13 Ekim 2015

Skopje: Bir de Özgün Olsaydı

Priştina'ya uğramadan hızlıca son etabımız olan Skopje'e doğru -biz Üsküp olarak okuyoruz, devam ettik. Beklediğimizden daha çabuk geldik bu yolu. Büyük, düz, kalabalık bir şehir. Günler sonra nedense modern bir şehre geldiğimi hissettim görünce. Bu sefer oteli bulmakta epey zorlandık, birileri bizim için aradı otel sahibesini ve geldi bize olduğumuz yerden arabasıyla öncülük etti. Uzun boylu, iri, kalın sesli, tam bir Balkan kadınıydı tabiri caizse. Evin kızıymış, asıl annesi pansiyonun sahibi, o daha ufak tefek bir kadındı. Nasıl oldukları hemen anlaşılan bir aileydi; sürekli içen ve çalışmayan bir koca, evin işlerine, misafirlerin gelişine gidişine bakan anne, dışarı işlerine bakan kızları.


Arka mahallerde bahçe içinde, genel olarak temiz, kahvaltısı standart, rahat denebilecek bir konaklama eviydi. Karşı odada orta yaşlı bir çift kalıyordu; İngilizce konuşan. Ertesi akşam yolda tesadüf karşılaşıp pansiyona gelen kadar öyle koyu bir sohbete daldık ki, sabah kadınla birbirimize sarılıp; keşke gitmeseniz, keşke daha erken karşılaşsaydık hüznünü yaşadık sahi.


Avustralyalı'lardı. Kocanın büyük büyük annesi Makedonmuş, hem Makedonca hem de Arnavut ya da Sıppça biliyordu galiba yanlış hatırlamıyorsam, hatta bir de Fransızca olabilir, İngilizce zaten resmi dili. İşte yıllar sonra büyük büyük ailesinin izlerini sürmeye gelmişlerdi oraya. Yaklaşık bir aydır da seyahattelermiş ve burası son duraklarıymış, Asya ve Amerika'da dolaşmışlarmış...


Kadın öğretmendi de, adamı hatırlamıyorum, çok kibar, hoş sohbet, naif ve içten bir çiftti. Kadın Suriyeli göçmenlerle halimizi sordu, adam; "Düşünebiliyor musun, Makedonya'nın nüfusu kadar göçmen aldılar, altından kalkılır şey değil bu", dedi.


Her yer ama her yer heykel Skopje'de. Sanki heykeltraşlar işsiz kalmış, devlet başkanının da onlara borcu varmış da ödemiş gibi. Sanki sanat mermer bloklardan ibaretmiş gibi. Sana dünyanın diğer şehirlerinden alınacaklar sadece taşlarmış gibi. Bir tapınak gibi Büyük İskender heykelleri ve onun atları. Devlet başkanları, büyüklerinin büstleri, heykelleri, Paris Barış Takı'nın taklidi, Roma çeşmelerinin taklidi, sanatçı tasvirleri vesaire vesaire. Anlamsız bir para harcandığı hissi veriyordu bana çoğu.


Şehre kattığı ihtişam, estetikten ve sanattan yoksundu. Kentin ortasından Vardar nehri geçiyor ve Vardar ovası dedikleri yer tam da burası.


Kentin ortasındaki Vardar ırmağının bir yanı Türk mahallesi; köprüyü geçtik kendimizi Mahmutpaşa-Eminönü-Sultanahmet arası bir yerde bulduk. Her yer küçük tabureli, Ahmet Kaya, Tarkan sesli, çay bardaklı, kilimli dükkanlarla doldu birden. Bardakta demli çay özleniyor vesselam, oturduk içtik... Bir kaç kahveci ile sohbet ettik. Onlar da bir kaç dil biliyordu, Arnavutça, Sırpça,Türkçe gibi. "Komşular ne konuşuyorsa sen de biliyorsun abla mecbur", dedi biri sorduğumuzda. Çaylar güzeldi, türk kahvesi bile içtim hatta, o da güzeldi.


Meydan da güzel bir restoran keşfettik. Budva'dan bu yana bozuk olan midem biraz düzelir gibi oldu. Çorbası ve pizzası harikaydı, tam meydanın barış tankına doğru giden tarafında, sol yanda ama, hani giden olursa. Makedon biraları güzeldi bir de. Adlarını unuttum ama.



İkinci gün Ohrid'e doğru yola çıktık. Yine yeşil, yine köyler dere tepe yollar. Doğayı hissetmek kadar güzel bir şey yok. Skopje Ohrid arasında otoban var, dört kere otoban ücreti ödeniyor, kaç paraydı şimdi hatırlamıyorum ama çok değildi. Üçüncü de gülme geldi sorduk artık, "toplu versek olmaz mı, daha kaç defa duracağız.", dedik. Güldü adamlar da bize, "bir tane kaldı merak etmeyin", diyerek.

Çok geç olmadan Ohrid'e vardık. Ve tekrar denizle buluştuk, yok yok göldü.Yolların denize çıkması çok güzel bir duygu...

Dünyanın geri kalanı daha çok büyük, umarım biraz daha gezebilirim. Görmek, insanın hayallerini mümkün hissettirebiliyor ve bu iyi bir umut...

Buyrun Ohrid'e...

23 Eylül 2015

8 yorum:

  1. ah Üsküp ve heykelleri:)))
    biz de o meydanda bi şaşkın kalmıştık,Üsküp sokakları meydan hariç:)) Türkiye'ni 50-60 lı yılları belki bazı yerlerde 70-80 de olabilir.ama hiç yabancılık çektirmediği kesin:)
    yne şahane yazmışsın.
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dikkat çekmemesi mümkün değil ki:) Türk mahalleleri öyleydi daha çok bana da görünen. Biz Kosova'dan sonra geçince genel daha şık geldi gözüme gerçi :)
      Öyle işte. Sağol, Sevgiler,

      Sil
  2. Çok kıskandım valla... Yazılarını okudukça en kısa zamanda gitmem gerektiğini düşünüyorum... Kalemine sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıskanma git:) şaka bir yana kısmet olur umarım en kısa zamanda gidersin. Teşekkür ederim, Sevgiler...

      Sil
  3. Balkan turunda en çok merak ettiğim şehir Üsküp olmuştu. Ancak gidince o heykellerden ötürü hayal kırıklığı yaşamıştım. Ben ne biliiim böyle dağların arasında yemyeşil, bir şehir bulucam sanmıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de "before the rain" filminden öyle hatırlıyordum şehri, ama filmde daha çok köyler vardı tabii. Türk mahallesi denilen, köprünün diğer yanları daha mütevaziydi. O Avusturyalı çift bir şeyler demişti heykellerin yapım süreci ile ilgili ama şimdi hatırlayamadım, onlarda sevmemişti..
      Selamlar,

      Sil
  4. iskender ne adam yaaa :) o heykelleri, belediye başkanı yaptırmış, devletin parasını çok harcamış diye çok eleştirildi, basından okumuştum. :)

    YanıtlaSil
  5. Aynen, harcamış da ama harcamış ama. Eleştirilecek kadar yok mu ama yani?:-)

    YanıtlaSil