Manzaralara verilen romantik anlamlar bizi biraz da viran eden. Oysa bu fotoğrafta sadece Ay, Jüpiter ve Venüs bir arada görülmektedir. (kaynak) Hepsi bu; gökyüzünde bulunan üç gezegen.
"Huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktur.", demiş Yusuf Atılgan. Ben yıllardır böyleyim; ya geleceğin kaygısı, ya geçmişin kaybolmayan örselenmeleri... Hayat hiç sürpriz yapmadı bana. Ucunu gördüğüm hiç bir yol yön değiştirmedi. Hiç, birden kapı çalmadı. Olmayacak olmadı hep... Ya peşinden koştuklarıma kavuştum, ya hayal kırıklıklarıma ağladım, verdiklerine şükrettim ama sürpriz olmadı... Hep koştum. Delicesine. Soluk soluğa kaldım, yoruldum, düştüm, yine de bırakmadım. Tutanamayanlara hep kızdım. Hayatın bir ucundan olsun tutmak istemeyenleri ne anladım, ne kabullendim. Onlar; nasıl olur da bu kadar pervasız olabilirlerdi... Çünkü, ben bırakırsam, biliyordum, yuvarlanacağım yer çocukluğum olacaktı. Dedemin yeşil gözleri, anneannemin sıcak elleri. Artık aynı yerden akmayacak derelerin serin suları... Alabileceklerimin peşinden de koştum, hiç umut vaat etmeyenlerin de. Yalan yok, sevildim de, sevdim de, ama hep biraz eksik kaldı, eksik bıraktım, geçmişi silemeyen her insan eksikti benim için.
Ankara soğuyor, pencerenin demirine serçeler kondu. İki yıldır ekmek kırıntıları koyarız, özellikle kışları. Sanırım onları arıyorlar, ama evde ekmek yok, veremedim bir şey. Tarık Akan'ın töreni var televizyonda. Bir arkadaşı hem konuşuyor hem ağlıyor. Ben de. Çok içimi yaktı bu yüz yüze dahi gelmediğim adam,(uğurlar olsun) sanki masumiyetimden bir parça daha koptu. Sanki gidenlerle ölünmüyor ama, kalanlarla da yaşanmıyor gibi... Genco Erkal 'yaşamak' şiirini okuyor şimdi. Elli kere okudum bu şiiri, yine de ciddiye alabildiğimi sanmıyorum yaşamı... Zamanın zalimliğine meydan okudum, her seferinde kaybettim. Şimdi, artık, kabullendim; sen kazandın zaman. Aldıklarını geri vermeyeceğini biliyorum, artık savaş bitti.
"Huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktur.", demiş Yusuf Atılgan. Ben yıllardır böyleyim; ya geleceğin kaygısı, ya geçmişin kaybolmayan örselenmeleri... Hayat hiç sürpriz yapmadı bana. Ucunu gördüğüm hiç bir yol yön değiştirmedi. Hiç, birden kapı çalmadı. Olmayacak olmadı hep... Ya peşinden koştuklarıma kavuştum, ya hayal kırıklıklarıma ağladım, verdiklerine şükrettim ama sürpriz olmadı... Hep koştum. Delicesine. Soluk soluğa kaldım, yoruldum, düştüm, yine de bırakmadım. Tutanamayanlara hep kızdım. Hayatın bir ucundan olsun tutmak istemeyenleri ne anladım, ne kabullendim. Onlar; nasıl olur da bu kadar pervasız olabilirlerdi... Çünkü, ben bırakırsam, biliyordum, yuvarlanacağım yer çocukluğum olacaktı. Dedemin yeşil gözleri, anneannemin sıcak elleri. Artık aynı yerden akmayacak derelerin serin suları... Alabileceklerimin peşinden de koştum, hiç umut vaat etmeyenlerin de. Yalan yok, sevildim de, sevdim de, ama hep biraz eksik kaldı, eksik bıraktım, geçmişi silemeyen her insan eksikti benim için.
Ankara soğuyor, pencerenin demirine serçeler kondu. İki yıldır ekmek kırıntıları koyarız, özellikle kışları. Sanırım onları arıyorlar, ama evde ekmek yok, veremedim bir şey. Tarık Akan'ın töreni var televizyonda. Bir arkadaşı hem konuşuyor hem ağlıyor. Ben de. Çok içimi yaktı bu yüz yüze dahi gelmediğim adam,(uğurlar olsun) sanki masumiyetimden bir parça daha koptu. Sanki gidenlerle ölünmüyor ama, kalanlarla da yaşanmıyor gibi... Genco Erkal 'yaşamak' şiirini okuyor şimdi. Elli kere okudum bu şiiri, yine de ciddiye alabildiğimi sanmıyorum yaşamı... Zamanın zalimliğine meydan okudum, her seferinde kaybettim. Şimdi, artık, kabullendim; sen kazandın zaman. Aldıklarını geri vermeyeceğini biliyorum, artık savaş bitti.
"Örselenir, zedelenir ne kadar kollasan / Bu büyülü nakışlar bir tutam toz olacak"
-B. Necatigil