26 Haziran 2011

İstemek...

Hadi günümüz saçmalıklardan "brain storm" (beyin Fırtınası) yapalım ;  -  emin olun hiç bir beyin fırtınasında akla ilk gelen söylenmemiştir. Mutlaka kısa sürede olsa düşünülür, ölçülür. - Oysa beyin fırtınası çalışmasında konu ile ilgili aklınıza ilk geleni sakınmadan söylemelisiniz ki en yaratıcı fikirler çıksın ortaya, daha sonra nasılsa ayıklanacaktır.
Hadi yapalım, hayallerimden istediğim şeyleri sakınmadan sıralayalım, saçma olsun, şımarıkça olsun, çok olsun, sinematik olsun, hayal olsun, kopya olsun, arabesk olsun, ama olsun, istediğim olsun ; 
Tac Mahal'i görmek istiyorum bir dostum ile birlikte. Çünkü O çok istiyor, bende O' nun yüzünün halini görmek istiyorum. Gözlerinin o denli mutlu bakmasına bakmak istiyorum. 
Niagara şelalesinin sesinden dostumun sesini duymakta zorlanmak istiyorum. Şelale'ye bakarak çay içmek, suyun yüzümü ıslatmasını istiyorum.
Bir ata eyersiz binip yelelerinden tutarak, birazda boynundan sarılarak Karagöl yaylasından aşağı uçmak istiyorum. 
Büyük bir dağı iki gün iki gece at sırtında aşmak istiyorum. Gece korkumdan uyumamak, gündüzün geceden tek farkının karanlık olduğunu sürekli kendime tekrarlayarak yavaşça ilerlemek istiyorum at sırtında. İçimden her seferinde ona kadar sayarak sabah olduğunda "başardım" demek istiyorum.
Toskana vadisini trenle geçmek istiyorum; yeşile doymak için.
Kış vakti İstanbul'dan Kars'a doğu ekspresine binmek istiyorum; beyaza doymak için. O olmazsa Sibirya  ekspresi de olur.
İnsanların taş yerine geçtiği, yani taş gibi davrandıkları o "Go" oyununu bende izlemek istiyorum bir Çin köyünde.
Norveç fiyordlarını görmek, bir buzul buzdur nihayetinde ama yine de bir buzdağı'na  dokunmak istiyorum.
Nerede olduğu fark etmez ama gecenin karanlığında yola çıkıp, karanın görünmediği deniz ortasında bir kayıkta güneşin nereden doğacağını merak etmek istiyorum.
Çello çalmak istiyorum kendimden geçerek. 
Büyük, çok büyük bir senfoni orkestrasını yönetmek, bir hareketle on beş kemanın aynı anda kalbimi sızlatmasını istiyorum.
Ha! bir de Amazon'da sal kullanmak , rüzgarsız bir yağmurda sırılsıklam olayım da istiyorum.
Kütüphanedeki kitapların hiç olmazsa üçte ikisini okumuş olmayı da istiyorum, zamanımın yapacaklarımdan fazla olmasını da ama hepsinden öte "istememeyi" öğrenmek istiyorum.

Anlam ve hiçlik! acaba bu iki dünya arasında bir gün bir ilişki kurabilecek miyiz ?
Sonsuz hiçliğe yaklaştığımızda en büyük kötülük ile en büyük iyilik arasında neden hiç bir fark kalmıyor? Bizden önceki milyonlarca insanları düşünün; bir anlam veremediler, biz bir anlam veremiyoruz, bizden sonrakiler de bize bir anlam veremeyecekler. Hayatın her zerresi çok anlamlıymış gibi yaşanırken tamamının anlamsızlığı hiç dikkatimizi çekmiyor mu? Bir futbol maçının her saniyesi günlerce tartışılabilir ve önemliyken maçın kendisi sadece bir oyundur, olmasa da olur. Değil mi?
Ne kadar yaşarsak yaşayalım, birazcık anlam yüklediğimiz bir "an" kadar değil toplamı yaşamımızın. Anlara yüklediğimiz anlamlar ve o anlamları hafızamıza nasıl yazdığımızdır geriye kalan. Marquez'in dediği gibi : " Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır. "  Öyle. Gibi...

4 yorum:

  1. Evrenin sonuna gitmek istiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Bence de var. Öyleyse gidilir elbet...

    YanıtlaSil
  3. Bense sadece anlamak istiyorum. Sonra huzur içinde ölebilirim:)

    YanıtlaSil
  4. İşte, sanırım hayatın kendine ait bir anlamı yok. Kişinin kendisi için biçtiği anlam kadar işte...
    Olsa bulurduk :-)

    YanıtlaSil