Uzun zamandır yazmak istediğim bir hikaye bu. Epeydir düşünmeme rağmen nasıl yazacağımı, nerden başlayacağımı tam bilemediğim yine de. Hayal meyal bir şeyler görüyorum, kelimelerini buluyorum görüntülerin ancak o kadar. Başını ve sonunu şöyle böyle oluştursam da gidişatını ve neden sonuç ilişkisini kuramıyorum bir türlü. İki ya da üç kişilik bir hikaye aslında hepi topu. Bir dağ var gözümün önünde, çok dik olmayan. Uzun, aralarından güneşin az ama keskin şekilde sızdığı, her yeri olmasa da bazı bölgelerinde çok sesli yapraklarının bol olduğu ağaçlara sahip bir dağ. Sonra iki kişi, kimileyin el ele, kimileyin bir aşağıda biri yukarıda dağın yukarılarına doğru yürümeye çalışıyorlar. İlk bakışta görünen, herkes kendi attığı adımdan, tuttuğu daldan sorumlu. Gerçekte de öyle değil midir zaten. Hikayenin özü bu, yani sizin şimdi anladığınız şey, değil aslında. Çok başka, bambaşka. Peki, yeniden deneyeyim yazmayı.
Korkunç gürültülü, doğanın kızgın yüzünü hatırlatan, ürkütücü doluların yağdığı bir gündü, tıpkı bugünki gibi.
Korkunç gürültülü, doğanın kızgın yüzünü hatırlatan, ürkütücü doluların yağdığı bir gündü, tıpkı bugünki gibi.
Ben sakinligi sectim
YanıtlaSilBen de sanırım. :-)
YanıtlaSil6 Mart ta ankarada idim bende. o gün soğuk aldım. Hasta oldum. .
YanıtlaSilBu kışın en soğuğu da o bir kaç gündü Şahin. Denk gelmiş :-)
YanıtlaSil