Yolculuk ilginçtir;
dağlardan,
deniz kıyılarından,
kentlerden,
gecelerden geçilir.
İnsanlardan geçilir.
-Tezer Özlü
dağlardan,
deniz kıyılarından,
kentlerden,
gecelerden geçilir.
İnsanlardan geçilir.
-Tezer Özlü
Çiftimiz sakin, az insanlı, az binalı, büyük bir nehirli, muhteşem dağ manzaralı küçük kasabalarına gelir. Adamın doğup büyüdüğü yer olduğu için herkes onun çocukluğunu bilmekte, eski anılarından, bazen de ailesinden bahsetmektedir. Bu onları kimi zaman üzmekte kimi zaman mutlu etmektedir. Daigo'nun ailesi de müzisyendir ama yaşamamaktadırlar artık. Hayat giderleri az olsa da gider giderdi, haliyle de çalışmak gerekiyordu. İlanla bulduğu bir işe ilk gün ilk dakikasında alınır bayımız. Çünkü zaten başka başvuran olmamıştır, çünkü kasabadaki herkes ilanı vereni tanıyor ve tam olarak ne yaptığını biliyordur. Yüklü bir avans hemen eline tutuşturulduğu için de mutlu mesut evine gelmiştir beyimiz. Yolculuk, olarak tarif edilir iş ona. Biz insanlara yolculuklarında yardımcı oluyoruz, denir. Ertesi sabah ilk işine ustası,aynı zamanda patronu olan bay Ikuei ile giderler. Bin pişmandır! Patronu da, ilk iş için maalesef çok zorlayıcı bir örneğin denk geldiğini itiraf eder. Yine de arkasına bakmadan kaçamaz; ustası rica eder, "alışırsın, iyi para kazanırsın", der. "Nihayetinde bir iştir bu da", der. O gün durmaya ve ertesi gün gelmemeye karar verir. Ertesi sabah başka bir iş çıkar.
İşleri bittiğinde evden ayrılmak üzere kalkarlar. Ev sahibi bizim Daigo'nun ellerine sarılır. Eğilip kalkıp, belini büküp doğrulup arigatoo, arigatoo, der. Gözleri dolar Daigo'nun. Hani, o güzelim Bach çello konçertolarını çalarken bu kadar teşekkür almamıştır. Ustası Ikuei de ona gülümser. Bu, Daigo'da yaptığı işe olan tedirginliğini, korkusunu biraz azaltmıştır. İşin kendisinin değil, aslında işin ve insanın neye hizmet ettiğinin önemli olduğunu kavramasını sağlamıştır. Ne iş yapıldığı, işin kişiye nasıl bir konum sağladığı, yaşanılan toplumda hangi basamağa denk gelindiği Japonlar için de önemliydi pek çok toplum gibi. Kimi zaman kasabada yürüyüşe çıktıklarında bazı tanıdıklar onlara selam vermez olmuştu.Üstelik çok yüksek bir ücret almasına rağmen. Üzülüyordu elbet Daigo buna ama daha az önemsiyordu da. Bununla birlikte hâlâ karısına da söyleyememiştir ne iş yaptığını, tâki karısı tesadüfen öğrenene kadar. Çok üzülür Mika, yani karısı. "Ben şimdiye kadar mütevazi hayatımızdan hiç şikayetçi olmadım, fakat buna katlanamam, böyle bir işte çalışıyor olmanı kabul edemem", der ve kocasını terk ederek evden ayrılır. Daigo yine üzülür. Ancak yapacak bir şey yoktur. Hem, başka bir işi yoktur hem de içten içe işinden çokta şikayetçi değildir artık. Ölen annesinin ve onu küçükken terk etmiş babasının yarattığı travmaları iyileştirici bir etkisi vardır sanki işinin. Üstelik ustasını ve ara ara hayatla ilgili yaptığı sohbetlerini de seviyordur. Ve günler böylece gider ve gider... "Mardin ili Kızıltepe ilçesinin 150 köyünde 1300 sulama kuyusu bulunmaktadır ve yaklaşık olarak kuyularda 1100-1200 arası aile yaşamaktadır. Genellikle şehir merkezine 25-30 km uzaklıkta köylere ise 3-5 km uzaklıkta bulanan bu kuyular; genel olarak parsel bakımından büyük olan tarlaların sulama işlemi için faaliyet göstermektedir. Kuyularda çalışan işçiler ve aileleri için derme çatma barakalar yapılmış, bu barakaların bir çoğunda mutfak, banyo ve tuvalet alanları bulmak oldukça zordur.
Şehir merkezlerindeki yaşam şartlarının ağırlığı ve işsizlik gibi sorunlar yüzünden daha önceden yerel halkın kaldığı bu kuyularda Suriye savaşının patlak vermesiyle beraber ucuz iş gücü olarak görülen savaş mağdurlarının çalışma ve yaşam alanı haline gelmiştir. Ailelerin ortalama nüfusu 6 bireyden oluşuyor, aile bireylerinin hemen hemen hepsi çocuklar da dahil olmak üzere sulama faaliyetlerini yapmaktadırlar.
Ailelere, kuyu sahipleri tarafından yıllık 5000 ile 8000 lira arasında değişen düşük bir ücret ödenmektedir. Bu nüfus ve düşük bütçe ile yiyecek ve giyecek gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanan ailelerin, eğitim ve sağlık giderleri için harcayabilecekleri bir bütçeleri kalmıyor. Bu yüzden temel hakları olan eğitim ve sağlıktan yoksun kalıyorlar. Kuyulardan köy merkezlerine çocukların okula gidebilmeleri için taşıma yapılması gerekmektedir. Fakat diline, kültürüne yabancı oldukları topraklarda yaşam savaşı vermeye çalışan bu insanların önceliği barınma ve yiyecek temini olduğu için taşımalı eğitime ilişkin haklarını sorgulamaları mevzu bahis bile olmamaktadır. Durum böyle olunca çocuklar hem okuldan hem de akranlarıyla sosyalleşme olanağı bulamıyor ve izole bir yaşam sürdürüyor.
Bu proje kapsamında bu kuyularda yaşamını sürdürmeye çalışan 5-14 yaş arası çocuklarla günün ilk ışığı ile başlayıp gecenin geç saatlerine kadar devam eden bu sulama işini ebeveynleri ile ortaklaştıran çocukların yaşamlarını konu alacak bir belgesel yapılacaktır. Bu kısa film, bu bu belgesel ve çocuklar için kamuoyu oluşturabilmek amacıyla çekilmiştir."