Kendime yaklaşık beş yıl önce Carlos Fuantes'in 'Auro' hikayesini okuyacağıma dair söz vermişim. Bir köşeye de not almışım. Bu notu dün, Julia Cortazar'ın Bir Sarı Çiçek hikayesini okuyacağıma dair aynı yere not yazmak üzereyken fark ettim. Yine de aklımdaki Bir Sarı Çiçek hikayesini okuma aşkım, 'Auro''ya baskın geldi ve kütüphane raflarında Cortazar'ın kitaplarını aramaya başladım. Ne de olsa şimdiki zaman, zamanların en güçlüsüydü hâlâ... Daha önce 'Auro'yı kitapçılarda aramış ama bulamamış olmam da etkendi bunda. Sistemde görünen Cortazar'ın üç kitabı da yerinde yoktu. Derken gözüme Fuantes'in kitapları ilişti. Üç ayrı öykü kitabının içinde vardı 'Auro', hatta tek başına bir cep kitap olarak dahi basılmıştı. Ben, Körlerin Şarkısı adlı öyküler seçkisini almayı tercih ettim. Dün gece kırk sayfalık öyküyü bir çırpıda okudum. Hikayenin nasıl yazıldığını Fuentes'n ağzından ve Hasan Ali Toptaş'ın yorumuyla burada okuyabilirsiniz.
Yalnız, biz ne zaman kitap kapaklarına özen göstermeye başlayacağız? Ya da eskiden daha iyiydi de ben mi hatırlamıyorum? Bir bizim 'Auro' kapağına bakın, bir de dünyanın geri kalanının... Aşkın pembe renkli bir kalp olmadığı gerçeğini ne zaman söyleyecekler bize...
Buyrun size, Latin edebiyatından bahsetmişken harika bir ispanyol ses Soledad Bravo, ve şarkısı Kemancı Becho. Küçük kemancı Becho'yu anlatıyor şarkı. Diyor ki; "... Aşkı anlatan ve küçük çocuklar gibi masum olan kemanlar, içindeki çıkmazı seslendirir. Becho, acıdan ve aşktan söz etmeyen güçlü bir kemanın ezgilerinin peşindedir. ..."
Bana sorarsanız, dili biraz zorladı beni. Başkası sana, senin yaptıklarını anlatıyor. İki de bir; "yok canım, oraya girmem, burada ne işim var", gibi bir şeyler demek geldi içimden. Tuhaftı hani. Fakat, anlattığı konuyu anlatma biçimine, tekniğine ve kurgusuna hayran kaldım! Öyle böyle değil. Yıllarca üzerinde çalışılmış gibi hissettim ki doğruymuş. İlmek ilmek örülen bir dantel, kelime kelime konulan bir yap-boz gibi... Ne tesadüf, en son film yazımda, "güzelliğin bütünlüğü" tabirini kullanmıştım. Tam da onu anlatıyor işte...