...
Mavi kuşlar getirsin haberlerinizi; ince, narin mucizelerle... Benim de...
İyiliklerle. İyi Seneler.