08 Mayıs 2014

Anlatı Yönetimi; Ödev: Kriket Sopası

Anlayamadığım şu; ben neden bir kriket sopasıyım? Karşı kıyıdaki dalları yere ulaşmış sepet söğüdünün anlattığına göre, onu da ben duymadım ya ondan, yanımdaki yeni dikilen fidan anlattı. O da kesilirken son anda bağırmalarından duymuş. Aramızda bir gelenektir, kim kesilirse ve öğrenebilirse ne olacağını bundan sonra geride kalanlara söylemeye çalışırız. Bilmek isteriz kim nerede ne yapacak, nasıl olacak artık. Bazen karşılaşmayı bile umarız. Geçen sene kabukları ve öz suyu çekilen yanımdaki hepimizden yaşlı olanın hastanelerde olacağını, oradan da yüzlerce eve dağılabileceğini öğrenince sevinmiştik. Öyle ya, yüzlerce ev demek karşılaşma ihtimali yüksek demekti.

İşte bu fidanın bağırışlarından duyduğuna göre; karşıdaki sepet söğüdü hem sepet fabrikasına hem kösele fabrikasına gidecekmiş. Oradan da kim bilir kaç eve girecek. Bu en yaşlımız ile mutlaka karşılaşır. Dünya küçük. Öyle dememiş miydi geçen bahar bir önceki kondukları yere kavaklardan uzun evler yapıldığı için mecburiyetten bizim derenin kıyısına inmek zorunda kalan leylekler...
En çok ta çocuklar sevinmişti sevinmesine de, çok sürmedi çığlıkları. Leylekler bu kadar çok çocuğun olduğunu güneş doğunca öğrenmişlerdi. Öğrenince de daha dinlenemeden yola devam etmişlerdi. Ben büyümeye başladığımda okul da yeni yeni yapılıyordu. İyi oldu, ben sevinmiştim ama, o işte, kösele ve sepet fabrikasına gittiğini bildiğimiz sepet söğüdü pek sevinmemişti. O sevmiyordu sürekli dibinde oturmalarını, yapraklarına dokunmalarını.Yapraklarına pek düşkündü. Dökmemeye çalışır, her kış sanki bir çaresi varmış gibi söylenir dururdu rüzgara.  Çocuklar işte, asılıyorlar, koparıyorlar, gövdesini çiziyorlardı. Her nereye gidecekse olduğu gibi, doğduğu gibi güzel gitmek istiyordu. Ben seviyordum. Hele uzanıp kitap okumalarına bayılıyordum. Dünyanın yuvarlak olduğunu, kuşların her yere gidebildiğini, geceleri ışıldayan yuvarlağa ay dediklerini, benim sesini haz etmediğim bu suyun kenarına benim sağlığım için yerleştirildiğimi hep onların okudukları kitaplardan öğrenmiştim.

Çok meraklıydı bu en genç olanımız. Bazen sıkılıyordum sürekli konuşmasından, diğerleri hakkında olur olmaz hikayeler uydurmasından. Yok efendim; kavaklar uzunlar diye niye o kadar böbürleniyorlarmış, bizim yere doğru eğilmemizle dalga geçiyorlarmış, kuşlar en çok onları seviyorlarmış,mış da mış. Kavaklardan hiç ses duymadım Toprak aşkına, bir gün olupta seslenmediler bana, sizin bu genç olanınız sussun artık demediler. Bir yanda da seviyordum sohbetini, o gelmeden karşı kıyıya kulak kabartır, yaşlı olanla bu sepet söğüdünün sohbetini dinlemeye çalışırdım. Yaşlı olan çok anlatırdı. Bir tek o varmış önceleri, mutluymuş yine de yalnız olmaktan. Leylekler o zamanlar daha çok kalırmış. Neler neler anlatırlarmış. Onlardan duymuştum bizim çook uzak topraklarda ilk doğduğumuzu, insanoğlunun buralara taşıdığını, meyvelerimiz olmadığı için sevilmediğimizi ama işte öz suyumuzu keşfettikten sonra ancak sevildiğimizi, nereleri ağrısa salisin dedikleri öz suyumuzdan içtiklerini onların fısıltılarından duymuştum.

Şimdi burada genç fidanın dibine yığılan ince yapraklarıma bakarken düşünüyorum da bilmemek daha mı iyi olurdu bütün bunları... Hepsini düşünmüştüm de kriket sopası olabileceğimi düşünmemiştim. Güneş henüz doğmuştu geldiklerinde, karşı kıyıdan bize doğru geldiklerinde ben tabi ki anladım fidana değil bana doğru geldiklerini. Hiç konuşmadılar. Nasıl merak ediyordum... Keseceklerini anladığımdan salisin olmayacağımı anlamıştım. Hemen üzülmek istemedim, sepet olma ihtimalimi düşününce. Güzel olurdu sepet olmak. Önce insanların uzun uzun sohbetlerini dinlerdim örülürken, sonra onlarla beraber nereleri görürdüm kim bilir... Beni öylece yere yığdıktan sonra kimse konuşmadı. Oysa merak ediyordum. Sonra gelen kamyonu gördüm. Üzerinde iri iri çubuk resimleri vardı. Önce insanların yaşlı olanlarının yürümek için kullandıkları olanlardan sandım, sevindim, sonra baktım bunlar daha kalın. Sonra biri deyiverdi insanlardan: "Kriket fabrikasına gideceğiz biz önce." Duymuştum duymasına kriket oynadıklarını uzun uzun sopalarla da benim o sopalardan olabileceğimi. Ne bileyim... Gelmiyor ki akla... Beni içeri taşırlarken bilseydim, kırılana kadar bir topa vuracağımı, ne yapabilirdim bilmiyorum. Hiç bir şey yapamazdım. Keşke bilmeseydim kriket sopasından başka neler olabileceğimi diyorum şimdi. Fidan da şaşırmıştı; "Kriket sopası oluyor muymuş bizden" demişti. Kavaklar dahi sanki bana doğru eğilmişlerdi, "Topa mı vuracaksın sürekli", demişti. İşte, günlerdir burada öylece yatarken ve beklerken  kaç defa sordum kendime; ben neden bir kriket sopasıyım?

not. Nereden çıktı bu yazılar derseniz; işte burası

2 yorum:

  1. Gerçekten bir ağaçtan kendi hikayesini dinledim sanki...çok sevdim çok beğendim bu yazıyı...ve kriket sopası olmasına da çok üzüldüm :(
    bir ağaç bile insanlara bir faydası olmasını isterken bizim onlara yaptıklarımıza ne demeli...

    YanıtlaSil
  2. :-) Bende beğenmene sevindim. İnsan kimlere neler yapmıyor ki zaten...

    YanıtlaSil