07 Ocak 2011

Dokunmak...


Sırf, sen benimle sevişmediğin için ben seviştiğim adamların sayısını unuttum.
Sen başkasına dokunduğun için ben bana dokunanlara yüzümü bile dönmedim.
Sen bana değil de ona dokunmayı seçtin diye ben ne görür ne duyar ne de koklayabilir oldum.
Sırf bana dokunmuyorsun diye seni sevmekten vazgeçtim.
Ne çok ağlamışlığım vardır birazcık tenin için...
Kaç hücrem eksik, tenim ne kadar farklı olabilir ki diye kaç gece düşündüm, kaç sabah uyanmadım, neden benim değil de O'nun teni diye. 
Sen, beni görüyorsun, beni dinliyorsun ama dokunmuyorsun diye sana sen demekten vazgeçtim...
Elime saatlerce bakmışlığım vardır sen tuttun diye.
Elini elimle karıştırmışlığım vardır sen yüzüme sürdüğün vakit.
Sırf dokunasın diye kör, sağır, dilsiz dolaşmışlığım vardır günler boyu.
Tenimi tenden saymamışlığım vardır dokunmadın sen diye...

Ne konuştu senle, ne dinledi, ne de kokunu çekti içine sadece sana dokundu diye ne çok cesetlerim oldu, ne çok katil oldum.
Sen ne çok öldürdün kendini birazcık dokundular sana diye.
Tenin bu tene değmeden diğerine değdi diye mi öldün şimdi sen ? 
Sen bunun için mi vazgeçtin yıllarca gözünden sakındığından;  sırf bir başkasına dokundu diye mi ?
Zorla dokunmalar, zorlama dokunmalar..."Sen'"i  "ben" yapan dokunmalar, teni olmayan dokunmalar...
Böyle bir şeydir dokunmak, böyle bir şey olmalı...


Duyu organlarımızdan biri olan dokunmak ta diğer tat almak, işitmek, görmek gibi beynimizde algılar yaratarak varlığını sürdürür, başka bir deyişle algılarımızı tamamlar, düşünmemizi sağlar...

1 yorum: