20 Temmuz 2014

Sayıklamalar VIII

İnsan beyni, hala çözülememiş en ilginç organ olma özelliğini koruyor.
Akşamın 6' sı olmuş neredeyse hiç bir şey yapmadım. Sabah kahvaltı ettim annemle baş başa. Annem de öyle dedi, 'Gel şöyle baş başa bir kahvaltı edelim.' Ömrümün yarısını tükettim - istatistiklere göre -, annem hala kahvaltı hazırlıyor bana, neden ben hazırlıyorum diye hiç sormuyor kendine de. Yani ben yanına gittiğimde hazırlamıştı bile, yoksa yanlış anlaşılmasın, o yaptı ben oturmadım. Tembelimdir, değilim değil, ama yine de anneme kahvaltı hazırlarım tabii ki. Evet, kahvaltı ettim. Annem dedi, 'komşular çağırıyor, Aze 'de gelsin dediler, gelecek misin?' Dedim, 'yok anne, benim işim var, sen git.'
İşte, o dakikadan bu dakikaya sadece oturdum. Son bir kaç saattir aynı şarkıyı dinliyorum. Merak edenler için; Zülfü Livaneli' den Gözlerin. Dakikalarca, 'neden oturuyorsun böyle boş boş kalk bir şeyler yap', dedim kendime.
Telefonuma uzattım elimi. Bataryası %5' e gelmiş. Bittiği zaman tekrar doldurmasam mı acaba. Evet, olabilir. Ne zaman biterse artık... Bilgisayarda 'blog' sayfasını kurcaladım. Şekillerin yerini değiştirdim. Yazıları okudum. Resimlerle oynadım 'picassa' programında. Gülünç şekiller yaptım ama gülmedim. İki de bir saate baktım, vakit çok hızlı geçiyordu. Aslında sabahtan beri yazı yazmak istiyorum. Tam yazacağım, her gün yazı yayınlamama kuralımı hatırlıyorum. İki günde bir yayınlamaya  çabalıyorum. Nedeni karışık, boşverin. İşte bu kurala takılıyorum. Diyebilirsiniz ki; yazıp sonra yayınlayabilirsin.
Sorun; ben bugün yayınlamak istiyorum ama kuralımı da yıkmak istemiyorum.
İşte benim en büyük sorunlarımdan biri budur; bazı şeyleri -olmayacak şeyleri- hayattan hep aynı anda istemek...

Sonra, neden hiç bir şey yapmadığımı, yapamadığımı düşünüyorum yeniden... Bugün Pazar olmasına bağladım konıyu. On yıllar boyu Pazartesi sendromunu Pazar gününden yaşamıştım. Her Pazar, bir keyifsizlik, bir sıkkınlık, bir "yine yarın Pazartesi" söylemiyle oturmuştum. İşte yazının başında ettiğim cümle bu yüzdendi. İnsan beyninin farklı düşünmesi zaman alıyor... 

Balkonun kapısından yolun karşısındaki büyük zeytin ağacını izliyorum. Karşımda beton bloklar değil de zeytin ağacından bir dağ olmasına keyifleniyorum birden. Burada eskiden Likyalılar yaşarmış. Çok eskiden tabi ki. Evin olduğu yol da Likyalıların kutsal hac yolunun tam üstü. Acaba o ağacın altında dinleniyorlar mıydı, ve şimdi benim oturduğum noktaya bakıp düşünüyorlar mıydı benim gibi? Kimse bilemez. 

İnsanlar ne çok mutsuz, sıkkın, bıkkın, kadersiz, şanssız diye düşünüyorum. Bazıları öyle belki, bazıları da öyle sanıyor kendini. İşte bütün mesela bu sanmak ile olmak arasındaki fark! Ama bu farkda kime, neye göre değil mi? Ateş düştüğü yeri yakar sonuçta. Ama bence bu atasözü de yerini, zamanını yitiriyor artık. Artık Afrika'da aç bir çocuğun resmini, ölen bir çocuğun bedenini, ağlayan bir annenin sesini herkes duyabiliyor. Ateş düştüğü yeri yakmıyor. Ama bu da doğru değil, o ateş ısıtmıyor bile bazen bizleri. Hala düştüğü yeri yakıyor. Hala herkes kendi kendine yanıyor... Yani tam olarak diyemesem de, demek istediğim; sanılıyor ya da öyle, ne fark eder, kişi mutsuzsa mutsuzdur, değil mi? 

Çin'de her gün 600 kişi ölüyormuş çok çalışmaktan. Şurada. İşte, benim hiç bir şey yapmadan oturmaktan utanıyor olmam gerekmiyor da nedir?! O insanlar, hiç bir şey yapmadan 5 dakika oturabilmek için tekrar ölebilirler belki de...

Kalkayım ben. 

4 yorum:

  1. Mutsuz ve şanssız hissediyorsa öyledir, evet. Bakış açısı değiştiğinde bir çok şey değişebilir bu durum için, ama bazen gerçekten öyledir...Ya da geçmişe öyle takılmıştır ki...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba N.Narda,
    Çok doğru özetlemişsin.
    Selamlar,

    YanıtlaSil
  3. Bulut geçti göz yaşları kaldı çimende.
    Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
    Seher yeli eser yırtar eteğini gülün.
    Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.
    Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
    Kimse bilmez, kimse bilmez.
    Bloga da koyayım bu şarkıyı, çok severim. :))

    YanıtlaSil
  4. Ahh Şenay!
    Nasıl severim şarkıyı.. Şimdi dinliyorum Jülide Özçelik'ten. Ne iyi oldu hatırlattın..
    Sevgiler,

    YanıtlaSil