01 Eylül 2012

İmasız: "Love and Death" *

Traji-komik. Müthiş ironik, hem de aynı zamanda bir çok şeyi direkt söylüyor. Direkt, doğrudan, gerçek. Komik söylediği için aklımıza önce gülmek geliyor. Sonra birden neye güldüğünüz aklınıza geliyor, duruyorsunuz , yine de kahkaha atmaya devam ediyorsunuz, çünkü çok komik. 1975 yapımı, baştan aşağıya Wooody Allen yapımı bu film "neden savaştığımızı" soruyor, "aşk nedir" diyor. Hemen her diyaloğu bu konular hakkında bir şey söylüyor. Napolyon, Çarlık rusyası, aristokrasi, Rus köylüleri, milliyetçilik, vatanseverlik, cinayet, öldürmek  konuşuyor da konuşuyor filmde...Posteri ekleyip sadece "izleyin diyorum başka bir şey demiyorum" yazmaktı aklımdan geçen. Ama filmin kapanış konuşmasını ve savaş için bence en basit ama en vurucu "soru" olan bir diyaloğu ve bir kaç diyaloğu yazmadan geçemedim. Hatta, filme dair tanıtım cümlelerinden ziyade savaş ve aşk hakkında yazmak daha iyi bir yazı olmaz mı dedim kendi kendime. Sonra, o kadar çok konuşuyoruz ki, her ikisi de ne kadar; olağan, olası, sıradan, her an karşımıza çıkabilir ve unutulup unutulup tekrar yaşanabilir oluyor sanki dedim ve vazgeçtim...
Cepheye gitmeden önce Boris-Woody Allen ve asker arkadaşlarına komutan son konuşmasını yapmaktadır : "Artık cepheye gidecekseniz. Amaç mümkün olduğunca çok Fransız öldürmek, tabi onlarda aynı şeyi düşenecek ve daha fazla Rus öldürmeye çalışacak. Eğer biz onlardan daha fazla öldürürsek biz kazanırız, onlar öldürürse onlar kazanır" Bizim Boris sorar; " Ne kazanılacak? "... Hayat hiçte karmaşık değildir. Yapılacaklar, düşünülecekler, sorulacaklar ve bir çok cevap basittir. Birileri, onlar görülmesin, sorulmasın ve cevaplanmasın diye birilerinin kafasını karıştıracak yollar arar durur sadece. Evet, ne kazanılacak...? Komutanlar ve politikacılar yüzlerce cevap bulacaktır bu soruya lakin, çocukların ve askerlerin tek bir cevabı vardır...
Boris'in içindeki boş bir boşluğu tanımla sahnesi, Napolyon için ; " uluslararası seçkin zalim" sıfatını bulması ve daha bir çok diyaloğun yanında diğer bayıldığım diyalog ; Boris hapistedir, komşuları arasında Raskalnikov, Dosteyevski ve onlara haber getiren Karamazov kardeşler vardır. Bir komşusu avucunun içindeki avuç içi kadar toprak üzerindeki maket evi göstererek, " bak evim ne kadar güzel, yanına bir de havuz ve konuk evi yapacağım" der. 
Boris ; "  Ne güzel, yaşamını boşa harcamamışsın" diyerek cevaplar...


Sanatı sanat yapan şey ne anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığıdır en çok, ben böyle bakıyorum. (mesela bu yazının ne kadar berbat bir anlatım olduğunun farkındayım.) Çok az düşünüyoruz biliyorum, çok çabuk unutuyoruz düşündüklerimizi bile, bir film bittiğinde kaç an sonra unutuyoruz hıçkıra hıçkıra ağladığımız ve aynı şekilde güldüğümüz sahneleri...  
" Ey sanat ! her şeyi hayata dönüştüren " diyerek, bakalım Boris en son ne demiş : 
" İnsanlar beden ve akıl olmak üzere ikiye ayrılır : Akıl; bütün asil emelleri kucaklıyor. Şiir gibi, felsefe gibi. Ama bütün zevkleri beden yaşıyor. Bence en önemli şey acımasız olmamak. Eğer Tanrı varsa onun kötü biri olduğunu sanmıyorum. Bence onun hakkında, ancak temelde pek başarılı olmadığını söyleyebilirsiniz. Her şeye rağmen ölümden daha kötü şeyler var. Eğer tüm geceyi bir sigorta satıcısı ile geçirirseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Buradaki püf nokta; ölümü bir son olarak görmemektir. Bence onu tüm masraflarınızın artık bittiği nokta olarak görebilirsiniz. Aşkı düşününce, ne diyebiliriz ki ! Seksüel ilişkide önemli olan sayısı değil, kalitesidir. Ama diğer yandan sayısı sekiz ayda birin altına düşerse, o ilişkiyi gözden geçiririm. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. Hoşçakalın..." Benim de bu kadar...



* Aşk ve Ölüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder