"Sinema elbette eğlence içindir öncelikle. Konferans dinlemek isteseydik üniversiteye, vaaz dinlemek isteseydik camiye, öğrenmek isteseydik kütüphaneye gidebilirdik. Sinemaya gitmek istiyoruz çünkü eğlenmek istiyoruz" -Metin Erksan.
"Neden her şeyin bir anlamı olmak zorunda" demişti yönetmen David Lynch' de bir röportajında. Çok beğendiğim, ağzım açık izlediğim yönetmenlerdendir Lynch. İkiz Tepeler gibi gerçekliğin ötesinde, aynı zamanda basit, küçük bir kasabada geçen çok gerçek, bütününe baktığınızda "manyak" bir dizinin, Mulholand Dr., Kayıp Otoban, Fil Adam gibi her karesinde bir anlam olan filmlerin yönetmenidir.
Susuz Yaz (1963) |
Şimdi, hem Lynch hem de Erksan gibi adamların işlerini hiç de dedikleri gibi yapmazken böyle söylemlerde bulunmaları garip mi geliyor? Değil. O kadar ciddiye alıyorlar ki yaptıkları işi, işin özünü kaçırmadan yapıyorlar. Evet, bir eğlencedir öncelikle sinema, onun için var olmuştur, fakat eğlence aracılığıyla ifade etmektir söylenmek isteneni. Eğlence olması, zevksiz, renksiz, keyifsiz, anlamsız bir ifade olacağını göstermez. Lynch filmlerindeki her karakterin her hareketinin neredeyse bir anlamı var.
Metin Erksan deyince, az buçuk sinema ile ilgilenenler Sevmek Zamanı, Susuz Yaz, Acı Hayat gibi filmleri ilk başta sayabilirler. Metin Erksan tarzının keyfine varmak için harika örneklerdir bence de. Ben size bir de Kuyu filminden bahsetmek istiyorum. Dönemin ünlü yıldızlarını -Koçyiğit, Girik, Şoray-, gibi sollayarak Nil Göncü isimli çok genç, lise çağında bir kadın seçilmiş baş role. Sanırsınız o köyden biri. Oysa Nişantaşı lisesinde okumuş, tiyatro eğitimi alan bir şehirli. Çok başarılı, çok gerçek, çok yalın bir oyunculuğu var. Karşısında muhtemelen bir daha hiç, ya da çok az filmde başrol oynayacak olan Hayati Hamzaoğlu var. Ben filmlerdeki kötü adamlara daha bir dikkat ederim. Hani, iyi olmak kolaydır, insanlar sizi sever, beğenir, yolda görür gülümser. Oysa kötü olmakla, hele o dönemlerde rolün üstünüze yapışmasını, bir daha jön olamamayı, insanların size tepkisini ve kenarda köşede kalmayı seçmiş olursunuz. Gerçi bizim sinemamızda belli başlı birkaç aktör ve aktris hariç rol seçme, tercih yapma, istekte bulunma fırsatlarının olduğunu sanmıyorum.
Erksan'ın bir kaç filminde görülen bir özelliğidir; bizim figüran bildiklerimizi o baş role taşıyabiliyor. Susuz Yaz'daki Erol Taş'ta Hayati Hamzaoğlu kadar iyi oturmuştu mesela.
Köylülüğümüzün hikayesi Kuyu. Tutku hakim tüm konuya neredeyse, diğer; Sevmek Zamanı, Acı Hayat, Susuz Yaz' da olduğu gibi. Fakat bu, sınırları karşımızdakinin cevabıyla çizilmiş bir tutku değil, ısrarda beis görmemek, çoktanbizim olduğunu düşündüğümüzü talep etmek. Kuyu filmi neredeyse bir, kadının adı yok filmi. Hayır, asla bir cevap değil Osman için. İstedikçe istiyor, kovdukça geliyor, sustukça bağırıyor. Ve o tutku ile sevdiği Fatma tecavüze uğradıktan sonra "itin kokladığı et" oluveriyor. Yetmiyor, öyleyse yine de benimsin, hepten benimsine dönüyor. Erksan'ın Mülkiyet üçlemesi olarak adlandırdığı bir serinin sonuncusu olan Kuyu (1968), -insanın, bedenin mülkiyetini anlatıyor. Yılanların Öcü (1962) -toprağın, Susuz Yaz (1963) -suyun mülkiyetini.
Kuyu (1968) |
Erksan'ın bir kaç filminde görülen bir özelliğidir; bizim figüran bildiklerimizi o baş role taşıyabiliyor. Susuz Yaz'daki Erol Taş'ta Hayati Hamzaoğlu kadar iyi oturmuştu mesela.
Köylülüğümüzün hikayesi Kuyu. Tutku hakim tüm konuya neredeyse, diğer; Sevmek Zamanı, Acı Hayat, Susuz Yaz' da olduğu gibi. Fakat bu, sınırları karşımızdakinin cevabıyla çizilmiş bir tutku değil, ısrarda beis görmemek, çoktanbizim olduğunu düşündüğümüzü talep etmek. Kuyu filmi neredeyse bir, kadının adı yok filmi. Hayır, asla bir cevap değil Osman için. İstedikçe istiyor, kovdukça geliyor, sustukça bağırıyor. Ve o tutku ile sevdiği Fatma tecavüze uğradıktan sonra "itin kokladığı et" oluveriyor. Yetmiyor, öyleyse yine de benimsin, hepten benimsine dönüyor. Erksan'ın Mülkiyet üçlemesi olarak adlandırdığı bir serinin sonuncusu olan Kuyu (1968), -insanın, bedenin mülkiyetini anlatıyor. Yılanların Öcü (1962) -toprağın, Susuz Yaz (1963) -suyun mülkiyetini.
Kuyu (1968) |
Aşağıdaki kısa belgesel 11 Mayıs 2009'da, ölümünden bir kaç yıl evvel, Cem Ertesen tarafından çekilmiştir. Ustanın kendi sesinden Türk Sineması tarihini kısaca dinlemek isteyenlere sunarım, buyurun:
Ah şimdi dilimin buzu eriyi versede sana benim sinemalarımı anlatsam,of ya:)
YanıtlaSilAma ülkemin ve dünyanın şu trajik halleri dondurdu beni
Ülke ve gündem dondurucu, fakat vazgeçmemek gerek konuşmaktan.
SilSelametle:-), bekliyorum sinemaları,