Oldum olası komik bir çocuktu Serdar. "Kozanlı olmasam hiç bir şey olmayacak. Ulan, bir ilçenin yarısı polis olur mu? O gün okulun kapısındayım, uzattım kimliği: 'hıı, demek Kozan'lısın, geç bakalım şu tarafa', dedi biri yine. O gün Kozan'lıyız diye bir değişik dayak yedik. Hadi başka şehirleri anlıyorum da, Kozan ne yahu! Ertesi sabah Mehtap'lardayız tabi." Balkonda oturmuş yine gülüyorduk anlattıklarına. Songül uzattı kafasını, bir an sustuk. Ve hatırladık. Sonra bir an zamana geri döndük. Bir an içeriden çıkıp, gülüvericek gibi geldi bize, gelmedi ama. Ne çok gülerdi Serdar'a ve her şey eskisi gibiydi oysa. Ben, Serdar, İdris, Hanife, Leyla, Güler, herkes bir anının ucundan tutuyordu. Herkes bir kelimeyle yakınlaşmaya, yakın durmaya çalışıyordu.
İyi insanlar istedikleri zaman ölmeli... Madem dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyor, başka türlüsü reva olmamalı.
Okulun ilk günüydü. Yavruağzı renkli saç örgüsü desenli bir kazak, beyaz paçaları kıvrık bir kot pantolon, mavi beyaz bir spor ayakkabısı vardı üzerinde. Çoraplarının turuncu desenleri bile gözlerimin önünde. Anıları silen zaman değil belki de; yıllar ve yıllar geçmiş gitmiş... Çeyrek asırdır o günkü gülüşünü unutmadım, demek ki ben ölene kadar da unutmam. "Sen hangi bölümsün?" Sen mi ben mi sormuştu bak bunu hatırlamıyorum, tipik ben işte biliyorsun. Aynı sıraya oturuşumuzu, o gün bana hesapsız kitapsız en samimi gülüşünle cafe corner 'da (Beşiktaş Kazan'ın solundaki yer, herhalde Garanti Bankası var yerinde şimdi, ne tuhaf.) ısmarladığın hamburgeri, vedalaşmamızı ve ertesi sabah tekrar okulda buluşmamızı hatırlıyorum ama. Niye, çünkü yemek var işin içinde. Yurttan kaçışlarımız, bir göz odalarda, bir uykuyla uyuyup, en komik sabahlara uyanışımız... Hangi kelimelerle, hangi sırayla, hangi zaman aralığında birleştireyim cümleleri bilemiyorum... Gülüşünün güzelliğinden, çevrene kattığın neşeden, herkesi, her şeyi toparlamandan mı? Kendi kardeşlerinin ablası, sırdaşı, yoldaşı, önderi, annesi ve babası oldun, yetmedi, kocanın bütün kardeşlerinin aynıları oldun... Ah, her güne bir şey kattın, çok az aldın belki... Hepsini konuşsak, hepsini ansak, hepsinden teşekkür etsek, yetişemeyiz sanki sana... Göğsümün ortasında bir taş, boğazımda bir yumru, dilimde ince bir sancı gibi kaldın. Aklımın almadığına dilim yetmiyor, anlatamıyorum nasıl bir arkadaşımdın sen... Güzeldin, güzel bir insandın... İyilik bıraktın arkanda, iyilikler...
En büyük eserin; kızın. Nasıl sıcak sarılıyor bize şimdi bir görsen. Dün akşam o sarıldıkça ben şaşırdım. Yanağımı onda bırakmak geldi içimden. Sanki biz ona değil o bize omuz oluyor, güç oluyor, sanki kendi yüreğini büyütüyor, sendeki parçasıyla birleştiriyor, kocaman olup çarpıyor aramızda, çarpıyor ki ona dokundukça sana değiyoruz sanki...
Çok güzel anılar, çok güzel bir insanlık bıraktın bize. Umuyorum istediğince bir ömür yaşadın, ama biliyorum istediğin adamla evlendin, sevdin, sevildin, istediğin insanlarla yaşadın, sıcacık, kendin gibi bir evlat yetiştirdin, gururunu yaşadın, yaşattın. Kapın herkese açıktı, kimse geri dönmedi, kimse aç uyumadı evinde, kimse aç çıkmadı. Çok "sağollar" aldın ama yetmedi. Sen bize yettin, biz sana yetemedik, yetişemedik. Kalbinin ışığı nurun olsun, gözlerinin sevinci huzurun. Mekanın cennet olsun. Adın burda yaşasın, Mehtap'cığım...