10 Temmuz 2016

Yeşil Bir Ağaçtı Geçmiş: VII

- Şerefsiz pislik, kedi yavrusu gibi sokağa attı beni.
- N'oldu? dedi Değer.
- N'oldu? dedi Ç.

Soluk soluğa girdim içeri. Dışarıda karla karışık yağmur ve çok soğuk bir hava vardı. Bir yandan paltomu çıkarıyor bir yandan söyleniyordum, bir yandan gözlerim dolu dolu için için ağlıyordum. Her bir halta ağlardım zira. Kendi gözlerim kadar çabuk dolan göz görmemiştim o vakte kadar. Aynı zamanda burnumu çektiğimden hemen burnum kızarırdı bu yüzden. Annem de bu yüzden beni hep ; "domates burunlu kızım" diye severdi... Ömrü boyunca ev hanımlığı yapmış ve mutfakla haşır neşir olmuş anneme ne diyebilirdim ki... Domates burunlu halde girdim içeri, çantamı kanepeye attıktan sonra ayakta anlatmaya devam ettim. Bir yukarı bir aşağı yürüyor odanın karanlık ucundan ışık yanan diğer tarafına gidip geliyordum. Zayıf bedenimin etrafında dönüyor, siyah gözlerimi biraz öfkeden biraz da saklamaya çalıştığım acımdan yerde tutuyordum. Başım Değer'in sadece omzuna kadar geldiğinden Değer dibimde dikiliverdiğinde rahat konuşabilmek için geri geri çekiliyordum. Beyaz ellerim soğuktan morarmış, havada daireler çizerek "salak, geri zekâlı hem anlaşmayı kendi bozuyor hemde havadan aldığı 20 TL'yi vermek istemiyor" diyordum. Yüzümde neredeyse kan kalmamıştı.

Öfkeden bağırdıkça bağırıyor kim gelirse aklıma sayıştırıyordum. Ç öylece bakıyordu oturduğu kanepeden, yerde tutuyordu yüzünü de ayakları gibi. Ben anlatmaya devam ediyordum ; "Sanayi mahallesinden ev tutmaya razı olmuşuz, anlaşmışız adam vazgeçtim diye aradı. Çok az kapora vermiştik evin değerine göre belki ama bizim için çok önemli bir bedeldi.

Sabiha gelemedi. Aslında berabe gidecektik o gelmeyince gittim bende emlakçıya 20 TL 'imizi almak için. O vazgeçtiği için vermesi gerekiyordu. Biz aslında karısı ile anlaşmıştık asıl emlakçı oydu sonra kocası geldi vermeyiz para yandı kaporanız dedi. Bende sinirlendim, verin diye tutturdum. Israr edince adam üstüme üstüme yürüdü, kolumdan tutup kapıdan itti beni. Bir anda yağmurun altında buldum kendimi, araba ışıkları, evlerin lambaları insanlar etrafımda dönüyordu, bir ben varmışım gibi geldi dünyada. Bir ben.... Baktım baktım baktım etrafıma, kimse yoktu. Kime anlatsam, kime bağırsam adama diyeceklerimi dedim, kimse yoktu. Biraz ilerde bir polis minibüsü gördüm, çaresiz onlara doğru gittim, anlattım olduğu gibi. Beni Mecidiyeköy'e bıraktılar, oradan da geldim işte..."İkisi de gözlerini açtı iri iri, Ç hala hiç birşey dememişti. Değer: "Ne dedi polisler başka " dedi. " Hiç dedim ne diyecekler, nerede oturuyorsun, kimle oturuyorsun falan filan... Beni otobüs durağına kadar bıraktılar, o iyilikleri oldu bir. " Oturdum sonunda, nereye hatırlamıyordum ama ikisine de bakıyordum bir şey söylesinler diye. Değer gülerek ayağa kalktı "Bombalayalım mı abi" dedi yanaşarak bana doğru, şakanın sırası mı demedim ama o anladı aynen öyle dediğimi çakmak çakmak gözlerimden. Ç, ya "Saçma salak konuşma Değer" demişti ya da " Akıllı ol olum yaa!" demişti ya da bunlara benzer bir şeyler. Başka da bir şey dememişti... Bir bunlar hatırlıyorum o günden bir Ç'nin bir şey demesini beklediğimi. Ne diyebilirdi ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder