2000 yılında yapılan Çocuk Hakları toplantı notlarının yayınlanan sonuçlarına, göre cinsel istismarın istatistiği: (Yavuz, 2000)
______________
|
______________________
|
____________________________
|
|
Ulusal
|
Uluslararası (batı)
|
Çocuk
|
%70-80 (1 yaşında bebek mağdur)
|
%20-50 (4 aylık bebek mağdur)
|
Saldırgan
|
%75-90 tanıdık
|
%90 tanıdık
|
Kız/erkek
|
1/1.
|
4/1.
|
Bildirim
|
%5 ortaya çıkıyor
|
%10 ortaya çıkıyor
|
|
Hızla artıyor.
|
Hızla artıyor.
|
Cinsel istismar vakalarında çocuğun özenle ve önemle dinlenilmesi çok önemlidir. Bir kere ve örselemeden ifade alınması,kesinlikle yönlendirici sorulardan kaçınılması, konuşmak istemiyorsa konuşana kadar sabırla beklenilmesi çok önemlidir. Çocuğun dinlenilmesi ile ilgili; uzmanlar önceleri çocukların gerçek ile
fantezi dünyası arasında yaşadıklarını, bazen gerçekle fanteziyi birbirinden
ayıramayacaklarını düşünürlerdi. Daha sonraları bu görüş çocukların cinsel
istismar konusunda kesinlikle yalan söylemeyecekleri yönünde değişti. “Çocuklar bir sorundan kurtulmak için yalan
söyler, bir sorunun içine girmek için değil.” Ya da, “Çocuklar bir şeyi tarif ediyorsa, mutlaka olmuştur.” Şeklindeki
fikirler birçokları tarafından kabul görmekteydi. Ancak bu görüş de çocukların
güvenilmez olduğunu savunan eski görüş kadar hatalıdır. Çocuklar kötü şahit
değildirler, ideal şahit de değildirler, ancak farklı birer şahittirler. Bundan
dolayı da çocuklara daha profesyonel, daha onların dilinden anlayan
profesyonellerle yaklaşmalıyız. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz ki, çocuklar
cinsel istismar olayında saklamak dışında nadiren yalan söylerler, ancak
olayları yanlış değerlendirebilirler. (Yavuz, 2000, s. 11)
Çocuğun cinsel istismarı yaşadığı
yaş, diğer ifade ile bulunduğu gelişimsel evre, sonuçların etkisi ile doğrudan
ilişkilidir. Kuşkusuz bu tür yaşam olayları çocuğun gelişimini olumsuz
etkilemektedir. Özellikle çocuk hangi gelişim evresinde ise çocuk o dönemdeki
gelişim beklentileri ile sorunlar yaşayacaktır. Erik Erikson’un (1902-1994)
psikososyal adını almış ve Sigmund Freud’un aksine kişinin cinsel gelişiminden
ziyade sosyal gelişimi üzerinde durduğu kuramında normal gelişimin sekiz
aşamasından söz eder. Buna göre;
0-1 yaş
aralığı, bebeğin temel güven duygularının oluştuğu, güvensizliğin
oluşabileceği,.
Küçük
çocukluk dönemi; 2-3 yaş, bağımsızlığa karşı utanç ve kuşkunun,
İlk
çocukluk dönemi; 4-5 yaş, girişkenliğe karşı suçluluğun,
Orta
çocukluk dönemi; 6-12 yaş, üreticiliğe karşı aşağılık duygusunun,
Ergenlik
dönemi; 13-18 yaş, benlik özdeşleşmesine karşı rol bunalımı,
Genç
yetişkinlik; 19-25 yaş, yakınlığa karşı yalıtılmışlık,
Orta
yetişkinlik; 26-40 yaş, üretkenliğe karşı durgunluk,
İleri
yetişkinlik; 40 ve üstü yaş, bütünlüğe karşı umutsuzluk gelişebilir.
Böylelikle
bu dönemlerde oluşabilecek hasarlar da kişilerin ruhsal gelişimin de sorunlar
yaratacaktır. ( Cüceloğlu, D. İnsan ve Davranışı, 1993 s.337 akt. Sandalcı,
2004, s.23 )
Araştırma sonuçlarının önemli bir etkeni olan
uzman ile çalışma konusunda ilginç bir bulgu olarak; Dr. Yavuz’un notlarından
alınan bilgiye göre; Sağlık ocağı ve hastanelerde adli tıp uzmanı olmayan
hekimler tarafından yapılan muayene sonrası düzenlenen raporlar ile aynı
olguların Adli Tıp tarafından değerlendirilmesi arasında uyumsuzluk oranı
%60’tır. (Yavuz, 2000, s. 16)
Bir diğer önemli etken ise, giriş bölümünde
bahsettiğimiz mağdurlara ulaşılamaması sorunudur. Bu konuda çarpıcı bir örnek;
1992 yılında yapılan ÇİKODER araştırmasında son üç yılda İstanbul’daki en büyük
altı hastanenin kayıtlarında cinsel istismar tanısı almış bulguya
rastlanmamıştır. Bu, ya bilgisizlikten böyle bir tanı konulmamış ya da başvuru olmamış
sonucunu çıkarmaktadır ki, anlaşılması güç bir sonuçtur. (Ayan, 2010, s. 265)
Genel olarak çocukta aşırı hayalcilik,
maksadını aşan cinsel oyunlar, cinsel içerikli konuşmalar, mastürbasyon, başkalarına
çabuk inanma, aşırı itaat, zaman zaman intihar girişimleri, içe kapanıklık,
uyku sorunları, rol karmaşası görülebilir. (Iverson,
T.J., Child Abuse and Neglect, N.Y. 1990,
s.63-66, akt.Sandalcı, 2004)
Çocukluk çağında
cinsel istismara uğramış kişilerde, somotizasyon bozukluğu, borderline, (sınırsal kişillik bozukluğu) yeme bozuklukları, kaygı
sık rastlanan bozukluklardır. Günce
(1999 s.93 )’e göre yol gösterici bir araştırma olarak kabul edilen American
Humane Association kuruluşunun direktörü Vincent De Francis tarafından 250
çocuk üzerinden yapılan araştırma sonuçlarına göre, istismara uğramış
çocuklarda aşağıdaki etkiler gözlenmiştir.
%83
bunalım
%64
çeşitli düzeylerde suçluluk duygusu
%58
kendilerini değersiz bulma
%55
anne-babalarına karşı saldırganlık
%8 suça
eğilim. (Günce, G. Çocuğun cinsel istismarı, 99, akt.
Sandalcı,2004, s. 23)
Bu
sonuçlara ek olarak cinsel zedelenme çocukta dört önemli etkiyi aynı anda
yaratmaktadır:
Hasar
görmüş (zedelenmiş) cinsellik ki, istismara uğramış çocukların cinsel
duyguları, tutumları, davranışları normal gelişiminden sapar. Saldırgan çocuğa
hediyeler vererek onu kandırmış, ondan faydalanmış ise, çocukta cinsel davranış
ve ahlak karmaşası oluşabilir.
İhanet
duygusu; Saldırgan çocuğun güvendiği sevdiği bir kimse ise bu çocukta ihanet
duygusu yaratır. Çocuk saldırganı tanımıyor ise, bu ihanet duygusunu kendisini
korumadıkları düşüncesi ile ailesine yöneltebilir.
Acizlik;
Çocuk saldırgan ile baş edemediği düşündüğünden kendini yoğun bir biçimde
çaresiz ve aciz hissedebilir.
Damgalanmak; Çocuk kendini
utanılacak, kötü bir obje gibi görmeye başlayabilir. Kendine saygısı azalır.
Diğerlerinden farklı olma, suçluluk gibi duygular zamanla davranışlarında
sapmalara sebep olacaktır. (Sandalcı, 2004, s. 25)
Bir
çocuğun erken yaşta cinsellik ile tanışması mutlaka ona zarar verir. En
azından, bu tür yakınlığı dostluk ile karıştırabilir. İleri yaşlarda dostluk
ilişkilerinin böyle kurulduğunu düşünebilir. Karar verme olgunluğunda olmayan
bir kişinin, karar verme olgunluğuna sahip bir kişi tarafından yönlendirilmesi,
kullanılması başlı başına bir sorundur. Zevk alsın veya almasın çocuk kendisine
yapılanın, istismarcı da yaptıklarının yanlış olduğunu biliyorlardır.
İstismarda çocuğun zevk alması çocuğun gördüğü zararı azaltmaz, aksine suçluluk
duymasını sağlayarak sonuçlarını ağırlaştırabilir. (Sandalcı, 2004, s. 21,22)
Bazı
araştırmalarda ruhsal bozukluğa rastlanmadığı sonuçları olabilmektedir. Ancak,
birçok ve buradaki araştırmada göreceğimiz gibi, bu tür vakalar uzun süreli
izlemeyi gerektirmektedir. Ruhsal bozuklukların ilk anda gözlenemeyebileceğini
hekimler de desteklemektedir ve etkilerinin daha sonraki zamanlarda
görülebileceği de belirtilmektedir. Sözen’e göre; “Cinsel saldırı sonrası
görülen belirtiler içerisinde en sık karşımıza çıkan travma sonrası stres
bozukluğu (TSSB)’dur. Bulgular dört hafta da ortaya çıkar ve yatışırsa akut
stres bozukluğu (ASB) olarak adlandırılır. Bulgular dört haftadan fazla sürerse
TSSB tanısı konur. Bulgular travmadan altı ay sonra oluşursa da bu da TSSB’da
gecikmeli başlangıç olarak adlandırılır. Bunun yanında; geleceğe karşı umutsuzluk,
yeniden yaşantılama, psişik uyuşma, aşırı uyarılmışlık belirtileri (öfke
patlamaları) dikkat yoğunlaştırmada azalma, somatizasyon, madde bağımlılığı,
zaman içinde olaya eşlik eden belirtilerdendir. (Sözen, 2011)
not: tartışmak, eleştirmek ya da bilgilenmek isteyenler için kaynakça detaylı paylaşılabilir.