Yok yok öyle değil. Hatırladığınız iki film birden sinemalarından değil. Sahi, var mı hala o sinemalardan acaba? Vardır kesin. Ben hiç gitmedim. Haliyle kadınları almıyorlardı, zati haberim de yoktu o sinemalardan eskiden. Her neyse, benim diyeceğim; Passengers ve My Afternoons with Mrs. Margueritte filmleri.
'Passengers', yani Yolcular filminden çok fazla bahsetmeye değer bir şey yok. Bilim kurgu deseniz ev aletleri teknolojileri haricinde yeni bir şey söylemiyor. Sanırım, gezegenler arası seyahatimizi uyuyarak yapacağız. O kadar çok kullanıldı ki başka bir şey üzerinde çalıştıklarını sanmıyorum bilim insanlarının. Bu kadar hayal elbet bir gün gerçeğe dönüşecektir.
Binlerce seyahati boyunca bozulmamış uyku kapsülleri sıra bizim kahramanlara gelince bozuluyor ve daha doksan yıllık yolları varken uyanıyorlar. Haliyle gemide yaşlanacaklar. Bir kadın ve erkeğin uyanması fazla tesadüf olacağından, kadını hain bir eylemle erkek uyandırıyor. Tabii, tek başına geçirdiği bir yıl boyunca arayıp tarayarak 'havvasını' seçiyor. Bu ana tema etrafında konuyu şekillendirip biraz da gererek bağlamışlar güzel ve birlikte yaşamaya... Hikayeden alınabilecek şey açıkça da söylendiği gibi; nerede nasıl mutlu olurum diye fazlaca düşünmeye gerek yok. Belki de bulunduğumuz mekan ya da zamanda sahip olduğunuz mutluluk aradığımızdır... İzlemesem olurmuş ama artık başlamıştım ve detaylar hoşuma gidiyordu. Öyle öyle sonuna geldim.
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Chris Pratt, Michael Sheen Yönetmen: Morten Tyldum. Ayrıca, Jennifer her ne kadar çok populer olsa da son zamanlarda, Chris filme çok daha iyi oturmuş ve iyi oynuyordu.
Diğeri ise, Bayan Margurette ile Öğleden Sonralarım, olarak çevirebileceğimiz harika bir küçük öyküydü. Annesinin istenmemiş çocuğu olan German, öğrenmekte ve okul eğitimlerinde biraz yavaş kalmış fakat sevecenlik, duyarlılık, anlayış ve sevmekte insanlar arasında önde gelenlerden olmuş orta yaşlarında bir adamdır. Çok güzel sevgilisi, ilgisiz annesi ve kasabadaki arkadaşları ile küçük, olağan bir hayatı vardır. Babasını hiç tanımamıştır. Hatta annesi de babasını neredeyse hiç tanımamıştır. Bayan Margurette hayatına girene kadar kitaplar, okumak, okumak konusunda iyi olmamak gibi gündemleri yoktur.
Okumak önemlidir, deriz hepimiz. Okuyunca daha iyi birer insan olacağımızı sanırız. Eğitilince, bilince, öğrenince dünyaya, kendimize ve insanlara daha faydalı olacağımıza inanırız, inandırılırız. Oysa bilmek bizim ne olduğumuzu değiştirmez, olabileceğimiz şeyleri gösterir belki.
German'ın sevgilisi ondan bir çocuk sahibi olmak istemektedir. German, "iyi gelir getiren bir işim yok, sigortam yok, mesleğim yok, doğru düzgün okuyamıyorum bile, neden benden bir çocuk istiyorsun, ona ne verebilirim ki?" diye cevaplar bir gün. Gönülsüzdür bu konuda. Sevgilisi tereddütsüz, "sevgini", der. Her şeyin iyiye gittiği bir film bu. Sanki tüm bedeller ödenmiş, çekilecek dertler başa gelmiş gitmiş, kavgalar tükenmiş ve geriye yaşamın güzelliğiyle ufak tefekleri dışında bir şey kalmamış gibi, olan bitenler tıkır tıkır yerine oturuyor. Öyle öyle bitiyor film. Bundan sebep belki biraz uzak kalıyor. Ama hoş, ama keyifli, ama naif, sıcacık bir öykü. Belki de bize, son zamanlarda insanların ya da hayatın getirdiklerinin hep karanlık yüzünü gördüğümüzden olamayacak gibi gelmiştir. Ya da bana... Oyuncular; Gérard Depardieu, Gisèle Casadesus, Yönetmen: Jean Becker. Kadın oyuncu Gisele bugün yüz iki, film sırasında doksan altı yaşındaymış. İyi oynamasının yanında iki dünya savaşı görmenin nasıl bir şey olduğuna dair kendisiyle konuşmak isterdim doğrusu...
'Passengers', yani Yolcular filminden çok fazla bahsetmeye değer bir şey yok. Bilim kurgu deseniz ev aletleri teknolojileri haricinde yeni bir şey söylemiyor. Sanırım, gezegenler arası seyahatimizi uyuyarak yapacağız. O kadar çok kullanıldı ki başka bir şey üzerinde çalıştıklarını sanmıyorum bilim insanlarının. Bu kadar hayal elbet bir gün gerçeğe dönüşecektir.
Binlerce seyahati boyunca bozulmamış uyku kapsülleri sıra bizim kahramanlara gelince bozuluyor ve daha doksan yıllık yolları varken uyanıyorlar. Haliyle gemide yaşlanacaklar. Bir kadın ve erkeğin uyanması fazla tesadüf olacağından, kadını hain bir eylemle erkek uyandırıyor. Tabii, tek başına geçirdiği bir yıl boyunca arayıp tarayarak 'havvasını' seçiyor. Bu ana tema etrafında konuyu şekillendirip biraz da gererek bağlamışlar güzel ve birlikte yaşamaya... Hikayeden alınabilecek şey açıkça da söylendiği gibi; nerede nasıl mutlu olurum diye fazlaca düşünmeye gerek yok. Belki de bulunduğumuz mekan ya da zamanda sahip olduğunuz mutluluk aradığımızdır... İzlemesem olurmuş ama artık başlamıştım ve detaylar hoşuma gidiyordu. Öyle öyle sonuna geldim.
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Chris Pratt, Michael Sheen Yönetmen: Morten Tyldum. Ayrıca, Jennifer her ne kadar çok populer olsa da son zamanlarda, Chris filme çok daha iyi oturmuş ve iyi oynuyordu.
Diğeri ise, Bayan Margurette ile Öğleden Sonralarım, olarak çevirebileceğimiz harika bir küçük öyküydü. Annesinin istenmemiş çocuğu olan German, öğrenmekte ve okul eğitimlerinde biraz yavaş kalmış fakat sevecenlik, duyarlılık, anlayış ve sevmekte insanlar arasında önde gelenlerden olmuş orta yaşlarında bir adamdır. Çok güzel sevgilisi, ilgisiz annesi ve kasabadaki arkadaşları ile küçük, olağan bir hayatı vardır. Babasını hiç tanımamıştır. Hatta annesi de babasını neredeyse hiç tanımamıştır. Bayan Margurette hayatına girene kadar kitaplar, okumak, okumak konusunda iyi olmamak gibi gündemleri yoktur.
Okumak önemlidir, deriz hepimiz. Okuyunca daha iyi birer insan olacağımızı sanırız. Eğitilince, bilince, öğrenince dünyaya, kendimize ve insanlara daha faydalı olacağımıza inanırız, inandırılırız. Oysa bilmek bizim ne olduğumuzu değiştirmez, olabileceğimiz şeyleri gösterir belki.
German'ın sevgilisi ondan bir çocuk sahibi olmak istemektedir. German, "iyi gelir getiren bir işim yok, sigortam yok, mesleğim yok, doğru düzgün okuyamıyorum bile, neden benden bir çocuk istiyorsun, ona ne verebilirim ki?" diye cevaplar bir gün. Gönülsüzdür bu konuda. Sevgilisi tereddütsüz, "sevgini", der. Her şeyin iyiye gittiği bir film bu. Sanki tüm bedeller ödenmiş, çekilecek dertler başa gelmiş gitmiş, kavgalar tükenmiş ve geriye yaşamın güzelliğiyle ufak tefekleri dışında bir şey kalmamış gibi, olan bitenler tıkır tıkır yerine oturuyor. Öyle öyle bitiyor film. Bundan sebep belki biraz uzak kalıyor. Ama hoş, ama keyifli, ama naif, sıcacık bir öykü. Belki de bize, son zamanlarda insanların ya da hayatın getirdiklerinin hep karanlık yüzünü gördüğümüzden olamayacak gibi gelmiştir. Ya da bana... Oyuncular; Gérard Depardieu, Gisèle Casadesus, Yönetmen: Jean Becker. Kadın oyuncu Gisele bugün yüz iki, film sırasında doksan altı yaşındaymış. İyi oynamasının yanında iki dünya savaşı görmenin nasıl bir şey olduğuna dair kendisiyle konuşmak isterdim doğrusu...
Her şeyin iyi gittiği filmler ruhuma iyi geliyor, seviyorum.
YanıtlaSilBunu yazmasan da ikinci filmi seveceğini tahmin ediyorum Handan. Çok hoş sahneleri var, tavsiye ederim çok. :)
Sil