Orjinal adı: A Thousand Splendid Suns "Bin Muhteşem Güneş"
"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma Meryem...Seninle benim gibi kadınlara yalnızca bir, tek bir marifet gereklidir, oda zaten okulda öğretilmez. O da tahammül. Sabretmek. Katlanmak. Sahip olduğumuz tek şey bu yeteneğimizdir....Bir erkeğin kalbi fesat, habir bir şeydir Meryem. Bir ananın rahmine hiç benzemez. Kanamaz, sana yer açmak için genişlemez."
Okula gitmek isteyen ve sürekli babasının yolunu gözleyen Meryem'e böyle diyordu annesi "Bin Muhteşem Güneş"',de Adını İranlı şair Saib-i Tebrizi'nin Kabil için yazdığı aynı adlı şiirinden alan bu kitabı okuduğumda, ilk kez bir kitabı okuduğumda, ağladım... Çok iç acıtıyor, acındırmıyor ne kahramanlarına ne yerine koyup hayal ettiğiniz Afgan kadınlarına, ama sizin içinizi derinden acıtıyor...
"Bu şehrin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi."
Roman, biraz 17 yy. da söylenen bu beyit ile hiç ilgi kuramadığınız Kabil'de, biraz da Afganistan'da şairlerin kenti olarak bilinen Herat'da geçiyor. Etkileniyorsunuz, dokunmak istiyorsunuz Leyla'nın kanayan dudaklarına, Meryem'in çatlayan derisine, Azize'nin çığlığına... Bilmek, bir şey yapamadıktan yapmadıktan sonra ne kadar anlamsız, can yakıcı dediğiniz zamanları çok yaşıyorsunuz... Bilmemenin, hiç duymamanın mutlu aptallığına bürünmek, dönmek istiyorsunuz... Kitabın, yazarın ilk kitabının da iki Afgan erkek çocuk hakkında oluşundan, ülkesini terk ederek ABD'ye yerleşmek zorunda kalışından, anılarından derlemeler olduğunu anlıyorsunuz, hem bundan hem zaten ülke hakkında bildiklerinizden; diyemiyorsunuz ki yalandır diyemiyorsunuz ki yoktur bu kadınlar, diyemiyorsunuz ki geçmiştir, bir daha da olmayacaktır. Hem zaten duymayan kalmamıştır , dünya duymasa da komşu ülkelerden, medya da oradadır, oraya giden otobüs, uçak, trenler zaten doludur, yürüyüşler, gösteriler başlamıştır, yardım kuruluşları çoktan mülteci kamplarını boşaltmıştır diyemiyorsunuz... Bir daha Meryem gibi yaşamayacak kimse diyemiyorsunuz... Her sahnesi aklımda, izlemiş gibi, orada yanlarında bir hayaletmiş gibi , öyle iyi, öyle net betimlemeleri var yazarın...
"Ne demişti, o gün kapıdan çıkarken, en son ne demişti.", bazen böyle bir soruyu günlerce düşünebilir insan, bilinmesi hiç bir şeyi değiştirmese de, düşünebilir. Bu durumu öyle güzel anlatıyor ki yazar Leyla ile birlikte düşünüyorsunuz, -ne demiş olabilirdi Tarık o anda, ne!- hiç bir şey fark etmese bile... Ömründe sadece iki kere imza atıyor Meryem. Öğreniyorsunuz ki şimdilerde Afganistan'da kadınlar kocalarını iki kişinin tuttuğu bir örtünün altına tutulan aynadan bakarak seçiyor yada görüyor... Öğreniyorsunuz ki insan değiller onlar, sadece kadınlar...
1960'lardan başlayarak 2000' lere kadar Afganistan tarihini dönem dönem yaşatıyor size; Rusya'nın işgalini , ABD'nin Ruslar'la baş edebilmek için Taliban'ı nasıl desteklediğini, büyüttüğünü, Pakistan sınır kamplarında nasıl militan eğittiğini. Rusya'dan kurtulunca, mülteci kamplarında doğan ve Taliban eğitimlerinden başka eğitim almayan yeni Afgan gençliğinin nasıl Afganistan'ı kurtarmaya çalıştığını anlatıyor... İlk kitabında ABD'nin Afganistan'ı kurtardığı izlenimlerinden çokça bahsetse de yazar, ikinci kitabı olan bu kitapta daha farklı açılardan, daha gerçekçi, daha detaylı bir tarih yazmış...
Kabil'in ağaçsız, kuru, yarı asfalt yarı toprak yollarını, sıcağın hala çok olduğu güneşli ikindilerini, tahta bahçe kapılı evlerini, burkalı kadınlarını, soğuk, beyaz seramik kaplı hastane koridorlarını uzun süre unutamaya bilirsiniz... Kesişen hayatlar, yaşamdan değerli dostluklar, yaşama tutunduran aşklar ve anneler!...
İki kadın, iki anne, iki çocuk, bir koca, iki baba, bir sevgili, Taliban ve Afganistan.Yok varsaymak isteyeceğiniz bir hikaye...
herkesin okumasını tavsiye ettiğim bir kitap beni en az "uçurtma avcısı"kadar etkiledi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Evet,iyi bir anlatım bence de...
YanıtlaSilOkudugum kitaplarin icinde beni en cok etkileyenlerin basinda gelir. Düsündügümde hala icim acir derinden.
YanıtlaSilÖbür yorumda da yazmistim ya hani... Gözlerim doldugu cok olmustur kitap okurken, ama beni salya sümpük aglatan tek kitaptir bu. Yeri cok ayridir.
Yazarin ilk kitabini da cok sevdigim icin, 3. kitabini dört gözle beklemis ve cikinca hemen alip okumustum ama nedense hayal kirikligina ugratmisti o son kitabi beni. Digerleri kadar sevemedim.
Bakalim birdahaki kitabi nasil olacak merak ediyorum.
Ben hiç okuyamadım diğerlerini. Sanki üzerine başka okumak istemiyorum gibi bir duyguya kapıldım. Tabii bir de okunacak başka başka yazarlar, kitaplar da var....
SilÇok iyi bir kitaptı velhasılı...
Etkisinde kalmamak mümkün değil. Herkes okumali bu kitabi.
YanıtlaSilEvet. Teşekkür ederim, bilinmeyen kullanıcı:)
Sil