"Sadece zaman bize neyin doğru neyin efsane olduğunu söyleyebilir. Bazı doğrular da zaman içinde unutulur." *
Tanrı Hermes'in oğlu Tanrı Pan, kırların, dağların, dağların rüzgarının, otların, koyunların, başkaca hayvanların, kısaca doğanın tanrısıdır. Keçi ayaklı ve insan yüzlüdür. Biraz çirkin ve tuhaf bir yüzü vardır bu yüzden onu gören insanlar korkmuş, çekinmiş, yoldaş olmak istememişlerdir. Panik kelimesini de onun adından uydurmuşlardır. Oysa elinde, sevdiğinin şimdi olduğu sazlıklardan yaptığı flütü, oradan oraya zıplayarak melodiler çalan Pan'in perilerden arkadaşları vardı ve hiç de korkulacak biri değildi,ki, insanoğlunun bilinen kadim hatalarındandır; kimi iyi kimi kötü bileceğini oldum olası karıştırır. Fakat Ofelya, bu küçük kız farkındaymış Pan'in korkulacak biri olmadığının.
Karşılaşmaları bir tesadüf değildi, bütün tesadüfler gibi. Ofelya nicedir konuşacak, anlatacak birilerini arıyordu, Pan'da tam böyle biriydi, bir insan konuşsun o dinlesin... Ancak Pan Ofelya'yı boşuna bulmamış, boşuna anlattırmıyordu. Ofelya Ay ülkesinin prensesiydi. Bir gün dolaşırken ülkesinden çıkıvermiş, kaybolmuş bir daha da geri dönememişti. Dünya zamanında da Ay ülkesinin hikayeleri anlatılmadığı için nereden geldiğini, kim olduğunu hiç bilmiyordu zavallı. Ogün bugün kendini kötülükler, kötü insanlar arasında küçük bir kız zannediyordu. Neyse ki Pan onu tanımıştı.
Öyle ya, o doğada ve doğaya yakın ne varsa bilirmiş, görürmüş tanırmış. Ofelya kaybolduğundan beri onu bulmakta Pan için bir umuttu. Onu bulur ülkesine götürürse belki Ay ülkesinin kralı ona sevdiğini geri verebilirdi. Belki sevdiğini sazlığa dönüştüren kötü dnya krallarını yenebilirdi, diye düşünür dururmuş Pan'da. Bu yüzden Ofelya'yı gördüğüne ondan daha çok sevinmiş. Demiş Ofelya'ya; "Merak etme, evine gitmene yardımcı olacağım, ama dediklerimi yapman lazım." "Tabii", demiş Ofelya. Neden demesin, o da istiyordu artık bu dünya da yaşamasın, olan biteni görmesin. Hem içten içe hissediyordu, başka bir dünya vardı; bütün bunların olmadığı. Annesi acı çekiyordu. Sevmediği insanlar vardı etrafında ve gidecek bir yer bulamıyordu kendisine. Bir kardeşi olacaktı yakında ama onun masumiyeti bile yetmiyordu Ofelya'yı mutlu etmeye, annesinin acısını dindirmeye. Doktor bir amcası vardı, komutanlar tarafından öldürülmüştü, demişti o da giderken: "Emrinize uyabilirdim ama uymadım. Aslında etmiş olmak için itaat etmek, sorgulamamak, yalnız sizin gibilerin yapabileceği bir şey Yüzbaşı."
Yüzbaşı dediği, yeni kocasıydı annesinin. Annesi; "Öyle olmak zorundaydı kızım," demişti Yüzbaşı ile evlenirken, Ofelya'da ses çıkarmamıştı. Ne de olsa annesi hastaydı ve bu Yüzbaşı ona bakabilirdi. Pan, dünya insanlarının korkularını ve sorgusuz sualsiz itaatlerini çok iyi biliyormuş. Düşünmüş, 'Ofelya'yı da ancak bu şekilde ikna edebilirim yapacaklarına.', diyerek planlarına başlamış.
Karşılaşmaları bir tesadüf değildi, bütün tesadüfler gibi. Ofelya nicedir konuşacak, anlatacak birilerini arıyordu, Pan'da tam böyle biriydi, bir insan konuşsun o dinlesin... Ancak Pan Ofelya'yı boşuna bulmamış, boşuna anlattırmıyordu. Ofelya Ay ülkesinin prensesiydi. Bir gün dolaşırken ülkesinden çıkıvermiş, kaybolmuş bir daha da geri dönememişti. Dünya zamanında da Ay ülkesinin hikayeleri anlatılmadığı için nereden geldiğini, kim olduğunu hiç bilmiyordu zavallı. Ogün bugün kendini kötülükler, kötü insanlar arasında küçük bir kız zannediyordu. Neyse ki Pan onu tanımıştı.
Yüzbaşı dediği, yeni kocasıydı annesinin. Annesi; "Öyle olmak zorundaydı kızım," demişti Yüzbaşı ile evlenirken, Ofelya'da ses çıkarmamıştı. Ne de olsa annesi hastaydı ve bu Yüzbaşı ona bakabilirdi. Pan, dünya insanlarının korkularını ve sorgusuz sualsiz itaatlerini çok iyi biliyormuş. Düşünmüş, 'Ofelya'yı da ancak bu şekilde ikna edebilirim yapacaklarına.', diyerek planlarına başlamış.
Labirente çağırır Ofelya'yı Pan, son görev için. "Bir damla kana ihtiyacım var", der. Masum olmalı, tek şartı budur Ay ülkesinin. Kardeşin der sonra, kardeşinin parmağından ay kuyusunun suyuna damlatacağız ve kapı açılacak, sen gideceksin artık ülkene. Kapı, ancak en masumlara açılır, henüz yaşama geçmemişken ver kardeşini, demiş Pan. "Bana itaat edeceğine söz vermiştin," unutma da der. Durur Ofelya. Kardeşine bakar. Pan'a bakar, ay ülkesindeki annesini ve babasını düşünür ve yüzbaşıyı düşünür. "Vermem", der.
Orjinal ismi: Pan's Labyrinth
Yönemen; Guillermo del Toro,
İspanya, 2006
*B.C.10,0000 filminden
Müthiş filmdi değil mi :) Ne güzel anlatmışsın, irdeleyerek uzun ve güzelce.
YanıtlaSilPanik kelimesiyle ilgili durumu Kim Milyoner Olmak İster de izledim sanırım. Filmde en kötü hissettiğim an, kızın dayanamayıp kırmızı üzümden alması ve adamın ellerine gözünü takıp onu kovalamasıydı.
Tekrar, müthiş filmdi.
:)
Merhabalar Şenaycım. Çok sevdim ben bu filmi; Kızın hayata tutunmasını ve her şeye rağmen kardeşini feda etmeyişini çok sevdim... Güzel anlatılmış gerçeklik ve masal...
SilAy o varlık nasıl bir canlıydı öyle. İyi bir yaratıcılık ellerin göz olması ama:-) ürkütücüydü sahiden de.. Sevgiler,
Ödül zengini, muhteşem, etkileyici, sarsıcı, derin anlamları olan bir film... Herkes izlemeli Aze hatun ❤
YanıtlaSilDeğil mi Bektaşi:-))
Silteşekkürler,
YanıtlaSilsevgiler
Yazılarınızı okuyamıyorum bu aralar, kim bilir ne çiçekler ne yiyecekler var:-) Meraktayım, geleceğim.
SilSevgiler,