Bir kaçı bahçede olan, göz alabildiğince palamut ağacı doluydu etraf. Ve göze görünen canlı olarak sadece sincaplar vardı. Yurdun numarasını çevirdim. Kimse cevap vermedi. On-on beş dakika sonra diğer binadan çıkan kıza kendimi tanıtıp, ne yapacağım ben şimdi feryadını ettikten sonra, kendisi bir yerleri aradı ve benim önünde beklediğim binadan birileri çıktı.
Valizlerden birini merdivenin dibine bırakıp, diğerini yukarı sürümeye başladım. Aşağıda bekleyen kıza; "Diğer valizim burada kalabilir değil mi?", gibi bir şeyler dedim. Bilemiyorum o ne anlamıştı ama, döndüğümde valizin başında bekliyordu, "Artık gidebilir miyim", dedi. Hizmet anlayışlarına ilk şaşkınlığımdı bu.Yurt sorumlumuz Chr... elinde benim dosyam ile bekliyordu. Dış ve iç kapı anahtarlarımı elime tutuşturup, odanın kapısına kadar geldi. Kapıda üç kişinin adı yazılıydı: Andressa, Jie, Aze...
Açtım kapıyı.
Bir ranza, bir yüksek yatak, üç masa, üç sandalye, ikisi gömme olan üç gardırop, üç komodin, en fazla 20 metre-kare olan bu odaya nasıl sığmış şaşmış kalmıştım. Şimdi bu aldatmaca değil de neydi! İnternetten gördüğüm hiç bir oda resminde ranza yoktu. Odaların tanıtımından böyle olabileceği hiç anlaşılmıyordu. Sorun değildi, çünkü yapacak bir şey yoktu, ama bu kadar küçük ve konforsuz bir alana ayda 650 Amerikan doları ödemiş olmak biraz ağrıma gitmişti doğrusu. Aynı ücrete tek kişilik odada aile yanında kalma şansım da vardı, ama hiç düşünmemiştim. Yurt ortamlarını her zaman daha çok sevmiş, daha eğlenceli bulmuştum. Ve daha güvenilir hissetmiştim...
Andressa, pencere önündeki yatağının üzerinde kucağında İngilizce dil bilgisi bir kitap ile oturuyordu. Jie, benim alt katımdaki ranzasına çarşaf sermeye çalışıyordu. Ad-soyad, çalışıyor muyuz, öğrenci miyiz, kaç yaşındayız, yolculuğumuz kaç saat sürdü, hangi şehirden geliyoruz; ilk sorularımızdı. Onlar İstanbul'u başkent sanıyordu. Ben, aslında mesleğimden de ötürü biraz, Sao Paola'nın başkent olmadığını biliyor ve Guangzhu' yu daha önce duymuş olmakla sevinçliydim.
Yabancılar ülkelerine dair çok popüler olmayan şeyler bilindiğinde seviniyorlar çoğunlukla. Ben de öyle. Nereye giderseniz gidin, doğduğunuz topraklara ait oluyorsunuz galiba... "İnsanın bastığı topraklar altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın adamı değildir.", dememiş miydi Marquez...
Ben kendimden beklenmeyen bir dikkatle tüm yurt kitapçığını okumuş, yorgan-yastık-çarşaf vs. verilmediğini öğrenerek yanımda getirmiştim, üstelik çift getirmiştim. Andressa' nın yoktu, benim yedeklerimi ona verdim o gece. Ne kadar sevinmişti! Ama üçümüz de elbise askısı getirmemiştik. Ve elbise askısı olmadan mümkün değil yerleşemezdik. Bir kaç kişiden birden market tarifi aldıktan sonra, bir kaç temizlik malzemesi de almak üzere yollara düştük.
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra markete ulaştık. Yol boyunca her birimiz neden-niçin gelmiştik, geride kimleri bırakmıştık, dönecekmiydik, neden bu bölgeyi seçmiştik hepsini öğrenmiştik. Bilgi paylaşımı konusunda kızların özel bir yeteneği ve çoğu zaman faydalı olan bir yakınlığı vardır. Bu yarım saat içinde, üçümüzün de finans sektöründe çalışmış olduğunu, elbet döneceğimizi, büyük şehirlerden sonra küçük bir kasabada soluklanmak istediğimizi, ve bir parça depresyondan sonra kendimizi buraya attığımızı konuşmuştuk bile... Üçümüzün de benzer geçmişlerinin olması ilginç ve güzeldi, ama kasabanın iki büyük marketinde elbise askısı yoktu...
11 Kasım 2012, La Verne, CA
Valizlerden birini merdivenin dibine bırakıp, diğerini yukarı sürümeye başladım. Aşağıda bekleyen kıza; "Diğer valizim burada kalabilir değil mi?", gibi bir şeyler dedim. Bilemiyorum o ne anlamıştı ama, döndüğümde valizin başında bekliyordu, "Artık gidebilir miyim", dedi. Hizmet anlayışlarına ilk şaşkınlığımdı bu.Yurt sorumlumuz Chr... elinde benim dosyam ile bekliyordu. Dış ve iç kapı anahtarlarımı elime tutuşturup, odanın kapısına kadar geldi. Kapıda üç kişinin adı yazılıydı: Andressa, Jie, Aze...
Oaks yurt binası, La Verne, valizimi sürüklediğim merdiven, foto; Aze |
Bir ranza, bir yüksek yatak, üç masa, üç sandalye, ikisi gömme olan üç gardırop, üç komodin, en fazla 20 metre-kare olan bu odaya nasıl sığmış şaşmış kalmıştım. Şimdi bu aldatmaca değil de neydi! İnternetten gördüğüm hiç bir oda resminde ranza yoktu. Odaların tanıtımından böyle olabileceği hiç anlaşılmıyordu. Sorun değildi, çünkü yapacak bir şey yoktu, ama bu kadar küçük ve konforsuz bir alana ayda 650 Amerikan doları ödemiş olmak biraz ağrıma gitmişti doğrusu. Aynı ücrete tek kişilik odada aile yanında kalma şansım da vardı, ama hiç düşünmemiştim. Yurt ortamlarını her zaman daha çok sevmiş, daha eğlenceli bulmuştum. Ve daha güvenilir hissetmiştim...
Andressa, pencere önündeki yatağının üzerinde kucağında İngilizce dil bilgisi bir kitap ile oturuyordu. Jie, benim alt katımdaki ranzasına çarşaf sermeye çalışıyordu. Ad-soyad, çalışıyor muyuz, öğrenci miyiz, kaç yaşındayız, yolculuğumuz kaç saat sürdü, hangi şehirden geliyoruz; ilk sorularımızdı. Onlar İstanbul'u başkent sanıyordu. Ben, aslında mesleğimden de ötürü biraz, Sao Paola'nın başkent olmadığını biliyor ve Guangzhu' yu daha önce duymuş olmakla sevinçliydim.
Yabancılar ülkelerine dair çok popüler olmayan şeyler bilindiğinde seviniyorlar çoğunlukla. Ben de öyle. Nereye giderseniz gidin, doğduğunuz topraklara ait oluyorsunuz galiba... "İnsanın bastığı topraklar altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın adamı değildir.", dememiş miydi Marquez...
Andressa'nın pencere önü yatağı. |
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra markete ulaştık. Yol boyunca her birimiz neden-niçin gelmiştik, geride kimleri bırakmıştık, dönecekmiydik, neden bu bölgeyi seçmiştik hepsini öğrenmiştik. Bilgi paylaşımı konusunda kızların özel bir yeteneği ve çoğu zaman faydalı olan bir yakınlığı vardır. Bu yarım saat içinde, üçümüzün de finans sektöründe çalışmış olduğunu, elbet döneceğimizi, büyük şehirlerden sonra küçük bir kasabada soluklanmak istediğimizi, ve bir parça depresyondan sonra kendimizi buraya attığımızı konuşmuştuk bile... Üçümüzün de benzer geçmişlerinin olması ilginç ve güzeldi, ama kasabanın iki büyük marketinde elbise askısı yoktu...
11 Kasım 2012, La Verne, CA
lisedeyken ne çok isterdim yabancı bir ülkede bulunmayı, bir süreliğine yaşamayı... Sanırım buna hiç imkanım olmayacak :( N.Narda
YanıtlaSilMerhaba N.Narda,
YanıtlaSilHayatta "hiç olmayacak şeylerin" olduğuna şahit oldum ben. Yurt dışına gitmeden bir yıl öncesinde bende inanmazdım gidip o kadar uzun kalacağıma.. Senin için de nasıl istiyorsan öyle olur umarım bir gün.
Selamlar,
umarım :)
YanıtlaSilMesleğim gereği demişsin, mesleğin neydi sorabilir miyim, sorun değilse :))
YanıtlaSilHiç sorun değil Şenay. Bankacıydım. Daha doğrusu, Dış Ticaret Uzmanıyım. Sürekli yurt dışı müşteriler ve bankalar ile haşır neşir olunca ülkeler, başkentleri ya da önemli şehirleri, adresleri konusunda bilgi sahibi oluyorsun. Şimdi uzmanlığım benle kalsa da bankacılığı bıraktım, yeniden öğrenci olup başka şeyler yapacağım inşallah..
YanıtlaSilSevgiler,
Ne güzel :))
YanıtlaSilDi mi:-) inşallah güzel olacak Şenay
YanıtlaSil