Oldum olası komik bir çocuktu Serdar. "Kozanlı olmasam hiç bir şey olmayacak. Ulan, bir ilçenin yarısı polis olur mu? O gün okulun kapısındayım, uzattım kimliği: 'hıı, demek Kozan'lısın, geç bakalım şu tarafa', dedi biri yine. O gün Kozan'lıyız diye bir değişik dayak yedik. Hadi başka şehirleri anlıyorum da, Kozan ne yahu! Ertesi sabah Mehtap'lardayız tabi." Balkonda oturmuş yine gülüyorduk anlattıklarına. Songül uzattı kafasını, bir an sustuk. Ve hatırladık. Sonra bir an zamana geri döndük. Bir an içeriden çıkıp, gülüvericek gibi geldi bize, gelmedi ama. Ne çok gülerdi Serdar'a ve her şey eskisi gibiydi oysa. Ben, Serdar, İdris, Hanife, Leyla, Güler, herkes bir anının ucundan tutuyordu. Herkes bir kelimeyle yakınlaşmaya, yakın durmaya çalışıyordu.
İyi insanlar istedikleri zaman ölmeli... Madem dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyor, başka türlüsü reva olmamalı.

En büyük eserin; kızın. Nasıl sıcak sarılıyor bize şimdi bir görsen. Dün akşam o sarıldıkça ben şaşırdım. Yanağımı onda bırakmak geldi içimden. Sanki biz ona değil o bize omuz oluyor, güç oluyor, sanki kendi yüreğini büyütüyor, sendeki parçasıyla birleştiriyor, kocaman olup çarpıyor aramızda, çarpıyor ki ona dokundukça sana değiyoruz sanki...
Çok güzel anılar, çok güzel bir insanlık bıraktın bize. Umuyorum istediğince bir ömür yaşadın, ama biliyorum istediğin adamla evlendin, sevdin, sevildin, istediğin insanlarla yaşadın, sıcacık, kendin gibi bir evlat yetiştirdin, gururunu yaşadın, yaşattın. Kapın herkese açıktı, kimse geri dönmedi, kimse aç uyumadı evinde, kimse aç çıkmadı. Çok "sağollar" aldın ama yetmedi. Sen bize yettin, biz sana yetemedik, yetişemedik. Kalbinin ışığı nurun olsun, gözlerinin sevinci huzurun. Mekanın cennet olsun. Adın burda yaşasın, Mehtap'cığım...