Çinli öğrencilerin takma ad kullanmaları bana ağır geliyordu. Onlara ağır gelmiyor, tercih ediyorlardı hatta. Evet, bazılarının adını akılda tutmak, telaffuz etmek gerçekten zordu, fakat isim önemlidir, ne kadar zor olabilirdi ki beş-altı harfi yan yana söylemeyi öğrenmek, değil mi? Mesela; neden 'Elizabeth' demek kolay da, 'Yaajing sao' demek zor olsun. Yazılışıyla; 'Yajing Cao ', ama arkadaşım 'Jean' takma adını kullanıyordu. Amerikalılar bunları öğrenmek için çaba sarf etmek istemiyordu açıkçası ve bir takma ad bulmaları konusunda uyarıyordu onları.
|
Yok, bizim çocukların değildi bu, kasabalılardan birinin arabası. |
Sınıf arkadaşım
Frank, yani Chuangfeng, 19 yaşındaydı, Çin'den kardeşi ile birlikte İngilizce ve sonrasında İşletme okumaya gelmişti. Ailesi oldukça zengindi anladığım kadarıyla. Onlara burada bir ev satın almıştı eğitimleri boyunca kalmaları için. Hayatım boyunca bu kadar zengin insanla bir arada bulunmamıştım diyebilirim. Amerika'da üniversitede çocuk okutmak kolay olmasa gerekti, velhasıl hemen her tanıdığımın ailesinin fabrikası vardı. Hatta bir tanesinin kendi otomobil üretim şirketi vardı, hani şu adının anlamı 'Gülümse' demek olanın. Her biri geldikten birkaç hafta sonra önce ehliyet sonra araba alıyordu. 21 yaşından önce alkollü içki içemezdiniz ama 18 yaşını doldurunca araba kullanabilirdiniz. Eh, ortalama bir ikinci el arabayı 2000 amerikan dolarına alabiliyorken, birkaç yıl kadar uzun süre burada kalacaksanız arabanızın olması gayet mantıklıydı. İşte bizim Frank' lerin arabası ve bir evi vardı burada.
Çin'deki soy isimleri halen devam eden 33 ayrı ulusu temsil ediyor. Bu uluslar arasında da birkaç harf eklemesi ile yeni soy isimleri kullanılır olmuş. Yine de örneğin; li, wang, zhang gibi oranı yüzde onlara varan yoğunlukta sık kullanılan soy isimleri devam ediyor. Örneğin, Gülüş, Han soy adnı taşıyor. Han soy isminin çok değerli olduğunu, çok az Han kaldığını söyler durur. Birbirlerine seslenirken de önce soy isimleri ile sesleniliyor, çok yakın arkadaş değilseniz bu herkes için böyle. Hatta arkadaştan da öte, anne-baba-kuzen değilseniz. Aslında bu; Hangillerden Gülüş demekten başka bir şey değil. Bu 33 ulus aynı zamanda 33 farklı dil kullanıyor, ortak dilleri de Mandarince.
|
Koreli annenin yeri. Nefis, pilav üstü tavuk
sotesi vardı. Lahanalı. Çinliler üzerine bir de
yumurta kırdıyordu... |
Frank diyorduk... Yön bulma yeteneksizliğimin bu küçük kasabada dahi beni bu kadar zorlayacağını düşünmezdim. Kayboldukça, Andressaa! diye sesleniyordum. Tabii, öğle tatillerinde çaresiz bir başımaydım. Yine bir öğle yemeğinden sonra, ki üç sokak ötede yemiştik, "okul ne tarafta kaldı şimdi," diye kendi kendime soruyor ardından da söyleniyordum, "sürekli kayboluyorum minicik yerde, bir aptallık var bende," diyerek. Arkadaşım Frank, "aptal değilsin sadece farklısın, kendine aptal dememelisin," dedi. Bir gülümsedim kendi kendime, bir durdum. "Eyvallah Frank," dedim. Beklemiyordum hiç tabii, 19 yaşında bir çocuktan yüzüme ciddiyetle bakıp, bizim her dakika yaptığımız bu tür serzenişlere
böyle ciddi tepki vermesini. Ama işte böyleydi onlar. Espri anlayışlarımız çok farklıydı.
Her sözü, davranışı, eylemi çok ciddiye alıyorlar. Bilmedikleri kültürlere karşı hem çok tedirgin hem de çok saygılı davranıyorlar. Batı, onlar için yıllar boyu öğretilen tehlikeli bir dünya. Çini yıkmaya çalışan, onların kültürünü değiştirmeye çalışan başka bir dünya batı. Diğer kültürlerden bu kadar kopuk olabileceklerine inanmak zordu, hele bu İnternet çağında ama 'Facebook', 'YouTube' gibi sosyal medya araçlarının kullanılmıyor olduğunu anlayınca hak verdim. Onların yerine tamamen kendi ülkeleri kapsamı içinde olan uygulamaları vardı. İki ayrı sınıfla 'Elvis Presley' ve 'Beatles' kitapları okumuştuk, hiç biri bu isimleri daha önce duymamış, kim, ne oldukları konusunda hiç bir fikirleri yoktu. Amerikan kültürüne bu kadar yabancı iken karşılaştıkları her bir şeyin onlar için ne kadar başka olduğunu düşünüp duruyordum ben. Yemek dışında hiç bir şikayetleri yoktu. Yemek konusunda bu kadar muhafazakar olmaları ilginç geliyordu bir yandan. Hani, hamburgeri bedava versen yemiyorlardı. İlla kendi marketlerinden kendi sebze ve etlerini alıyorlar, saatlerce uğraşıp pişiriyorlar, yanında ekmek niyetine tuzsuz pilavları ile afiyetle yiyorlardı.
|
Yuan: Çin parası. Resimdeki Mao Çetung |
Frank, güzel sanatlar lisesinde resim bölümünde okumuştu. Görmedim çalışmalarını ama çizmeyi çok sevdiğini söylüyordu. Burada İşletme okuyacağını, çünkü babasına iş yerinde yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu. Dedim, "seviyor musun işletmeyi". Dedi,"Hayır ama babama yardım etmem gerekiyor, o hiç üniversiteye gitmemiş, hep çalışmış çocukluğundan beri ve abimle benim üniversitede okuyarak işi devam ettirmemizi, 'okumuş' olmamızı çok istiyor." Farklı kültürden de olsalar ne kadar bildik hikayeler... Bu arada abim dediği de kuzeni, kardeşleri olmadığı için bütün kuzenlerine kardeşim diyorlar. "Düşün bunu," dedim Frank'a, "lütfen düşün; şirket yönetmen için üniversite okuman gerekmiyor, bak baban yönetmiş yıllarca," gibi bir şeyler ama, sanmıyorum ki ressam olabilsin. Kafası karışıyordu beni dinleyince, yine de sık sık gelip sohbet etmek isterdi. "Sen nasıl, neden bıraktın işini, Türkiye'de ressamlar nasıl geçinirler, sevilirler mi," gibi şeyler sorardı. Sanatın hali ve parasızlığı yükselen Çin ekonomisinde de bizimle benzer değerdeydi. Muhtemelen onca müzik, dans dersi alan çocuklar sanatla uğraşmıyor mu diye soruyorsunuz? Hayır, bu tür eğitimler asıl işlerinin yanında "göstermelik" yetenekleri. Bende bir yandan çok söylemek istemiyordum, bir yandan içim elvermiyordu yıllar sonra pişman olmasına... İşte size bir başarı ve mutluluk paradoksu hikayesi daha...
Bir de Amy vardı ki, Andressa ile beni şaşırtan, güldüren. Ah Amy dedirten sevgili Amy...
Kasım 2012, La Verne,
Kendini şanslı saymalısın Aze. Uzakları görmüş olmak insana çok şeyler katar. Zaman geçtikçe bunu daha iyi anlayacaksın muhtemelen.
YanıtlaSilSevgiler...
Bir yandan da üzüyor biliyor musun. Doğduğum sevdiğim topraklar neden "bunlara" sahip değil, "biz" neden böyle böyleyiz falan filan diye insan isyan ediyor, üzülüyor.
YanıtlaSilSevgiler efem...
Görnek farketmek yazmak işte bütün bunlar anlamaktır.yine keyfli bir okuma oldu benim için,dünyanın hem çok büyük hem çok küçük olduğunu öğrendim:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSilGaliba artık çok gezen bilir diye düşünüyorum:-))
Selamlar,
Çok güzel deneyimler bunlar.... okumak bile zevkli
YanıtlaSilAhh Ah!, Narda. Nasılda özlüyorum:-)) yalnız bu deneyimler beni ülkemde zorluyor bazen, ona da üzülüyorum. Sık sık karşılaştırma yapıyorum ister istemez, sinirleniyorum :-)
YanıtlaSilSevgiler,