27 Eylül 2012

" 27 Eylül 2007 "

"Biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum."  (Ramon Sampedro) 

İçimdeki Deniz filminin ilham kaynağı Ramon Sampedro ölmeyi böyle diliyor. Yaşamak diyor ; sadece tatma , görme , işitme ve dokunma duyunun çalıştığı bir dünya da "yoktur, olmamalıdır" diyor. Görüyorsun ama uzanamıyorsun, duyuyorsun ama gidemiyorsun, tadıyorsun ama alamıyorsun...Yaşama uzaktan bakmak değildir yaşamak. Yaşamak katılmaktır, içinde olmak, etkilemek, etkilenmek, dünyanın yok oluşuna, yok oluşa doğru gidişine katkıda bulunmak. Saçma sapan dünya da anlamı aramak...Yaşarken yaptığımız her şey son tahlilde hep kendimiz içindir. Ramon, ölmeyi dilerken bazı sevenleri sessizce kabul ediyor, bazı sevenleri çığlıklarla karşı çıkıyor. Sessizler, Ramon için istediği kadar, kendi içinde istiyor O' nu böyle görmemeyi. Çığlıklar, her ne olursa olsun biz seni görebiliyoruz, duyabiliyoruz diyor. Her durumda öznel bir durum. Yaşayan Ramon ise, ölen de O olacak. Devlet otoriteleri buna izin vermiyor. Ne yazık kendini öldürmek için bile bir başkasına ihtiyaç duyan Ramon, devlet ile olan ölüm-kalım savaşından mağlup çıkıyor. Hayatta en belirsiz şey; hangi kapıların açılacağını bilememiz ve hangilerinin kapanacağını. Her zaman bir ihtimal vardır, ta ki ölene kadar...

Beş yıldır her sene böyle yapıyorum. İçinde ölüm geçen bir konudan konuşuyorum, ama seni içine almıyorum. Sen, beş yıl önce iki saat 5 dakika sonra "öleceksin" ... Olur, böyle de olur; geçmiş zaman dibilgisi  gelecek zaman dil bilgisi kuralları içinde de yazılır. İşte bu kuralı günlerce tartışabiliriz de tüm sistemin ne kadar anlamsız olduğunu unuturuz. Bir futbol maçında hakemin bir düdüğü günlerce konuşulur da, tamamına baktığınızda sadece bir oyundur ya, öyle bir şey.
Hem insanoğlunun zamandan yarattığı bu saçma sene-i devriye döngüsü de nedir? Niye o gün, bugün oluyormuş.. Niye bir sene üç ay da bir değil mesela, niye üç ay beş gün de değil anmalar. Hep bir düzen, hep bir sistem uğruna bunlar. Bir şeyleri sistemli yapmak zorundayız. Sistemleri öğretebilirsiniz çünkü ancak. Sistemli olursa bir sonraya taşıyabilirsiniz, sistem olursa zapt-ı rapt edebilirsiniz. O yüzden sevmiyorsunuz, sistem dışında duranları. Sisteme çomak sokanları. Sizden başka sistem kurmaya çalışanları. Ki bu konunun da yazıyla bir ilgisi yok. Konudan konuya - bilinçsizce- atlamayı iyi bilirdim bilirsin, hala aynıyım işte. Hala patavatsızım, tembelim, her yere geç kalıyorum. Bir iyiliği yokluğunun ; daha az kızan var etrafımda bunlara ...  Yokluğun bir şeyler öğretti bize, öğretmez olur mu, severdin sen öğretmeyi ; oldu bak... Sen öldükten sonra şimdi  hayallerimizden bahsederken, ölmez de görürsek diyoruz, ölmez de yaşarsak geliriz tabi, gideriz tabi, yaparız tabi, ölmezsek o da olur inşallah diyoruz. Şimdi, " hangimiz önce ölecek"  şiirini okuyoruz. Senin zamanında Yaz Geçer'i okur, aşık olunca hiç ölmeyeceğimizi sanırdık ya hani. Sen öldükten sonra hep yanıldığımızı anladık, hep yanıldığımızı...
Sen sabahlara kadar Tanrı'nın olmadığına beni ikna etmeye çalışırdın ya hani; yine benden önce anladın olup olmadığını, en çok buna kızıyorum... En çok o tartışmayı senin kazanmana sinirleniyorum, başka hiç bir şeye değil ...
Yaşayanların öleceğini anlayabillmesi mümkün değil. Sen bunu bildiğin için ordasın Tanrı'ım...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder