01 Ekim 2015

Shkodra: Budva'dan Önce

Aynı günün akşamı kartallar ülkesinin diğer bir kenti olan Shkodra'ya varıyoruz. Daha tarihi bir kent. Shkodra gölünün kenarına kurulmuş, yer yer yeşil, hem Osmanlı hem Avrupa izleri taşıyan, küçük ülkenin küçük bir kenti. Gölün büyük bir kısmı Montenegro (Karadağ) topraklarında ancak ismini bu kent almış. Arnavutluk Osmanlı hakimiyetinden çıktıktan sonra Yugoslavya'ya hiç dahil olmamış, Rusya'nın etkisi ile Varşova paktına dahil olarak komünizmle yönetilen ülkeler arasında kalmıştır. Daha sonra demir perdenin yıkılması ile Arnavutluk'ta pek çok sosyalist ülke gibi desteğini yitirerek yönetim biçimini değiştirmiştir. Ellilerinde, orta yaşlı, yol sorduğumuz pek çok insan iyi aksanla İngilizce biliyordu. Komünist dönemin pozitif etkilerinden olduğunu düşünüyorum. Gençlerde o kadar rastlamadık mesela, onlar daha çok İtalyanca'ya dönüktü, suyun öte yanı olduğundan İtalyanlar'ın sık geldiğini tahmin ediyoruz. Henüz ne Arnavut ciğerine ne de kaldırımına rastladım, şehir çok yeşil ve düzenli, insanlar güleç ve telaşsız görünüyor, lakin fakir... Öyledir zenginlik ve fakirlik; şehre bakınca binaların duruşundan, insanların gözlerinden anlarsınız...


Kentin ortasındaki büyük katedral komünist dönemde spor salonu olarak kullanılmış, şimdi yine kilise olarak hizmet veriyor. Duvarlarını Rahibe Teresa ve o dönemde onu ziyaret eden Papa'nın resimleri süslüyordu. Rahibe Teresa, Agnes Gonca Boyacı adıyla 1910 yılında Üsküp'te doğan bir Arnavut. Bu yüzden her iki ülkede de çok popüler. 1950 yılında oniki kişiyle kurduğu Hayırsever Cemiyeti sonraları dünyanın pek çok noktasında dört bin kişilik bir cemiyete dönüşür ve hayırseverliğe yaptığı katkılarından dolayı 1979 Nobel Barış Ödülünü alır kendisi.



Tepedeki, Rozafa kalesi büyük oranda ayakta ve oldukça büyük. Şehri ve gölü baştan aşağı görmek içinde ideal bir nokta. 


Şehrin ortasından geçen tipik, büyük bir caddesi var onun dışında, eski, dar sokaklı mahalleler. Şehir tarihi müzesi varmış ama gitmedik. Aklım 18. yüzyıldan kalma Osmanlı köprüsündeydi.




Göl kenarındaki İtalyan restoranını tavsiye ederim. Bir gece kaldığımız, kişi başı 10 avro olan Adora House pansiyonunu tavsiye etmiyorum., edemiyorum. Banyo sinek doluydu, yataklar iki kere daha dönseniz yerinizde kırılacak gibiydi, ucuz da olsa böyle olmamalıydı...


Eşyalarını toplamış satıyor dede. -Yüzünü biraz kırmızıladım dedenin, habersiz fotoğrafını koydum, nahoş olmasın.- Hepsi onun değildir tabii, herhalde... Arka sokaklarda vardı böyle bir iki tane; ikinci el giysi, küçük eşya satıcısı. Maden yatakları, petrol, ve doğal gazları ile sanayi üretimi olmasına rağmen fakir görünüyor ülke. Enerji üretiminde ve alt yapılarında sorunları olduğunu okumuştum. Sanırım biraz da kötü yönetimle durum bu...



Sokalarda her yaştan insan görünüyordu. Bakınca nüfusunun genç ya da yaşlı olup olmadığını söylemek zor. Avrupa'da dolaşırken nufus yoğunluğunu çok çabuk farkediyorsunuz; sokaklara orta yaş ve üstü insan kalabalığı hakim...


Osmanlı'dan kalma taş köprye ulaşmak yol yapımından dolayı biraz zor oldu ama değdi. Shkodra'da görmeden dönmeyin diyeceğim tek yer diyebilirim, kale de es geçilmese iyi olur tabii. Küçük ama ihtişamlı bir köprü Mes köprüsü. Arnavutça'da ortadaki köprü anlamına geliyormuş. Üstünde yürüdükçe, etrafınıza baktıkça sanki 18.yüzyıla gidiyorsunuz. Yuvarlak taşlarla döşeli, kemerli, ince, at arabalarının tekerlek boyutuna göre yapılmış, hala izlerini hissedebildiğiniz, buram buram tarih kokan bir yer... 




108 metre uzunluğundan bölgenin en uzun taş köprüsü. 1780 yılı civarında yapıldığı sanılıyor. Bir kaynağa göre Arnavut Bushati ailesinden Kara Mahmud Bushati Paşa tarafından yaptırılmış, diğerine göre paşanın adı Mehmet Buşati. Köprü ile yolun Kosova'ya bağlanması planlanmış Osmanlılar tarafından.  Kir nehri üzerinde duruyordu ama maalesef artık nehir yoktu. Biraz aşağısında modern bir köprü vardı, artık burası çocukların oyun, hayvanların geçiş alanıydı belki ama meydan okurcasına ayaktaydı...

Yollar uzun, zamanımız az; biz Karadağ sınırına doğru devam edelim...





6 yorum:

  1. Eski köprüler o kadar hoşuma gidiyor ki ..

    YanıtlaSil
  2. Balkan turunda Arnavutluk'ta elbasan tava yemek istemiş ancak yapan yer bulamamıştım.Siz denk geldiniz mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bak siz söyleyince hatırladım; Tirane'a dönüşte Elbistan'ın ortasından geçtik, aklımıza geldi de vaktimiz yoktu durup yiyecek bir de bilmek lazımdı tabii yerini. Belki bu da eskilerde kalmıştır artık...
      Sevgiler, gezilerimiz bol olsun:)

      Sil
  3. Niye geç yazıldı bu yazılar?
    Okul yüzünden mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte geçen sene Eylül sonrası okul bir başladı öyle ha bugün ha yarın gitti günler galiba. Sene-i devriyesi olmadan tamamlayayım dedim:-)

      Sil