Sanki üzerimden yeryüzü geçti
gövermedi gövermiyor bir türlü,
yüreğimde ezilen yaşama tutkusu.
-Şükrü Erbaş
Hallaç deyince aklınıza "hallaç pamuğu gibi atmak" deyimi geliyor ve hallacı, pamukların havaya havaya savrulmasını sağlayan o çubuk benzeri alet sanıyorsunuz değil mi? Ben de. Bu sefer üşenmedim bir kaç sözlükten kontrol ettim, hallaç o işi yapan kişiymiş. Sizi bilemem tabi de ben bilmiyordum. İşte, kafamın içinde bir hallaç, bir o düşünceyi bir bu düşünceyi havalandırıyor, ben bir ona bakıyorum yakalamaya çalışıyorum, bir buna bakıyorum hiç uzanmıyorum bile. Daha öncelerden de derdim, keşke ben düşünürken birine, yaz, şimdi bak bunu, hayır hayır onu, evet evet bunu da yaz, diyebilsem. O da olacak bir kaç on yıla biliyorum da, biz ulaşabilir miyiz? Sanmıyorum. Bugünlerde son bir yıldır çalışmamamın verdiği zamanla net olarak anladım ki bütün sistemlerin insanları çalışmaya şevk, sevk, terk ve ikna etmesinin tek bir nedeni var; düşünmemiz istenmiyor. İnsan düşünürse sorar, sorarsa fena! Öyle isteniyor. Şimdilerde sürekli bana soruluyor; ne yapıyorsun? Bana sorsanız o kadar çok işim var ki! Elim, kolum, dalım, aklım hepten dolu. Belki size boş bana dolu, bazen bana da boş. Bulduğum bir şey var ki; yaşamı ciddiye almazsanız yaşam da sizi ciddiye almaz. Peki gündelik hayat mı? O şöyle bir şey; "Ne kadar harika bir gün. Çay mı demlesem, kendimi mi assam karar veremiyorum." - Çehov.