Senin için hissettiklerimi unutmak istemiyorum ya... "Sen" kim Azize ? "Sen" diye biri var mıydı ? Soruyu sor Azize. Doğru soruyu bul. "Sen" 'i kim yarattı Azize ? Soruyu sor Azize. Doğru soruyu bul.
...
Bencil değilsin Azize.Çünkü ben-cil, ben-ci olmak içi kendine bakman gerek. Kendini görmen grek. Kendini sevmen gerek. Kendi "gerçeğini" kabul etmen gerek. Yani senin bencil olmaman "iyiliğin" değil Azize...
Ve bir o kadar ben-cil' sin. Benliğin, kendi acısını hafifletmek, kendi gerçeğini görmemek için "sevgiye" yükleniyor. Kendi acısını yaşamamak için duyguları kullanıyor. Onları yüreklendiriyor, heyacanlandırıyor, gözlerini boyuyor kimi zaman kimi zaman kapatıyor. Anlaşılmasın diye arada kendini gösteriyor, küçük mikroplar yolluyor onlarla savaştırıyor ve daha da güçlenmesini, kendini çoğaltmasını bağışıklık kazanmasını sağlıyor. Kendini büyüterek, çoğaltarak ancak karşılığına ulaşacağını sanmasını sağlıyor. Yok yok, çok akıllı davranıyor, arada ortaya çıkıyor, kızıyor, bağırıyor, karşıt duyguları mevcutların karşısına çıkarıyor ama baştan mikroplara hazırladığı duyguların kazanacağından o kadar emin ki bu karşılaşmalardan hiç endişelenmiyor. Korkmuyor. O kadar bencil ki işte, "kendi"ni korumak için duyguları sürekli su yüzünde tutmaya çalışıyor. Buzdağları gibi en büyük kısmını altta tutarak kendini koruyor erimekten, kendinden...
Şimdi okyanusun dibinde kırılan faylara doğru hızla düşen suların ardından bakakalıyorsun. Boşuna çabalıyorsun işte masum deniz kızlarının kuyruğundan tutmaya, suların içinde savrulan deniz atlarını kurtarmaya. Kendini görmenin zamanı geldi işte. Bir buzdağı olduğunu önce sen bileceksin artık...
29 Haziran 2012
24 Haziran 2012
O Adam Kendini Niye Astı ?
Geçen haftalarda bir arkadaşımın bir tanıdığı kendini Belgrad ormanlarında astı...
Sabah evinden çıkmış, her zamanki gibi karısına hoşçakal demiş, yedi yaşındaki kızını uyandırmadan bakmış, her sabah işe gittiği yoldan devam etmiş, bu sefer işe varmadan Belgrad ormanlarına sapmış ve arabasını park etmiş. Bagajda araba çekmek için bulunan, bir gün kendini asmak için kullanıp kullanmayacağını düşünüp düşünmediğini asla bilemeyeceğimiz ipi almış, herhangi bir ağaca bağlamış ve yaptığı ilmeği boynuna takmış.
Kimse bilmiyor; ayağının altına ne almıştı, nasıl kendini bırakmıştı, nasıl, ellerini nereye koymuştu, onları nasıl zaptetmişti, nasıl...? En son ne, kimi, neyi düşündü. En son neyi, kimi gördü kimse bilemeyecek. Hadi karısını geçelim, varsayalım yaşamaya tutunması için yeterli bir neden değildi, yedi yaşındaki kızının varlığı da O'nu tutamamış...Bilinen nedenler ; çok borcu olduğu, istediği gibi bir işte çalışamadığı. Sık sık iş değiştirmek zorunda kaldığı. Kime sorsan yeterli neden değildir belki ölmek için. Kime sorsan yaşamaktan vazgeçmek için vasat, saçma, anlamsız nedenlerdir, değmez, bir gün nasılsa gidilecek "o yer " için kendi kararınla gitmeye. Ölüm nasılsa gelecek, yaşamak için savaşmalı insan der, kime sorsan. Ölüm kararı kendinden çok, hatta kesinlikle kendini değil, seni ölüme götüren nedenlerin müsebbihlerini cezalandırmaktır bana göre...Ben bu kararı versem, verebilsem, bunun için verirdim biliyorum...Çaresizliktir evet, yaşamak için neden bulamamaktan, çare bulamamaktan ziyade o çaresizliğiniz içinde devam edecek olan hayattır sizi zorlayan... Siz bir yol bulamazken devam edebilmek için, hiç durmadan dönen dünyadır vazgeçmenize neden. Sabahları uyanmak, kimilerine gülümsemek, gerektiğinde kızmak, kendinizi savunmak, savaşmak, cevap vermek, ikna etmek, kimilerine yapılması gerekenleri anlatmak, yapılması gerekenleri dinlemek, en zoru da yapmak...Siz dünyada kalabilmek için derin derin nefes alırken durup durup, bir an dursa, bir an dursa da bana baksa dediğiniz dünyanın hiç durmadan devam etmesidir sizi sebepsiz bırakan...İş te o kızgınlığınızdır, dünyayı cezalandırma isteğinizdir ölmek için bulduğunuz neden...
O adam kendini niye astı sorusu kadar can alıcıdır, niye yaşıyoruz sorusu...? Zaten yaşıyor olduğumuz için mi? Çarklar arasında bir kova olduğumuz için mi ? Doldur, boşalt mı yapıyoruz ? Dünya nasılsa dönüyor ve bizde içinde olduğumuz için mi?
Kendimizi asmama nedenimiz kadar güçlü olmalıdır, neden yaşıyor olduğumuzun cevabı...En acı olacak olan ise; ikisinin de bir cevabının olmamasıdır kendimiz için...
Sabah evinden çıkmış, her zamanki gibi karısına hoşçakal demiş, yedi yaşındaki kızını uyandırmadan bakmış, her sabah işe gittiği yoldan devam etmiş, bu sefer işe varmadan Belgrad ormanlarına sapmış ve arabasını park etmiş. Bagajda araba çekmek için bulunan, bir gün kendini asmak için kullanıp kullanmayacağını düşünüp düşünmediğini asla bilemeyeceğimiz ipi almış, herhangi bir ağaca bağlamış ve yaptığı ilmeği boynuna takmış.
Kimse bilmiyor; ayağının altına ne almıştı, nasıl kendini bırakmıştı, nasıl, ellerini nereye koymuştu, onları nasıl zaptetmişti, nasıl...? En son ne, kimi, neyi düşündü. En son neyi, kimi gördü kimse bilemeyecek. Hadi karısını geçelim, varsayalım yaşamaya tutunması için yeterli bir neden değildi, yedi yaşındaki kızının varlığı da O'nu tutamamış...Bilinen nedenler ; çok borcu olduğu, istediği gibi bir işte çalışamadığı. Sık sık iş değiştirmek zorunda kaldığı. Kime sorsan yeterli neden değildir belki ölmek için. Kime sorsan yaşamaktan vazgeçmek için vasat, saçma, anlamsız nedenlerdir, değmez, bir gün nasılsa gidilecek "o yer " için kendi kararınla gitmeye. Ölüm nasılsa gelecek, yaşamak için savaşmalı insan der, kime sorsan. Ölüm kararı kendinden çok, hatta kesinlikle kendini değil, seni ölüme götüren nedenlerin müsebbihlerini cezalandırmaktır bana göre...Ben bu kararı versem, verebilsem, bunun için verirdim biliyorum...Çaresizliktir evet, yaşamak için neden bulamamaktan, çare bulamamaktan ziyade o çaresizliğiniz içinde devam edecek olan hayattır sizi zorlayan... Siz bir yol bulamazken devam edebilmek için, hiç durmadan dönen dünyadır vazgeçmenize neden. Sabahları uyanmak, kimilerine gülümsemek, gerektiğinde kızmak, kendinizi savunmak, savaşmak, cevap vermek, ikna etmek, kimilerine yapılması gerekenleri anlatmak, yapılması gerekenleri dinlemek, en zoru da yapmak...Siz dünyada kalabilmek için derin derin nefes alırken durup durup, bir an dursa, bir an dursa da bana baksa dediğiniz dünyanın hiç durmadan devam etmesidir sizi sebepsiz bırakan...İş te o kızgınlığınızdır, dünyayı cezalandırma isteğinizdir ölmek için bulduğunuz neden...
O adam kendini niye astı sorusu kadar can alıcıdır, niye yaşıyoruz sorusu...? Zaten yaşıyor olduğumuz için mi? Çarklar arasında bir kova olduğumuz için mi ? Doldur, boşalt mı yapıyoruz ? Dünya nasılsa dönüyor ve bizde içinde olduğumuz için mi?
Kendimizi asmama nedenimiz kadar güçlü olmalıdır, neden yaşıyor olduğumuzun cevabı...En acı olacak olan ise; ikisinin de bir cevabının olmamasıdır kendimiz için...
Sorun...
"Sorun; insanın insanı aldatma isteğinde değil, bizatihi insanın aldanma isteğinde." D. Cündioğlu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)