19 Haziran 2016

Yeşil Bir Ağaçtı Geçmiş: I

ok korktum valla! İnsan bu kadar gözü kör, kalbi karanlık, içi boş olabilir mi? Bir kaldırım, kenara dizilmişiz biz, ha bire vuruyor vuruyor. Dükkanlar hep kapatmıştı, yanımda bir adam vardı. Sırtını döndü coplara, bizi önüne aldı, siper etti kendini. Paltosu kalındı sanki kollarını da açtı bize gelmesin coplar diye. Bir ara herhalde komiserleri "tamam yeter, bırak dağılsınlar dedi." Bende o sıra aşağı doğru koşmaya başladım, Sabiha'yı gördüm bir sokak arasında ikimizde bir baktık Sinem, buluştuk üçümüz böylece geldik, dedi Canan. Gözleri Değer'e baktı sonra Ç'ye, Değer iki eli iki cebinde gülümsüyordu, Ç'den bir şey demesini bekledi Canan bu sırada ama demedi o bir şey.

On yedi yıl sonra elini tekrar sıktığında anlayacaktı ki Canan, Ç aslında hiç de öyle o miting günkü gibi sıkmamıştı elini. Acaba ilk tanıştıklarında ve sonrasında ki yıllarda her karşılaşmalarında Canan’ın mı elini öyle sıkardı yoksa herkesin mi? Eğer herkesin elini öyle tutuyorsa on yedi yıl sonra ki el sıkışı da öyle olmalıydı ama değildi. Sıradan, normal bir tutuş.

O gün sadece "Hoş geldiniz" dedi. Elini sıktı. Başkaca da bir şey demedi. Şöyle demesi gerekiyordu o gün ; "korktun mu "? Kıştı, ama üzerinde beyaz, fanila niyetine de giyilen bir tişört altında her zaman ki siyah kot pantolonu vardı, elinde bir şeyle oynuyordu, elektrikli öğrenci işi sobaya yakın duruyordu. Kafasını yerden nerdeyse hiç kaldırmadan yatağına uzandı. Canan'ın erkek arkadaşı olan ve o eve gelme nedenleri olan Değer kırmızı çizgili gömleğini açık renk kotunun içine yerleştirmeye çalışırken bir yandan da önce "Hoşgeldiniz" sonra , "Ya! sizin ne işiniz var memur mitinginde" dedi Canan'a. Sinem atladı cevaba ; "Benim yüzümden aslında, yasal bir mitingdi, O'nlar da memur ya! gelelim diye tutturdular. İyi başladı, konuşmalar, sazlar, halaylar ama korteje müdahale ettiler, ortalık karıştı tabi, coplayan coplayana kaçan kaçana." Canan o sıra Sabiha'ya döndü "Ayakkabılarını bağla dedik sana, gitti biri şimdi. Allah'tan Beyazıt'ta bir çorapçı bulduk da, çift çorapla geldin buraya kadar, yoksa donacaktın." dedi. Sabiha sakindi, elektrikli sobanın yanı başında oturuyordu. Kumral kısa saçlı, zayıf, kısa boylu bir kızdı. Çok güzel iri kahverengi gözleri vardı. Zehir gibi bir zekâsı. Hem O hem Canan bir an önce çalışma gerekliliği telaşından Ticaret Lisesinde okuduklarından olsa gerek en azından Sabiha için bu böyleydi, kendi ifadelerince iyi bir üniversiteye girememişlerdi. O yıllarda Canan ile deyim yerinde ise çok sevişmeseler de beraber çok cefa çekmişler çok sefa da sürmüşlerdi. Ev arkadaşı idiler, beraber iki göz bir evde kalıyorlardı. Biraz sakinleşip, kendilerine geldiklerinde bir sonuç verip vermesinden değil katılmış olmalarından mütevellit bir keyif kapladı yüzlerini. Üç vesait yapmışlar, şehrin bir ucundan bir ucuna gitmişler ama orada bulunmuşlardı. Artık Sabiha'nın ayakkabısının ayağından çıkmasına, Canan'ın adamla yüz yüze bir dükkân camına yapışmış " vurmayın ya vurmayın" diye bağırmasına ve Senem'in birden ortadan kaybolup sonra nasıl aynı anda aynı sokakta yüzlerce insan arasından buluşmuş olmalarına gülmeye başladılar. Yaşamın gizinin detaylarda saklı olduğu üzerine sabaha kadar sohbet etseler de henüz yaşanmış olay örnekleri az olduğundan anlayamıyorlardı bu gücü. Hayat böyleydi işte, buluşulması gerekiyor ise yüzlerce insan içinden üç kız birden birbirlerini buluverirmişler alakasız bir sokak içinde, eğer olmayacaksa aynı sokaktan yüz kere geçin yine de göremezsiniz o sokaktan her gün aynı sizin saatinizde geçenleri...

O gün Ç hiç bir şey demedi. O günden tam on yedi yıl sonra Canan aklında sadece Ç'nin bir şey demesini beklemiş olmasını hatırladığına şaşıracaktı. Değer'in erkek arkadaşı olmasına rağmen sadece gülümseyen yüzünü hatırlayacaktı. Canan o gün neden O'ndan bir onay, bir sitem, kendini koruyan bir söz beklemişti bilmiyordu ama beklediğinden emindi. O günden en aklında kalan tek şey buydu çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder