Salyongazlar
nesli tükenmekte olan canlılar arasına alınmış. Haberin detayı şurada.
Nam-ı diğer sümüklü böcekler demeyelim lütfen, kabuklu
olanlarına salyangoz, olmayanlarına sümüklü böcek deniliyor ki onlar da kendi
aralarında epey çeşitli. Aynı aileden olmakla birlikte aynı değiller hani.
Hareket etmelerini sağlayan ve yaşamları için elzem olan ardında bıraktıkları
sıvı nedeniyle onlara bu ismi takmış bilmiş insanoğlu. Bu sümüğümsü sıvının
oluşabilmesi ve uygun nem dengesinde kalabilmesi için bulundukları çevre şartlarının
tamı tamına uygun olması gerekiyor. Nemli, karanlık, koyu yapraklı ortamları
seviyorlar ya da oralarda yaşayabiliyorlar, ve örneğin havanın 17 derece olması
gerekiyorsa tam öyle olması gerekiyor ve dünya artık onlar için uygun bir yer
olmaktan çıkmış...
Çocukluğumun korkulu
bir hatırasıydı salyangozlar bu habere kadar, ne tuhaf. Fındık hasadı
yapılırken yağmur yağdığında, "şimdi gene her yer salyangoz
dolmuştur", derdik dedeme, "ne yapıyor hayvanlar size çocuğum,
kabuklu zaten alın koyun kenara", derdi o da. Yaprağın arasından fındığı
gördün, elini uzattın, uzanabilmek için diğer elinle dalı tuttun mesela, elinde vıcık, gıcık bir şey. Aha bu hayvancık
oradan kafayı uzatmış... Vuruverirdik, onlarda kabuğuna büzüşür düşerlerdi yere.
Sevmiyorduk onları, sanki orası bir tek bizimmiş gibi. Kendimi suçlu
hissediyorum şimdi, ortam nedeniyle en çok Karadeniz bölgesinde bulunan bu
hayvanların dünya üzerinde nesli tükenme tehlikesi içinde olduğu için. Oysa bir
seferde yüz-iki yüz yumurta bırakan bu çift eşeyli, yani çiftleşmek için karşı
cinse dahi ihtiyaç duymayan hem dişi hem erkek canlıların neslinin
tükenebilmesi demek, dünya iklim düzeyinin ya da mevcut yaşam koşullarının
ciddi değişmiş olması demek-miş. Üstelik yüzergezer bir canlı, yani hem karada
hem denizde yaşayabiliyor. Öyle böyle değil hani ona bırakmadığımız yer
yeryüzünde...
Bilim adamları neden
bu kadar paniklemiş, makaleler, araştırmalar, uyarılar neden birbiri ardına
imiş ki bu yıl içinde yüz kırk makale yazılmış bu konuda; türlerin birbiri için
gereklilikleri teranelerini nedense biz insanlar artık dikkate almıyoruz. Yok
efendim bir çok kuş, balık benzeri canlı salyangozlarla besleniyormuş, etçil
kara salyangozları böcek dengesini sağlıyormuş, ya da yere düşen yapraklarla
beslenen otçullar da çürüme dengesine yardımcı oluyormuş filan, bizi pek
etkilemiyor. İlgili haberin sonunda da yazıyor; evet, salyangozlar da pek çok
tür gibi büyük bir yap-bozun bir parçası, ancak onların bize söylediği çok
büyük bir şey var; onlar, buraya nasıl geldiğimizi ve nereye doğru gittiğimizi daha iyi anlayabilmemize
yardımcılar...
Mesela, kalsiyum
karbonattan oluşan kabukları öldükten sonra bile uzun süreler kaldığı için
geçmiş ekolojik dengeler ve yapılar için bize çok şey anlatıyormuş.
Özellikle su içinde yaşayanların kabuklarından okyanus yaşamı ve canlıları için
çok şey çıkarılabiliyormuş. Hatta su içindeki salyangozun kabuğunun oluşumunda
bir sorun var ise, bu, o okyanusun başının büyük belada olduğunun göstergesiymiş.
Kara salyangozları bize evrimin oluşumu hakkında bilgiler veriyormuş.
Makale yine insanoğluna başka bir açıdan pay da çıkarmış, diyor ki; eğer bu minik hayvanlar astronomik boyutlarda yok olmaya başladıysa, biz insanlar kendimize sormalıyız, "sıradaki nedir? Çünkü bu, dünya üzerindeki çarpıcı değişimi görmemiz için bir şanstır diğer yandan, aksi takdirde fark edemeyeceğimiz çok ciddi semptomların habercisidir."
Lakin, bu yazının amacı bambaşkaydı, yıllar önce büyük ekranda gözlerim dolu dolu izlediğim bu sahneyi sizlerle paylaşmak. +on sekizdir uyarıyorum.
İnsanoğlu ayak bastığı her yerde bir çok canlı türünü yok etmiş... Sonunda dünyayı yok edip rahatlıyağız... Salyangozun üreme şeklinin böyle olduğunu hiç bilmiyordum... Kalemine sağlık...Sevgiler
YanıtlaSilEvet, ilginç değil mi Persephone:-).. Bir an önce çekip gitsek dünyadan yeridir diyorum ben bazen...
SilSevgiler,
Kanserli hücre gibiyiz, her şeyi yok etmeye programlanmışız sanki :(
YanıtlaSilKibrimiz yüzünden gibi geliyor. Hepsini kendimiz için sanıyoruz...
SilSevgiler,