Holywood bulvarından |
Hollywood... Şaşırmıyorum diyorum ya Amerika'ya, tek müsebbihi yedinci sanat işte. Nasıl işlemiş hayatımıza bilemezsiniz. Öyle aşinayım ki kültüre, öyle evimizin içindeymiş ki Amerikan kültürü, gördüğüm her şeyi ilk defa görüyordum, yine de yıllardır tanışıktım. Dünyanın en ünlü plajları; Malibu, Venice, Santa Monica, New Port -aklınıza gelen birçok aktörün yatları burada demirli- Long Beach... Gördükçe ya Miami Vice dizisi geliyordu aklıma, ya da gençlik filmlerden biri işte. Şaşırmamak beni üzüyordu bir yandan. Heyacanlandırmasını bekliyordum çünkü. Cam ekrandan gördüğüm pek çok şeyi canlı görmem öyle yapmalı oysa; heyacanlandırmalı, fakat alışkanlığın trajedisi bu işte. Mekânların filmlerdeki gibi olmasını beklemezsiniz genelde, hatta nasıl olsun ki bile diyebilirsiniz, netice de biri sahnedir biri gerçek. Fakat burada Los Angeles'ta öyle. Binalar, sokaklar, insanların hareketleri, davranışları her şey ekrandaki gibi sanki. Kızmıyorum kendimize. Kültür geçişlerinin medya sayesinde ne kadar güçlü olduğunu, yapacak bir şey olmadığını düşünüyorum, tabii kendinizi tamamen kapatmazsanız. Kuzey Kore gibi, eski Sovyetler
TCL Çin Tiyatro binası |
Birliği gibi. Çin'de yeni yeni açılıyor mesela, o nedenle okuldaki Çinli arkadaşlar bizden daha çok şaşkındı. Hele medya; sabah kadın programlarımız, yemek programlarımız, yarışmalar zaten kopya, buradaki Çarkıfelekteki sunucu bile Mehmet Ali Erbil gibi. Ya da tersi, bilemedim şimdi. Hele hele haber programları, sunuş tarzları, ses tonları, spikerlerin birbirine bakarak yorum almaları, sokaktaki spikere bağlanmalar, tekrar geri dönüşler, yeni dünyada olduğuma dair hiç bir iz bırakmıyordu bende. Yaratıcılık zannettiğim bir çok medya uygulamasının çok uzun zamandır var olduğunu görmek asıl şaşırtıyordu beni.
Hollywood bulvarı; bizim Yeşilçam dediğimiz sokaklar gibi. Daha şaşalı, hayalinizdeki parıltılı dünyayı bekliyorsunuz belki de ama değil. Ben Yeşilçam'ı ilk gördüğümde de Hollywood'u gördüğümdeki duyguyu hissetmiştim. Kirli sokaklar, gece klupleri, sabahçı kafeleri, dövmeciler, hediyelikçiler, Hollywood diye bağıran istismarcılar, afişçiler, eski filmciler, ve figuranlar. Beyoğlu gelmiyor mu aklınıza... Burası Hollywood işte, rüyaların gerçeğe dönüştüğü yer. Böyle deniyordu Pretty Woman filminin başında. Pembe bina Pretty Woman filminde Julia Roberts'ın önünde beklediği kafe, şimdi, ister inan ister inanma isimli bir popkültür müzesi. Asıl sinema şirketleri tepelerde, oyuncular, yönetmenler her biri tepelerde. Onların çekebildiğim resimlerini Beverly Hills, bölümünde ekleyeceğim.
Şimdi müze, Pretty Woman filminde bir sahnede kafe. |
Bu gezi Nisan ayının başlarındaydı. Nerdeyse 5 aydır çok istememe rağmen bir saatlik yoldan buraya gelememiştim. Kimsenin ilgisini çekmiyordu nedense. Hele Şubat ayında, şuracıkta oyuncular caddede yürüyordu, Oscar ödül törenleri vardı ve ben bir saat uzaklıkta yurtta ders çalışıyordum. Sonradan niye o gece tahminim kadar heyacanlanmadığımı düşünmüştüm; orada yaşıyor olduğuma alışmıştım ve yaşayan diğerleri gibi, sıradan insanların her sene olan sıradan bir olayı olduğunu kabul etmiştim.
Hollywood bulvarı bir parça hayal kırıklığı olmakla birlikte güzeldi. Sonuçta bana yalan söylememişti, kendini değil başka, hiç anlatmamıştı, onu muhteşem, parıltılı ve başka hayal eden bendim, kırıklık olmaması gerekirdi.
Buraya yabancı öğrencileri en çeken şey dövmecilerdi. Dediklerine göre Los Angeles'ın en iyi dövmecileri buradaymış. Eh bizim Andressa'da kaçırır mı, yaptırdı tabii bir tane. Hem de ilk dövmesini. Ben yaptırmadım. Bir Çinli Amerikan bayrağı yaptırdı. Kapitalizmin Mao'yu böyle yeniyordu. Ütelik takma adı Marlen (Marks-Lenin) olan bir Çinli'ydi. Sokakta onlarca film karakteri rolüne girmiş insan vardı, onlarla fotoğraf çektirip para veriyordunuz. En çok kim mi vardı, tabii hollywood'un en güzel kadını...
Yazıyı ilgiyle okudum. Az fikrim olsa da bazı konularda, bu konuda daha çok yaşanmışlığı olan arkadaşlarımın yazılarını okumak o kadar güzel ki, bunları bizimle paylaşıyor olmanız..
YanıtlaSilAy otursakda anlatsam diyecem de, bazen de utanıyorum, ne bileyim.
SilFakat dediğin gibi, hem kendi tarihim için hem de olursa faydalı olmak adına buraya yazmak hem gerekli.
Selamlar,
kat von d diye bir kadın var dövmeci, onun reality show gibi bir şeyi vardı d-smart'ta ben öğrenciyken. onun dükkanı da o bahsettiğin caddelerin birindeydi ve tam da anlattığınla örtüşen bir durum vardı onda da. yani reality show işte, çekim açıları falan öyle ayarlanmış ki gerçekten orada gibisin, bir yandan halivuut falan. ay toparlayamadım şu an hiç ben bu cümleleri. gidip kahve falan içeyim.
YanıtlaSilAfiyet olsun Sonik,
SilAman işte öyle bir yerler.:-)
kesinlikle haklısın, yıllardır tv'de sinemada göre göre hiçbir şeyin aslını görmek artık bize şaşırtıcı gelmiyor. hatta abd en şaşırılmayacak ülkelerin başında gelmiyorsa hangi ülke geliyor?!
YanıtlaSilÜzülmüştüm bir yandan şaşırmadığıma. Fakat orada aranması gereken şey bambaşka bir şeymiş; kurulu sistem, yeni tekonolojiler, fikirler, bakış açıları vs. Başka bir turizm anlayışı ile gidilmel galiba.
SilSevgiler,