01 Haziran 2019

Bir Küvet Hikayesi

"Nazım, birlikte oldukları süre boyunca, senin olan her şey bana ait diyor. Benim olan her şey de sana ait. Nazım, Piraye’yi aldatıyor, Piraye, affediyor, ama bir şiir yazıyor, bu şiiri de Nazım’a gönderiyor. Nazım, şiirin duygusunu değiştirmiyor, sadece birkaç dizesini değiştiriyor ve şiiri kendi ismiyle yayınlıyor. Yanılmıyorsam da, açıklama olarak, sana ait olan her şey aynı zamanda bana ait değil mi? diyor… Burada kalmıyor, Nazım cezaevindeyken, ayrılıyor, galiba Münevver’le birlikte olmaya karar veriyor ve Piraye’ye, Büyük Dostum cümlesiyle başlayan bir mektup yazıyor, ilişkilerinin kadın ve erkek kısmının artık bittiğini söylüyor. Sonra, pişman oluyor, tekrar başlamak için ısrar ediyor Piraye’ye. O sıralarda Piraye de Nazım’a bir mektubunda, kendi çocuklarıyla görüşebileceğini söylüyor. O zaman Nazım, cevap verdiği mektubunda ”İyi de Piraye, sen zaten yıllar önce vermedin mi onları bana” diyor." -Bir arkadaşımın notlarından.
* Pirayenin yazdığı, Nazım'ın düzeltip, kendi ismiyle yayınladığı şiir.

  
Bir Küvet Hikayesi

Süleyman'a karısı telefon etti:
Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
çocuklar hasta değil.
Dinle beni:
işini bırak da gel,
çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatler, saatler,
kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
evet
hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
kocam gibi değil,
büyüğüm, akıllım,
babam gibi gel...

Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu:
Doğru mu?
Evet.
Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
- Bir otelde.
Beyoğlu tarafında mı?
Evet.
Kaç defa?
Ya üç, ya dört.
Üç mü, dört mü?
Bilmiyorum.
Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
Bilmiyorum.
Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir İngiliz romanında okudum,
bu işlere yarayan otellerde
kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
Bilmiyorum.
Hele düşün,
toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
Evet.
Hiç hediye verdin mi?
Hayır.
Çukulata, filân?
Bir defa.
Çok mu seviyordun?
Sevmek mi?
Hayır...
Başkaları da var mı Süleyman?
Yok.
Olmadı mı?
Hayır.
Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
Hayır.
Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
Doğru söylüyorum...
Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman:
Niçin?
Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.

Süleyman'ın karısı Fahire
şunları anlattı kocasına ertesi gün:
Dayanılmaz bir acı halindeydi
kendime karşı duyduğum merhamet,
ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
sonra kenarına çıkıp durarak
baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
karda ayak izlerimi
sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatılmış bir zevcenin intiharı:
komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
insanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasıl uyursan
ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona:
Zatürree ertesi gün,
nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum:
«Eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
geçen eyyamı nev baharı arar...»
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
«Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
« ... gibi kar
düşer düşer ağlar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
korkarak beni uyandırmaktan
yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip şeyler düşünüyordum:
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
nerdeki,
hangi sınıftan?
Onların insanları,
bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
ben
bir kırık küvet
ve benim
kendime karşı duyduğum merhamet...
Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
odaya döndüm.
O anda uyansaydın
sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
beni sevdiğine emin olarak.

Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.

- Nazım Hikmet Ran

12 yorum:

  1. aldatma kısmı doğru veya yanlış değil de insani haller, zaaflar olarak görüyorum. :) beni asıl rahatsız eden diğer kısmı. kırdığın, üzdüğün bir kalbin yazdıklarını kendi şiirin olarak yayınlamak hiç etik değil. Piraye, güzel bir şiir yazayım derdiyle yazmıyor ki. yaşadığı hayal kırıklığını, intihar etmeyi düşünecek kadar derin kalp kırıklığını yazıyor eşine. belki de eşi şair olduğu için onun anladığı dile, şiire dönüştürüyor. Nazım, şiirleri çok harika olan büyük bir şair olduğu gerçeğini ayrı tutuyorum tabii.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kısmı da öyle açıklamışlar işte, bir insani zaaf, haller olarak.:-)

      Sil
  2. Öteki dünyada nasıl olacak acaba insanlar? :-) şaka şaka.

    YanıtlaSil
  3. Dilimin büyük üstadı ve sevdiceğine saygılar, teşekkürler..

    YanıtlaSil
  4. Maalsef Nazım konusunda çok cahilim. 2019 şiir yılı olsun demiştim, ilk yarıda pek ilerleme yok. 2. yarı için önerin var mı şiir konusunda ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de iyi bir şiir okuyucusu değilim şahsen. Şiiri anlayan dili anlar, türkçeyi anlar diye bilirim. Ne bileyim; Nazım'ı severim. Murathan Mungan aşkı iyi anlatır. İnsan hallerini. Keza, Turgut Uyar, İlhan Berk, Didem Madak, Orhan Veli, Lorca. İnsan hatırlamadıklarına ihanet ediyor gibi geliyor.
      Mesela Orhan Veli'nin (inşaallah yanlış hatırlamıyorum), bir şiiri var, aynen rastlamıştım ne güzel anlatmış demiştim. Bursa'dan Gemliğe gidiyordum, birden deniz çıktı bir köşeyi dönünce karşıma, şaşırmıştım. O sırada bir arkadaş deyivermişti:
      "gemliğe doğru
      denizi göreceksin
      sakın şaşırma"..
      Nasıl güzel demiş değil mi? Bir çırpıda az ama çok..
      Sevgiler :-)

      Sil