15 Temmuz 2014

Okuyana Mektup: Çimenler Yeşildir

Çimenler demiştim sana en son değil mi? Çimenlerin yeşil olduğunu söylemiştim. Sen inanmamıştın.  
O gün bütün gün bunu tartışmıştık. Şöyle demiştik kendimize; kimseye sormayacağız, kimseyi bu tartışmaya ortak etmeyeceğiz, biz, ikimiz, kendimizi ikna edeceğiz; çimenlerin rengine. Sonra sen bütün o çocukluğunu anlatmaya başladın, beni ikna etmek için tabii ki.

Küçükken annen çimenleri kaynatır, suyuna eski bir bezi bandırıp yüzündeki yaralara sürermiş. Oradan biliyor muşsun güya; çimenler kırmızıymış. Ben de dedim ki sana, yüzün yara olduğunda kanıyor muydu? Dedin, tabii kanardı, ne sanıyorsun sen bizim oranın çocuklarını! Vurdular mı acımazlardı ki, sert olur. Kanardı da yüzümüz. Tamam işte demiştim bende, çimenin rengi değil o, yüzündeki yaradan beze bulaşan kanın rengidir. Kanın rengi kırmızı olur. Sen hiç elini kesmedin mi, bilmiyor musun ki? Görmedin mi ki? Dedin gördüm, görmez olur muyum, biz en çok bıçakla, çakıyla, bir de kenarları keskin taşlarla oynardık. En çok ta elimizi keser, elimizden kan akardı. Ama işte geceden beri söylüyorum sana, o gün, ilk geldiğin gün de söyledim, elimizden akan sıvının rengi yeşildir. Tam yeşil denemez ise de , kahvemsi, yeşilimsi bir şey, ama kesinlikle kırmızı değil... Yüzümüzden akan o yeşilimsi sıvı ile kırmızı çimenlerin rengi birbirine karışırdı işte, annemin yüzümüzü sildiği suda da hep... 

Sahi, zaman ne kadar zalim. Sen daha "şimdi" gelmedin mi, nereye gidiyorsun?
Ayrılığı düşünme şimdi. Düşünürsen daha çok yaklaşır. Her şeyi düşünerek yaratmıyor muyuz bir anlamda. Düşünme. 

Peki dedim bende sana, peki; sizin bahçede ağaç var mı? Şaka mı yapıyorsun dedin bana? Var mı yok mu onu söyle? Yahu tabi ki var. Buraya otobüs beklemeye gelmeden önce nerede oturuyorduk biz. Bütün gündüz ve dahi gece, bahçede kavakların altında oturmadık mı?! Sen orada demedin mi, yarın gideceğim diye, ben de demedim mi sana bari mektup yaz! Dedin. E, daha ne soruyorsun? Ben sana gece ne sormuştum? Ne sormuştun? Hiç bir şey hatırlamıyorsun artık. Daha ne hatırlayıp hatırlamadığımı bile bilmiyorsun, hemen kızıyorsun. Ama hatırlamıyorsun işte. E, söyle ne sorduğunu, belki hatırlarım. Hatırlamıyorsun işte, dedim ne sormuştum, dedin hatırlamıyorum. Sen şimdi benden gündüz, ve dahi gece, tüm konuştuğumuz şeyleri hatırlamamı mı bekliyorsun? Yani?!. Yok yok, bizim cezamız dünya da kesilmiş!.. Peki peki! Söylüyorum; dedim ki bu kavakların yaprakları dökülmez mi hiç? Sen de, dökülür tabi ki, kaynatır içeriz kışları dedin. Ben de dedim, tamam işte. Hani o, çay değil de kavak yaprağı suyu içtiğin akşamlar ne renk oluyordu bardağın rengi. Kırmızııı. Fesuphanallah!, ya peki çayın rengi neydi? Yeşiiill. Ya sabır!
Yahu, bak sen de şimdi bunu hatırlamıyorsun. Neyi? Bak işte, gördün mü, bir ben değilim hatırlamayan, kızma bana bir daha! Aman iyi iyi, iyi ki buldun bir gedik, söyle; neyi hatırlamıyorum? O gece kavakların altında çay içmedik mi? İçtik. Ben sana ne dedim? Ne dedin? Çay ne kadar da güzel, yemyeşil, tavşan kanı gibi demedim mi? Sen de hiç bir şey demedin. Vallahi hiç hatırlamıyorum. Ben de sen bir şey demeyince, sence de öyle sandım. Sen susulunca hak verildiğini mi sanıyorsun? Öyle olmaz mı? Olmaz, en azından her zaman olmaz. 

Bazen senin dediğin gibi olur, eklenecek bir şey yoktur. Bazen söylenecek şey söylenirse artık konuşulamayacağından susulur. Bazen, umursanmadığından söyleyen, bazen fark etmediğinden ne söylenirse söylensin. Bazen de, dinleyen bulsun kelimeleri, o söylesin diye susulur. Ama en çok "söz bulamayınca" susar insan... Sen niye susmuştun ki? 

Artık sana inanmak istiyordum. Öyle mi? Öyle. Beni kandırdın mı yani? Hayır, sadece inandım. İnanıyorum, tamam, çimenler kırmızıdır. Aslında sen haklı olabilirsin. Neden? Ben renk körüyüm. Oyun oynuyordum. Ben de sana inanıyordum aslında. Herkes çimenlerin yeşil olduğunu söylüyor. Ama ben kırmızı görüyorum, o yüzden de kırmızı olduğunu savunuyorum. Ben öyle görüyorum, haksız mıyım sence böyle yapmakla? Gerçek? Gerçek. Ben de renk körüyüm. Ama ben çimenlerin yeşil olduğunu görüyorum, renk körü olduğum için de sana inanmaya karar vermiştim. Otobüs geldi. Evet. Yaz bunu gidince. Tamam. 
İkimiz de haklıymışız. Evet. Peki çimenler ne renk olacak? Bence yeşil. Bence de kırmızı. Seni seviyorum. Ben de seni seviyorum.

4 yorum:

  1. Çok doğal ve gerçek gibi bi hikaye olmuş :)
    Çok sevdim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Şeyma, hangi hikaye gerçek değil ki, değil mi?:)

      Sil
  2. Söylemlere ve okurken hissedilen ses tonlamalarına bayıldım sen yürü bu yolda ben de seslendireyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seslendirmek?
      Ben de şimdi okuyunca epey karmaşık buldum...
      "Bu" yolda zaten yürüyorum ben de, siz "hangi yolda"
      yürüyorsunuz?

      Sil