21 Ağustos 2020

İnanmak Meselesi

"Büyük resmin" bizim için en iyisini bildiğini, bugün üzüldüğümüz şeylerin ilerde bizim için en güzelin yolu açacak kapılar olduğunu, böyle olması gerektiğini söylüyor kimileri. Ne kadar direnirsek o kadar zararlı çıkacağımızı, aynı şeylerin tekrar tekrar önümüze geleceğini hatta. Bazıları da sadece bugünün var olduğunu.

The 100 isimli bir dizi izliyorum bir süredir. Dünya bir radyasyon felaketinden sonra yaşanmaz hale gelir. Uzaya kaçan insan ırkından 100 kişilik bir mahkum ekibi yaşanabilirliği test etmek üzere 97 yıl sonra dünyaya gönderilirler. Bundan sonrası çeşitli maceraler falan filan. Ana felsefe; insan iyi midir kötü müdür? İnsan iyi olabilir mi? Hayatta kalmak için neleri göze alır? Benim ilgimi çeken kısmı ise şu; radyoasyon felaketinden çok önce bir kadın doktor bir yapa zeka tasarlar. Yapay zekanın ana komutu insan ırkı için her zaman her durumda en iyisini araştırmak, bulmak ve yapılmasını sağlamak. I.A bu nedenle dünyadaki nükleer bombaları ateşleyerek kökten insan ırkının yok olmasını amaçlar çünkü gelecekte insanlık radyasyona maruz kalacak ve daha büyük acılar çekecektir. Bunun önüne geçilemeyeceğini hesapladığı için bombaları ateşler. Hızlı bir şekilde hareket eden bir grup insan ve I.A'yi tasarlayan doktor atmosfer dışına kaçmayı başarır. Çünkü insan programının da ana komutu ne pahasına olursa olsun hayatta kalma ya. Doktor, sebep olduğu felaketten büyük bir suçluluk ve üzüntü duyarak I.A'nin ikinci versiyonunu tasarlar. İkinci versiyonu bir çip içinde insan beynine yerleştirmeyi, genetiklerini değiştirerek radyasyonlu ortama uyum sağlamalarını sağlamayı (kanlarını değiştirmeyi bir anlamda) amaçlar. Bunun için uzaydan dünyaya döner. Sığınaklarda hayatta kalmış bir grup insana bu çipi yerleştirir.

Böyle böyle aradan 97 yıl geçer, radyasyon gitmiştir. Dünyada ancak ormanlarda yaşamaya çalışan henüz tarıma yeni geçmiş insan klanları yaşamaktadır. Liderlerini karakanlılar (aslında genetiği değiştirilmişler soyundan) seçmektedirler çünkü onun kutsal olduğuna, göklerden geldiğine, ruhlarının ölmediğine ancak bir diğer karakana geçtiğine, bu nedenle liderlik vasıfları taşıdığına inanırlar. Bir karakanlı lider öldüğünde ensesindeki çipi çıkarırlar (ama bunun ruhu olduğunu ve ruhunun ölmediğini, gökten gelenin böyle söylediğine inanırlar) yeni buldukları bir karakana takarlar. İşte dünya böyle devam ederken bizim 100 mahkum ekibi geliyor dünyaya.

100 ekibinin gelmesi sonrası gelişen olaylarla I.A'nin birinci versiyonunun dünyada bir yerde çalışmalarına devam ettiğini, hala ana komutu çerçevesinde insan ırkını korumaya çalıştığını görürüz. Ancak kendini geliştirmiş ve insanı korumanın en iyi yolunun onu duygularından arındırmak olduğu sonucuna ulaşmıştır. Hırs, nefret, güç istenci ve kibir insandan silindiğinde paylaşılamayan bir şey de olmayacaktır sonuçta. (benzer felsefe Equilibrium filminde de güzel işlenmişti) Bir kaç insan buna inandığından I.A.1'in ürettiği hapları yutar.  Bu şekilde artık acı anılarınız, acı hissiniz, ağrı hissiniz, iktidar, hırs, nefret hissiniz güzel anılarınız da dahil olarak yoktur. İlk öpüşmenizi hatırlayamazsınız ama ilk kalp acınızı da, ölmüş sevdiğinizin ölüm anındaki acınız yoktur ama yüzünü de hatırlayamazsınız. I.A.1 insanlığa vücutlarına bir zarar gelse de her şeyin her zaman yolunda olduğu görülen bir dünyada yaşamalarını vaad etmektedir. (Matrix'e bağlayabilirsiniz burayı da). I.A.1 için önemli olan insanlığın büyük resmini öngörmek ve en iyisini planlamaktır.

Şimdi düşünüyorum; varlığını hiç anlayamadığımız büyük resme güvenmek mi, bugün yaşadığımız koşullara mı? Bir şey var ki ikisi de aynı sonuca çıkıyor. Yapılacak bir şey yoksa bunu ister ilahi güce, ilerde olabilecek güzel sonuçlarına, ister bugün yapacak bir şey yok yola devam inancına ister yaradanın ilahi adaletine bağlayın, sonuç aynı; sadece olacak olan olur... Yürümek için elimizde tuttuğumuz asanın ne olduğu değil, ondan aldığımız gücün bizi "ne" yaptığı önemlidir, böyle düşünüyorum bugünlerde...
Öyle bir şeyler...  

3 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Merhaba. Ben de sizin blog'a bir merhaba diyecektim ama yazamadım. Yorum kısmında bir sorun olabilir.
      Teşekkür ederim.
      Düşününce öyle de, epeydir düşünmeden yapamaz oldum. Bu yüzden de çoğunlukla yorgun hissediyorum. Bakalım düşünmeden olan zamanlar olacak mı:-)
      Selamlar,

      Sil