26 Şubat 2015

Sayıklamalar XIV

Kaç yıldır uğraşıyoruz bu illetle ben bilmiyorum. Hangi yöne çevirsem kafamı bir tarafından tutuyor birinin vücudunu. Tuttu mu da bırakmıyor. Ne efsaneler dolaşıyor. Yok, ilaç şirketlerinin işi, yok buldular da söylemiyorlar, yok dahada bulamazlar çaresini, vesaire vesaire. Tıpçı değilim, lakin zaman zaman düşünürüm. Zor bence de. Nedenini bilmediğin bir şeyle nasıl mücadele edeceksin?  Ne zaman, nasıl hangi sebeple oluşuyor bilmiyoruz ki. 

Bugün güzel güzel yıllardır yaptıkları gibi yavaşça bölünen hücreler, birden hızla çoğalmaya başlıyor. Hızına kendileri de yetişemiyor. Top halinde kalıveriyorlar orada. Bu sefer diğerleri ürkmeye korkmaya başlıyor. Daha düne kadar yan yana şarkı söyledikleri hücreler kararmış, toplanmış, ve dahi motor takmış misali çoğalmaya devam ediyor. Yer kalmayınca hoop başka tarafa zıplıyorlar. Orada, sakin yaylalarında yaşayıp hazır dertleriyle tıngır mıngır uğraşan hücrecikler neye uğradıklarını şaşırıyorlar. İnsanın kendilerine hiç yardımcı olmayan pervasız şımarıklıkları ile mi  uğraşsınlar, bu, bir yandan eski bir tanıdık gibi gelen, bir yandan ne idiğü belirsiz yeni gelenlerle mi? Eh, her şeyin de bir dayanma sınırı var tabii. Olmadı beyin yettiniz deyip kendini kapatıyor. 

Hatırlamadığım yıllardan beri, bu birden çoğalan hücrelerin üstlerine yükleniyorduk. Kafalarını mı ezmedik kemoterapilerle. Bulundukları yeri bulup kesip mi atmadık, üstüne yine bilumum terapilermi uygulamadık, savaştıkça savaştık. Olmadı. Yenemiyoruz. Neden çoğaldıklarını anlamadıkça, nasıl durduracağımızı da bilemiyoruz. Bir çare bulmuşlar: "immunotheraphy". Basitçe; hücrelerle daha güçlü savaşabilmesi için normal olan hücreleri güçlendirmek. Şu an bazı türlerde oldukça başarılı, bazılarında kayda değer başarılar alınıyormuş. 

Tuhaf bir heyecan yaratıyor bu sonuç bende. Henüz doğru yerlerle bağlayamıyorum, ama bağlanabilecek çok doğru yerler varmış gibi hissediyorum. Biliyorum aklıma gelecek. İki benzerin (normal hücreler-anormal hücreler) savaşına insanoğlu ne yapsa karışamadı. Biri bu cümle mesela, ama yine bağıntısız.  Aynı şey Dünyalar Savaşı adlı filmde de vardı. Bu sefer uzaylılarla değil Amerika, tüm dünya savaştı, olmadı. Tam yenildikleri sırada insanoğlunun iki gün yatıp atlattığı grip mikrobu uzaylıları alt etti. Dünya, bakterilerini hareket geçirdi, hastalığı yaydı ve uzaylılar aksırıp, tıksırarak yığıldılar. Bazı şeylerin zamanı, dengesi, sırası, sahibi, bir şeyi var... Kral Süleyman'ın dediği gibi; "Her şeyin bir zamanı, gökler altında her işin bir vakti var." Bir şeyler var da henüz tam anlayamadım. Ya da anlamsız pek çok şey gibi... Bakalım... 
***
Bu arada, geçen gün okulda, 'pdf' dosyasını 'jpeg' formatına çevirmem gerekiyordu. Çok da acelem vardı. Telaşla yanımdakine dönüp, "Pardon, nasıl oluyor biliyor musunuz," dedim. "Google' a sorun, çıkar," dedi. Yüzüne bakıp, "Doğru", dedim. O da, doğru bir söz söylemenin gururu ile bilgisayarına döndü. Bana sorsalar bir kaç çeşit cevabım olabilirdi: "Maalesef bilmiyorum.", "Biliyorum, ama şu an hiç vaktim yok, biraz uzun bir işlem, üzgünüm. Google'da vardır sanırım, bir bakın isterseniz.", "Hımm, bir bakayım." Google'dan da öğrenmedim cevabı. Çok daha kolay hallettim. Bir an kızıyorum o kişiye, bir an kimse kimseye kendimiz gibi olmak zorunda değil diyorum. Olmasında zaten. Ben daima kendime kızarım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder