Yanılgıda olsa, denizlerin sonsuzluğu ve sınırsızlığı ile kıyıda yaşayan insanların hikayeleri, bozkırların aynı sonsuzluğunun yanında o sonsuzluğa inat, dimdik dağların gerçekliğinde, her yanının aynı sarılıkta olduğunu doğmuş olması kadar doğal karşılayan insanların hikayeleri ile aynı değildir. Karanlık hakimdir, şerhalarının kalıcı olduğunu bilen bozkır insanın yüreğine. Çemberin diğer tarafını bilmezler, bozkırın her yönünün aynılığı ile, çirkin varsa güzelin de olduğunu, iyi varsa kötünün de olduğunu unuturlar. Tıpkı aynı zehirden elde edilmişliğini panzehrin unuttukları gibi. Çemberin tamamlanabilmesi için zıddının olması gerektiğini unuturlar.
"Bilmemek, kendi gölgenden korkmana sebep olur, bilmekse başkalarının gölgesinden. Biri içerden kuşatır seni, öteki dışarıdan." İçerden kuşatılmışlardır onlar." Ve belki de bilseler bile gözleri ile görmedikçe inanmazlar. İnanmadıkları için bilmeye güçleri yetmez.
Kıyıda yaşayanlar, öte de, mavinin bittiği yerde beyazın başlamasından bilir, orada başka hikayelerin olduğunu. Gitmeyi düşler kıyının insanı. Düşleyebilir bozkır insanın aksine. Bu yüzden ışığa yakındır yüreği. Ya denizin getirdiklerinden bilir, ya dönen gidenlerden ama bilir; çember zıddıyla tamamlanır. Başka bir hikayesinin olabileceği umuduyla düşler. " Fakat umut ciddi bir meseledir. Umut tehlikelidir. Bilhassa kendinden umudu kesenler için umut pek tehlikelidir." Onlar, ateşi görmeden kıvılcımlarına, kıvılcımların ışığına bile umut derler. Onlar, çiği yağmur, ilk cemreyi bahar sanırlar...Ama bilinir ki, yine de, Cemil Meriç 'in dediği gibi; " Arzın kaderini değiştirenler, kaderlerinden utananlardır." *
Dünyanın bozkırında da dursa kişi, okyanusunun kıyısında da, hikayeler birbirini tamamlar; birbirine değe değe. Ve gitmek değildir hikayenin değiştireni...
" Bu kadar uzak bir yere gelip, hayal kırıklığı aramaya değer miydi ? " demiş Lamartine. Gidilen yere giden kişi, gelinen yerdeki kişidir. Bir başka hikaye başlamaz orada, kişi kendi hikayesinin hem taşıyanı hem nakledenidir. Kişinin kendi hikayesi diye bir şey vardır, ama hikayenin ne tek sahibi ne de tek tanığıdır. Hikayelerin dokunduğu kişilerden biridir kişide. Ve, " Ummanların ötesinde bir altın şehir yok." diyor Cemil Meriç.
Şehrin insanları, insanların hikayeleri, şehrin hikayeleri... Bir şehirden diğer şehre taşınan, birinden diğerine taşınan hikayeler. "Birinin yüreğinde kök salan bir hatıranın, diğerinin damarlarından akıp gidiyor" olduğu hikayeler...Diğer şehirde kendi hikayesinin tamamlanmasını, çemberin diğer yanını bekleyen insanlar. Bu şehirde, kesilen, sonlanan hikayesinin kalanını nerede arayacağını soran insanlar...
"-" alıntılar; Şehrin Aynaları, E.Şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder