geceleyin beyaz ev- Van Gogh |
Bu cümlenin bana hatırlattıkları; sanatçı maksadını ifade ettiğine inandığında, tuvale vuracağı her fırça darbesi artık gereksiz birer ayrıntı olacaktır. Eksiklik ya da bitmemişlik duygusu, varsa eğer, izleyiciye ait bir duygudur ve öyle ise izleyici baktığı, durduğu yeri değiştirmelidir. Çünkü resim, anlatmak istediğini anlatmıştır anlatıcıya göre. Buna göre de bence resim, sanat, anlaşılan değil algılanan bir objedir, teknik olarak anlaşılmasının dışında. Hatta Rodin 'in heykellerinin çoğu, ısmarlayan kişi ve kurumlar tarafından geri çevrilmiş çoğu kez sırf tamamlanmamış oldukları gerekçesiyle. Bize göre bitmemiş ise, bizim baktığımızda algıladığımız şeydir o hissi veren. Bakmak; aslında tüm yargılarımızın, bildiklerimizin, birikimlerimizin, hayallerimizin, geçmişimizin toplandığı andır. Baktığımız her hangi bir şey aslında, baktığımızda kurduğumuz "ilişkinin" tanımıdır.
O nedenle, sanat eserlerine baktığımızda "anlıyor ya da anlamıyor" olmak değildir önemli olan. Ne algıladığımızdır. Basitçe sevip sevmediğimizdir eseri, baktığımız andaki hissettiklerimizle. Edebiyat ve sinema da böyle değil midir?
Diğer yandan eserin kendine dair bildiğimiz bazı gerçekler algımızı da değiştirebilir. Şuradaki örnekte ilginçtir o açıdan : Resmin gerçeği ( resmin ve yazının en altındaki nota odaklanın lütfen. Yazı içeriği bu yazıyla direkt ilgili değildir. )
Eserin gerçeğine dair bildiklerimiz algımızı değiştirebilir diyordum. Bu, bizi ilgilendiğimiz alan ya da nesneye daha yakınlaştırır, birikimimizi derinleştirir, algımızı güzelleştirebilir ama asla zorunlu değildir.
Mesela; Biz, Geceleyin Beyaz Ev tablosuna baktığımızda, hayalimizdeki evi, kapımızdan giren kadını, çocukluğumuzun bahçesini ya da sadece renkleri, renklerin o harika güzelliğini görebiliriz.
(*)Don Olson isimli bir astronom ise gökyüzüne odaklanmış. Tablonun yapıldığı 1890 yılında resmedildiği gibi bir yıldız kümesinin var olup olmadığını merak eder. Kalkıp Amerika'dan Fransa'ya gelir. Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise kasabasına gider ve şans eseri yıkılmamış olan tablodaki evi bulur. Bilgisayar programlarının ve meteorolojik kayıtların yardımıyla resimdeki gökyüzü yeniden yaratılır. V.Gogh 'un tablasını nereye kurduğu belirlenir ve Olson tablodaki gölgeden resmin hangi saatte yapıldığını saptar : V.Gogh resmi 16 Haziran 1890' da saat 19:00'da, gökyüzünü ise bir saat sonra tam Venüs 'ün gökyüzünün batısında parladığı sırada yapmıştı.
Demek; benim tabloyu gördüğümde biraz hayranlık biraz da şaşkınlıkla baktığım, nasıl da bir güneş bu böyle güzel anlatılan bize resimle bile dediğim o sarı güzellik, güzelliğin simgesi Venüsmüş... Ve Van Gogh bunu bilmiş ve resmi yapmak için beklemiş... Ne güzel...
* Geo- Bilim ve Sanat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder