22.8.2020
Uzun zaman yazmayan pek çok yazanın dediği gibi; uzun zamandır yazamıyorum. Elbet içimden çoğu zaman çok yazdım ama şuraya oturup yazamadım. Her neyse... Bugün epey içimden geldi, keşke içimden geldiği an otursaydım ama böyle akşama bırakınca yine bir şey kalmadı. Ben de aylar önce yazdığım ve unuttuğum bu rüyalarımı açık etmek istedim. Sevgiler ve iyilikler sizlere...
Bu aralar rüyalarımda sık sık ölmüşlerimi görüyorum.
Bir hafta önce Gülseren'i gördüm. Ben, Saniye ve Gülseren bir yerde oturuyoruz. Gülseren canlanmış. Ben inanmıyorum, Saniye inanıyor. Diyorum, bir tek bize mi görünüyor, nasıl olabilir, nasıl canlanabilir?! Olmuş işte diyor Saniye, her zaman ki net konuşmasıyla kızarak bana biraz. (Bana bir konuda kızdığını mı düşündüm acaba Saniye?) Herkes görüyor, gayet yanımızda işte diyerek devam ediyor. Mehtap öldüğünde de bir kaç hafta sonra canlandığını, mezarından çıkıp yanıma geldiğini görmüştüm. Kız kardeşim biraz anlıyor rüyalardan ona sormuştum ben de; gülerek geldiyse seni merak etmiştir, yüzü gülmüyorsa kendisi senden bir şeyler bekliyordur, demişti. İşte Gülseren ve biz karışık, şimdi tam anımsamadığım bir şeyler yapıyoruz. Gülseren bir yere gitmiş, bir adamın yanına, biz kızıyoruz, neden gittin ki diyoruz. İngilizce bir ifade söylüyor, bu ne demek ki diyor bize. Saniye, bilmem diyerek bana bakıyor, Aze sen söyle, diyor. İngilizcesini söylüyor Gülseren, hatırlıyordum tam olarak ama şimdi ne yazık unuttum, şöyle çeviriyorum ama; "içindeki ışığı takip et." İçimdeki ışığın ne olduğunu bilmiyorum, işte sorun o... Bari onu da söyleyeydiniz...
Dünden önceki gece, annemin anneannesini gördüm. O da yaşıyormuş. Ama o ölüp dirilmemiş, zaten yaşıyormuş ama ben bilmiyormuşum. Rüyamda annem hasta oluyor ama beyazlar içinde, ben başka bir yerdeyken onu hastaneye götürmüşler. Beni kardeşlerim buluyor, hatta yalnız kalmak istiyorum diye kapıyı açmıyorum, kapıyı kırıp içeri giriyorlar, annemi hastaneye kaldırdık demeleriyle fırlıyorum. Yanımda birileri varmış. Alelacele hazırlanıyorum, valimizi sürüyerek indirip yol kenarına bırakıyorum filan. Bir gitmem var görmeliydiniz... Araç bulamıyorum, kardeşlerim ortadan kayboluyor. Yollar ıssız, ama çok yeşillik. Otobüs bakıyorum bana bir motosiklet kiralama mı, kullanmasının çok kolay olduğunu söylüyor birileri. Kiralıyorum, zar zor çalıştırıyorum, gitmeye çalışıyorum, gaza basıyorum, ayağımı yere koyup hız alıyorum, bir gidiyorum bir gidemiyorum. Hızlı gidiyor gibi oluyorum ama bir bakıyorum hiç gidememişim. Gidiyorum gidiyorum ne kadar kaldı diyorum gördüğüm nadir kişilere daha çok diyorlar, hani kısaydı diyorum, gene binmeye çalışıyorum, zorluyorum, zorluyorum... Sanki bütün gece motosiklet kullandım, öyle zor, öyle sıkıntılı geldi bana. (Ne bisiklete binmeyi ne motosiklete binmeyi bilirim. Uyumadan önce bisiklet sürmeyi bilmediğimi düşünmüştüm, bu kadar mı etkilendim ki!) Artık motosikletle gidemeyeceğimi anlayınca onu bir yerde bırakmak istiyorum, ama kiraladığım yere nasıl ulaştırırım fikrine takılıyorum bir yandan, diğer yandan anneme yetişmek istiyorum. Bir kulübeye varıyorum, bir çocuk var on üç on dört yaşlarında, sana elli lira versem bu motosikleti şuraya bırakır mısın diyorum. Ailesi çok seviniyor, tabi bırakır ne olacak, diyorlar. Böylece bir ana caddeye varıyorum, otobüsler geçiyor sürekli yanımdan. El kaldırıyorum kimse almıyor. Sakarya ne taraf diye ona buna soruyorum, niyetim otostop çekmek. Öyle de yapıyorum ama yine kimse almıyor. Sonra birden, annemin nenesinin yanında buluyorum kendimi, yaşlı ama çok dinç, annen çok iyi merak etme, onun bünyesi çok güçlüdür, yayla kızı o, iyi olacak, atlatacak diyor bana. (Bugün annemle konuştum, sevinçle güzel bir rüya olduğunu söyledi. Beyazlar giyiyorsam aydınlığa çıkacağım iyi iyi dedi. Sen niye öyle sıkıldın ki deyince, yok ben de yeşillik içindeydim deyip geçiştirdim.)