Los Angeles denince akla:-) |
Hayatımda ilk defa on altı saat bir uçakta havada kalacaktım ve benim en çok düşündüğüm yanımda kimin oturacağıydı? Batıya gidecek olmama rağmen önce dört saat Dubai' ye, doğuya doğru gittim. Orada beş saat bekledikten sonra on altı saatlik yolculuk için heyacanlımıydım yorgunmuydum bilemiyorum.
O çoktan oturuyordu ben yerime doğru ilerlerken. Önce arap zannettim, yaklaşınca anladım. Bir hintliydi: Doda. Doğal olarak bir bilgisayar programcısıydı. Neden Hindistan gençliğinin ya da neden Hindistan'ın artık böyle anıldığını sordum ; para parayı huy huyu, iş işi çeker benzeri bir açıklama yaptı.
Bazen uyudum, bazen kitap okudum, iki film izledim, müzik ve Doda' nın horlamasını dinledim ve Hindistan kast sisteminden, Oracle programları ve iş akış programlarının yazılması dahil Doda ile konuştuk.
Emirates Hava yollarının hem yiyecek içecek hem de eğlence sistemleri hakkındaki ünü beni hayal kırıklığına uğrattı. Sabah kahvaltısını ki, havada kaç sabah geçirdik bilemiyorum, öğlene doğru, öğlen yemeğini de akşam yedik. Arada bir şeyler isteyebiliyor muyduk bilmiyorum ama bir kahveyi 1 saat sonra getirdiklerinden başka bir şey istemeyi denemedim. Dünyanın etrafında döndükçe, bir ülkenin sabahından diğer ülkenin sabahına geçiyor olabilirdik. Doğudan batıya doğru gittiğim dışında, zaman değişiklikleri konusunda hiç düşünmek istemedim, her düşündüğümde işin içinden çıkamıyordum çünkü. Cam kenarında oturmak için elimden geleni yapmıştım ama böyle çok uzun yolculuklarda dezavantaj olduğunu uçakta anladım. Kıtayı ya da okyanusu o kadar uzaktan görmeniz ne mümkün ne de anlamlı, bulutlar her yerde bulutmuş net olarak anladım. Arada yürümek istediğinizde ki çok gerekli, uçak içinde iki saatte bir en az iki tur atmanız, ya da yerinizden kalkmak istediğinizde uyuyan insanları uyandırmak zorunda kaldığınızdan hiç kolay olmuyor, can sıkıcı hatta. On altı saat? Tanrım nasıl geçecek diyordum, beş değil, on değil, on beş değil; on altı saat! On saatten sonra fena değildi. Uykusuz olmama rağmen çok uyuyamadım ama iki film izlemek vaktin geçmesini oldukça kolaylaştırdı. Doda'nın sürekli aynı filmi izlediğini sonra anladım. Bir hint filmiydi ve üç saat sürdüğünden aynı filmi üç kez izleyerek on saati daha kolay tamamlayacağını düşünmüş, öyle dedi. Doda benim gittiğim La Verne, CA şehrine 20 km uzaklıkta bir şehirde yaşıyordu. Sık sık ya iş ya da henüz ülkeye getiremediği eşini görmeye gittiğinde böyle yaparmış. Gülsem mi, ne düşünsem bilememiştim.
Ortalıkta dolaşan en az on görevlinin kimlere ne taşıdığını, uçağın içindeki ikinci turumda anladım, tabi ki 'business' ve 'first class' yolcularına ne isterlerse anında yetiştiriyorlardı. Onların koltukları yatak şeklinde yatıyor, televizyon ekranları daha büyük ve ekonomi bölümünde bir perdeyle ayrılıyorlardı.
Ortadoğu halkı Türk'lere ayrı bir ilgi duyuyormuş. Konuşmalarımı duyan bazı İran'lıların ve Arapların gülümseyerek kendini tanıtmalarından ve sorular sormalarından öyle hissettim. İranlı bir aile, bizde senin gideceğin yere yakın oturuyoruz, bir şeye ihtiyacın olursa ara bile dedi.
Sonunda kara görünmüştü. Ben aynı yolu geri gideceğiz Türkiye ve Atlas okyanusunu aşarak Yeni Dünya kıtasına ulaşacağız diye düşünürken, tam tersine Asya'ya doğru gitmiş, Rusya'ya doğru çıkmış, Türkiye'nin tepesinden bir U çizerek yeni kıtanın Pasifik okyanusu kıyısına varmıştık. Pasifik! Meksikalılar Pasifiğin hafızası yoktur diyorlar. Bilmiyorum neden sebep. Belki de umursamadığındandır sardığı kıtaları...
University of La Verne, CA |
Emirates Hava Yollarının son zamanlardaki reklamı, hedeflenen saatten beş dakika önce alana inmiş olmakmış. Aynen de öyle oldu. Los Angeles saati ile gündüz 1:05 olan iniş saatinden beş dakika önce uluslararası LAX havalimanına indik. Aylardan Kasım, günlerden sıcaktı... Türkiye'de saat neredeyse gece yarısı olmuştu bile. Heyacanla Anneme sağ salim indiğimi haber verdiğimde anladım bunu. Tuhaf işte insan bazı şeyleri bilir ama farkında olmaz. Mesela siz şu anda dünya nüfusunun dörtte birinin Çinli olduğunun farkında mısınız?
Gömleğini bitirip Jie'ye doğru uzattığımda, "sahi siz ne kadar çoksunuz", dedim. Güldüm. "Biz aynı anda zıplasak dünya sallanır biliyorsun değil mi", dedi. "Siz pilavı o çubuklarla tane tane yemeğe devam ettiğiniz sürece biraz zor", dedim. Güldü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder