11 Haziran 2011

Pörtlek Gözlü...

Okudum söz verdiğim gibi yandaki halinden kitabı...Ben ortaokuldaki hayat bilgisi kitabından en çok " Son Kuşlar" hikayesini hatırlardım S.Faik Abasıyanık'ın ama yüzünü hiç tutmamışım aklımda. Babaannemin " korkacaksın çakır gözlü adamdan" dediği adamlardanmış oysa.  Sarışın, mavi,  pörtlek pörtlek gözlü. Aldığım kitaplarının hepsinde olan resimlerinden öyle görüyorum. Ben korkmam pörtlek ve mavi gözlü adamlardan, tercih meselesi de yapmam ama korkmam da. Babaannemi hep dinledim ama korkmadım hiç. Babaannem de zaten sadece "çakır" rengine derdi öyle. Öyle "dik dik bakar onlar insana, nazarı değer" derdi...Mesela benim gözlerim siyaha çalan kahvedir buna rağmen nazarım fena değer. Defalarca şahit oldum ; ne zaman bir şeyi çok beğensem, sevsem ve içimde tutsam bir şey olur sevdiğim şeye...Kendime de çok değer.  İçimde tutuyorsam gözlerim çok bozuluyor, hasetleniyor demek ki, çözemedim. Tek yapabildiğim söylemek beğendiğim şeyleri hemen...S.Faik Abasıyanık'ta kendini öyle tanımlıyor aslında ; " Bu uzun bacaklı, karınsız, niyeti kötü bakışlı sarışın adamın hayatına ait bildiklerimi şu veya bu  kimseden öğrenmiş değilim dersem inanmayın! " İşte; O da kendine "niyeti kötü bakışlı" demiş, Babaannemin dediği gibi ; çakır gözlerinden olsa gerek. 

Unutmuşum hikayelerinin güzelliğini ; o en sevdiğim tarzda konuşur gibi yazar hallerini, öyle aheste aheste dolaştırmasını dolaştığı yerlerde, gülümsetmesini tuhaf ironilerle sonlarında hikayelerinin...Hayat hakkında aforizmalar koymuyor ortaya, felsefi tanımlamalar, çözümlemeler yapmıyor göstere göstere ama öyle sade, öyle alelade, öyle gündelik anlatıyor ki hikayesini "hayat" diyorsunuz, hayat işte bu yaşadığımız. Kendi de budur hikayesi de budur...
Diyor ki satır arasında;  " Sevgilimin etrafını kalabalık gördüğüm zamanki gibi bir yalnızlığa kapılıyorum". Ve " Ne ayıp şey birbirini sevdiğini mezardan bile söylemek bir karı koca için."diyor. Katılmamak elde değil...

Yaşamını çok kıskandım yalnız, bu nazar bahsini oradan takılarak açmış olmalıyım, pörtlek gözlüyü sinirimden bulmuş olmalıyım. Diğer yandan severim de ben pörtlek gözleri, kurbağa gözleri gibi olurlar. Kurbağaları severim ama yavru hallerini değil, öyle vıcır vıcır kepçe görünümlerini değil. Normal büyümüş kurbağa gözleri gibi olanları...Amma velakin pörtlek kelimesi "sevimli" sayılmadığından çoğunluk onu kullanmış olmalıyım hasetimden.

Yazmak tek işi olan,  gün boyu insanlarla sohbet eden, o ada senin bu ada benim gezen, çamlar altında yatmaktan sıkılıp İstanbul' a kaçan, Beyoğlu'ndan sıkılıp yine adalara kaçan Sevgili Abasıyanık, ehl-i keyf içinde yazmış, yazmış sanki...Bu keyif tanımlamasından sanılmasın ki çok şey var, çok şey isteniyor ve mutlu olunuyor,  değil. Azla yetinen, "istemeyen" sade bir yaşamın getirdiği hayatın keyfi bu. Kendi deyimiyle " Portakal severim ama beş kuruşa çıkarsa onuda yemem. " Ödediği bedelin farkında olan bir adam, bir yaşam.  
Böyle yazabilmek için mücadele etmiştir,  babası ile kavgalar etmiş, başka işleri de yine de yapmak zorunda kalmıştır. Ancak babası ölünce yazma işine devam edebilmiştir sade... Hayatı için hayatına sahip çıkmıştır... 

Hikayeler güzeldir. Hem kişileri tanımlamak hem olayı anlatmak bir kaç sayfada çok zordur  bence de ama Abasıyanık bunu çok iyi yapıyor, çok keyifli oluyor...

2 yorum: