14 Eylül 2012

Kulelerimiz...

Babil ülkesinin kulesi yükseldikçe yükseliyordu. Tanrı izliyordu sarmal sarmal gelen insanlarını. Arşa diyordu insanlar, arşa gideceğiz. Ya leyli ya ayni, ya leyli ya ayni dillerinde, yıldızların ışığı gözlerini kamaştırdıkça  yaklaştığını sanarak yükseliyordu kule, kulenin insanları. " Orada bir yerde, orada bir yerde Tanrı ve erişebiliriz oturduğu yere. Biz de orada oturmalıyız, biz ki insanlarız ; biz dünyanın efendileri, yıldızlar, ay, toprak, ağaçlar, geriye kalan canlı mahlukat bizedir, bizimdir. Biz insanlarız, orada oturmalıyız."
Yıkmadı Tanrı. İstese yıkabilirdi, yerle yeksan edebilirdi kuleyi. Etmedi. Çünkü yeniden yaparlardı. Melekler itiraz etti; " Ey, bizleri ve onları yaratan, Ey, onlara da bizlere de ol diyen, Ey, Babil'in bahçelerini onlara bahşeden, neden izin verirsin bu hallerine. Neden, secde ettiklerimizin başlarını öne eğdirmezsin."
Ben ki der Tanrı; " Ben onlara bilgelik ağacını bahşettim yaşam ağacını saklayarak. O yüzden yerde bulamadılar gökte ararlar. Bekledim, hep bekledim yaşam ağacına bilgelik ağacını yeğlemelerini. Onlar için yarattığım ot olmayı yeğlerler sonsuz yaşamak için sorsanız. Sorsanız, toprağa gömülü ağaç olmayı isterler çok uzun yaşayabilmek için, kayıtsızca akan nehirler, hapsedilmiş göller, kıt'aları aşamayan okyanuslar olmayı, lav olmayı bile isterler sonsuza taşlaşabilmek için sorsanız. " Öyle dedi Melekler. " Omuzlarından hep aynı soruyu duyar olduk bizde, bilgelik ağacına hep aynı soruyu soruyorlar ; "yaşam ağacı nerede?"
" Artık onlar için yapabileceğim bir şey yok . Bundan gayrı, başka başka konuşacaklar. Kulakları duyacak, gözleri görecek birbirlerini ama dilleri döndükçe hiç duymadıkları sesler çıkacak ağızlarından, yüzlerce başka şekil yapacaklar seslerinden. Sesleri çizebilen insanlar, yan yana oturacak, şekillerini yan yana getirecek. Ancak aynı şekilleri bilebilenleri, duyabilenleri anlayabilecek birbirlerini" dedi Tanrı. " Aynı şeyi söylemezlerse kuleyi de yapamazlar", dedi Melekler.
Babil'in kulesi yıkılmadı, yapılmadı da. İnsanlar seslerin şekillerini öğrendi. Şekilleri yan yana getiren insanlar çoğaldı. Öğrenenler, diğerlerine öğretti. Aynı sesleri bilenler bir araya geldi. Birleştiler ve atalarının sorusunu hatırladılar fısıltılarından ; " yaşam ağacı nerede?" Her yerden kuleler yükselmeye başladı. İnsanoğlunun kolektif  kibrinin şaheseri Babil'in kulesini bile küçümseyen kuleler yapmaya başladılar. Camdan kuleler, demirden kuleler, her ayrı sesin sahipleri, diğerlerinin kulelerini gördükçe daha büyüğü daha büyüğü dediler. Haset kibre, kibir kana, kan vicdanlarına karıştıkça Tanrı'nın evlerine bile kuleler yaptılar. Sesleri haykırdılar, çanları çaldılar kulelerden...
Melekler tekrar sordu Tanrı'ya; " Ey, insanoğlunu bizden üstün tutan, ne zaman anlayacaklar? Ne zaman anlayacaklar yaşam ağacının bilgelik ağacının kökleri olduğunu. Gökte aradıklarının köklerde gizlendiğini ne zaman bilecekler ?"...Sustu Tanrı. Konuştu sonra. "Elbette, köklere yaklaşacak kadar eğildiklerinde" dedi...

3 yorum:

  1. Camdan ve demirden yapılmış bir kafesin 13. katında "İnsanoğlunun kolektif kibrine" ortak olmuşum galiba. Uyandım. En azından bugünlük.

    YanıtlaSil
  2. Aynı Tanrı değil miydi cenneten süren gözlerinin açılmasını sağlayan meyveyi yediler diye? Nedir şimdi yok bilgeliği değil de sonsuz yaşamı arıyorlar diye hayıflanma?

    YanıtlaSil
  3. Hele 13.katta hiç olmamış ama Must. :-)

    Birdy ; Demediydi mi yassah diye!?Dediydi...

    YanıtlaSil