30 Nisan 2014

Anlatı Yönetimi Notları -1- ; Diyalog

"Yaratıcı yazarlık ve anlatı yönetimi" atolyesine kayıt yaptırmıştım . (inceleyebilirsiniz) Ben, "anlatı yönetimi" demeyi tercih edeceğim, "yaratıcı" kelimesi konunun olmazsa olması ya da başka nasıl olacak ki gibi geldiğinden, "yazar" kelimesi de bana "fazla" geldiğinden. "Yazmanın" bu tür çalışmalara katılmanın çok ötesinde bir şey olduğuna inansam da, çok okumak, okumak, az biraz daha okumak, aynı oranlarda yazmak ve "bakmak" ile ilgili olduğunda ısrar etsem de, deneyim, disiplin, teknik bilgiler açısından bir fayda sağlayacağına eminim. Başladım velhasılı.

İlk dersimiz ; Diyalog nedir, nasıldır ?
"-Sahicilik ve estetik gerektirir. Sahici olmalı, gerçekliğin üzerine oturmuş bir edebi estetik ile tamamlanabilir.
- Yoğunluk veya mesaj katabilir yazıya.
- Boşluk veya dolgu yerine de geçebilir.
Kişisel deneyimler dışında bir şeylerle yazmaya başlamak, kurgulamak, gözlemlemek iyi yazmanın başlangıcıdır. ( Bitmişim ben!)
Deneyimleri edebi hale getirmeye çalışmamak daha kolay ve sağlıklıdır. Hesap vermeniz ve kurgulamanız kolaylaşır. Devamında deneyimlerinizi kattığınızda, katabildiğinizde, işte asıl zenginlik olmuş olur. "
Öyle dedi Sevgili Cem Akaş, çok kısaca.( Tabi ki söylemem hepsini.). Keyifliydi; hikaye parçalarının üzerinden geçmek, yorumlamak, tartışmak, farklı bakış açılarını görmek. Ta ki ev ödevi verilene kadar. Olsun... Ödev:  Çatışan ve asıl konunun anlaşılmayacağı bir diyalog yazımı...
Deneyelim bakalım :
***
Dantel 
Piraye bir sigara daha yaktı. Camdan gelip geçenlere bakar gibi yapıyor, Nergis' e ayak sürüyordu. Nergis' in gecikmesine sinirlenmekle birlikte, ne diyeceğini de hala bilemediğinden ses çıkarmıyordu. Canan mutfağa gitmiş gelmiş, çayın suyunu tazelemiş, ayaklarını uzatmış, kanepeye düz, televizyona yan şekilde uzanıyordu. Bugün Pazar'dı. Üstelik henüz Pazartesi sendromunun başlaması içinde çok erkendi, sabahtı. Keyifli olmalıydı. Hem de kararını vermişti, kararından dolayı da sakin ve huzurlu görünüyordu. Kapının eski moda zili zırlayarak öttü. " Bakıyor musun, kalkayım mı" dedi, Canan. Sesi çıkmadı Piraye'nin ama apartman kapısının açıldığı duyulmuştu bile.
"Selam, n'aber ? "
"İyi, n'olsun, çok mu geç kaldım.?"
"Önemli değil, oturuyorduk öyle, geç."
"Sen ne zaman geldin?"
"Çok olmadı, Canan'la dışarıda buluştuk, beraber geldik."
Nergis banyonun kapısını çarparak kapattı. Piraye küllüğü boşalttı. Canan, kendine bir fincan alıp, Nergis ve Piraye'ye cam bardaklarda çay doldurdu.
Sönmüş bir volkanın soğuk gri dumanı gibiydi odanın içindeki hava. Sıcak olduğu bilinen ama şimdi soğumuş bir şeyler. Kayanın biri fazla hareket etse, patlayacak gibi olan bir şeyler.Nergis odaya girdiğinde Canan çoktan gelmişti bile.
"Tamam, acele etmeliyiz, neredeyse gelecek", dedi Canan. Çayları ortaya bırakarak. "Şeker az kalmış ben almıyorum siz alın. Hadi bakalım, bir daha bakalım şu meseleye".
" Söz vermiştik birbirimize, biliyorum" dedi, Canan, devam ederek."Asla söylemeyecektik ama artık zamanı geldi" diyorum ben."
" Hiçbir zaman dememiştik hatırlarsan, birbirimizden habersiz söylemeyecektik" diyerek düzeltti Nergis.
" Konu geçmiş değil" dedi Canan. Her ikisine de bakarak. "Boşverelim eskileri, şimdi ne yapacağız? Bunu bize daha önce hiç sormamıştı. Ben soracağını düşünmüyordum açıkçası, saçma olurdu sormaması ama yine de düşünmüyordum işte."
" Nasıl düşünmezsin, hayret Canan, sorulmaz mı, sormaz mı insan?
" Ne bileyim yaa! Belki de temenni etmişimdir." dedi Canan yine, Piraye'ye bakarak.
" Peki", dedi Nergis." Ben söyleme taraftarıyım. Bu bilinmesi gereken bir gerçek."
" Ben bizi affedeceğinden emin değilim. Bu yükü kaldırabileceğimi sanmıyorum hala, henüz.", dedi Piraye. Yüzünü ekşitti, deminden beri elinde yuvarladığı çakmağı sehpaya bırakarak. Nergis susuyor. Canan hiç bir kanalda iki saniyeden fazla kalmadan televizyonu zaplıyordu. Sessizdeydi Allah'tan.
"Çay alıyorum ben" diyerek hem yürüyor hem de söyleniyordu mutfağa doğru Piraye; " Siz nasıl eminsiniz bu kadar anlamıyorum"
"Elbet üzülecek, kızacak çekip gidecek belki. Belki de affetmeyecek çok uzun süre, ama affeder yine de bence. Kendini O' nun yerine koy. Bu O' nun başedebileceği bir gerçek, biz O'na bunu verdik. Söylememek O' nu küçümsemek olur. " diyerek arkasından bağırıyordu Nergis.
" Sahi sen nasıl ikna oldun" diyerek, hem Nergise bakıyor Canan, hem de fincanından bir yudum alıyordu. " Ne güzel bişi bu çay yaa! Şekersiz içmeye alışmalısınız kızlar. Küçük bardakları da hala tavsiye etmiyorum gördüğünüz gibi."
" Bilemiyorum ne zaman nasıl ama, öyle hissediyorum, bilmeli. Bir kere O'na hiç yalan söylemedik, geçmişi hakkında soru sorabileceğini tahmin ediyordum ama açıkçası bu kadar çabuk beklemiyordum. Sadece sakladık, yalan söylemedik. Madem açıkça sordu, artık söylemeliyiz."
" Gelecekte bizim sahtekar olduğumuzu düşünmesinden, bu belirsizlikle geçmişini kapatması daha iyi değil mi?Belirsizlik sanıldığının aksine daha güçlü yapabilir O' nu bence", dedi Piraye. Mutfaktan gelmiş, bilmem kaçıncı kez sigara yakıyordu.
"Hayır !! Hayır!! dediler Canan'da Nergis' de birbirlerine şaşarak." Her ne olursa olsun, kim olduğunu bilmeli, önüne çıkacak yolları bunu bilerek seçmeli. " Öfff! ", dedi Nergis, neredeyse aynı anda söyledikleri cümle biter bitmez. "Boşuna uzatıyoruz, üç saat sonra gelecek, değil karar vermek kendimizi tepkisine bile hazırlamış değiliz. Nereye götüreceğiz akşam ona karar verdik mi bari"
" Burada kalacak bir kere", dedi Canan. " Yemek işi sorun değil, nasılsa her şeyi özlemiştir."
" İyi bakalım." lafı bir rahatlama soluğu ile çıktı Nergis'in ağzından. Sanki her şey olmuş bitmiş, üzerinden aylar geçmiş, bu konuşmalara gülüp geçebildikleri bir anmış gibi...
" Gerçek! Ahh kızlar, off  yaa! Gerçek o kadar kolay mı?, diyordu Piraye. Kabul etmiş ama ikna olmamış tavrını takınarak. Bilmesin, kendini nasıl biliyorsa oraya koysun. Bu yaşına kadar ne bildiyse öyle kalsın. Bunun nesi mahsurlu. Bu gerçeğin hep savunduğumuz hakikatlerden olduğundan nasıl emin oluyoruz bu kadar. Çook çocuk yaşlarda anlatabilseydik O'na, gerçekliğini bu bilecek, kabul edebilecekti. Oysa şimdi bir yerden alıp bir yere koyacak kendini. O gün aldığımız kararı eleştirmiyorum. Karar karardır, lakin bazı köprülerden biz kez geçilir." dedi. Sesinin ayarı değişmişti. Daha da bişiler diyecekti belli...
"Ver şu çakmağı ver, ben bıraktım sen aldın, sallayıp duruyorsun. Madem bu kadar rahatsın nedir bu el-ayak oynatmaları sabah beri" diyebildi ancak Canan'ı paylamaktan geri durmayarak.
" Kızım nedir senin derdin!? Biz ölürsek bunu asla bilemeyecek. Birimiz ölürsek bunu bir daha ne tartışabileceğiz, ne söyleyebileceğiz. Bu yükü almanın zamanı gelmedi mi? "diye karşılık verdi Canan. "Biz yaşadığımız sürece o köprü sağlam kalacaktı, tekrar geçeceği de gayet malumdu. Öyle geçitlerden değil bu,hem..." sözünü kesmese Canan'da devam edecekti de, Piraye atlamıştı;
" Alıyor muyuz atıyor muyuz acaba o yükü. Çok bilmiş tembel"
" Ne tembeli be! "
" Evet, tembelsin, nasılsa her şeyi özlemiştir diye iki kaşık yemek yapmamışsın, dışarıda her zaman yiyor kız".
" Nergis'de öyle demişti bi kere! Dışarıda yeriz daha iyi demişti, Allah Alla!!"
" Kızlaar, kızlaar, stresinizi kendinizden çıkarmayın. Yeriz hep beraber. Ama yemekten önce söylemeyelim. Tamam mı Piraye, söylüyor muyuz?"  diyerek kesti Nergis.
Hiçte sanıldığı kadar düşünmedi Piraye. Sanki her iki karar da aynı idi O' nun için, tüm karşı çıkışına rağmen. Bir tarafı hepsinden çok bilsin istiyor, bir tarafı bilemedikleri kadar korkuyordu. Bıraktı nefesini...;
" Öyle olsun."
" Öyle olsun derken? Tamam mı, değil mi?"
" Savunmuyorum ama karar veriyorum, tamam söyleyelim".
" Ben öyle demiyordum demek yok sonradan"
" Yok."
" Sen, tembel bilmiş?"
" Aman ne komik! Ben dedim diyeceğimi: Tamam... Bu sefer hepten kapatmıştı televizyonu. Tamam be kızlar! Olacaktı bu bir gün. Asma suratını Piraye, yabancı olduğunu bilmesinden, içimizden biri olduğunu bilmesi daha iyi."
" Tamam dedik, kafamı karıştırma artık" diyerek arkasına yaslandı Piraye.
" İyi, peki peki."
" Uyucanmı biraz battaniye vereyim mi" dedi Canan Nergis'e bakarak.?"
" Uyabilirsem iyi olur aslında, ver bakalım, biraz kestireyim."
" Kahve yapıyorum içersin dimi Piraye? Falda bakcan ama?" diyerek önce yatak odasına, ardından mutfağa doğru seyirtti çoktan Canan. Piraye hala bağırıyordu arkasından;
" Hay senin falına yaa! Fallara kalsın her işin inşallah.Sırıtma, anlıyorum sırıttığını kalırsa görürsün. Bi günde Nergis de! hem. "
" Kalsın, çıkıyor senin falların" diyerek fincanları tepsiye dizmeye başlamıştı bile Canan...
***

not: Nereden çıktı bu yazılar derseniz; işte burası

2 yorum:

  1. Çok faydalı bir yazı olmuş, teşekkürler :)).
    Ben de kendi kendime çatışan ve asıl konunun anlaşılmayacağı bir diyalog yazayım, ilginç buldum :))

    YanıtlaSil
  2. Ben teşekkür ederim...Antakya civarında yol tarifi sorunca şöyle başlıyorlar cevaplamaya; "benlen beraber" :-) haydi o zaman hep beraber :-)

    YanıtlaSil