30 Aralık 2019

Benim Diyecek Bir Şeyim Yok Ki

Sosyal bilimlerde çok uzun zamandır, herhalde yirminci yüzyıl ortalarından bu yana, söylenecek bir şey kalmadığını söylüyor sosyal bilimciler. Temel bilimlerde ise daha yeni yeni öğrendiğimizi. Dünya saatiyle bir kaç dakika önce bildiğimiz fizik kurallarının kuantum ile tepetaklak olduğunu öğrendik. Mesela en temel farklarından biri klasik fizikte kesinlik varken, kuantumda olasılıklar var. Klasik fiziğe göre maddelerin hareketlerinde insanın-bilincin bir fonksiyonu yokken kuantumda insan-bilinç faktörü deneylerde bir etken. Kuantum fizikte birbirlerinden çok uzak iki parçacık arasında sanki yanyanalarmış gibi bir bağ tespit edilebilmektedir. (Kolektif bilinci doğruluyan tuhaf tuhaf şeyler.) Klasik fizikte bu söz konusu olamaz... Diyeceğim o ki; yirmi dokuz harfle o kadar çok şey söylenebildiğine ben zaten hep şaşmıştım. Bitmesi çok normal. Yeni yıla dair söyleyeceğim bir şey yok haliyle. Bu yıla dair ise; daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım tam yıl bitmeden. İnternet'ten e-milli piyango bileti aldım. Çok ilginç bir şey olmayabilir sizin için. Zaten benim için ilginçti. Hazır para yatırmışken de biraz inceledim, iddia, atlar, bahisler, tek maçlar filan şurada biraz takılsam mı ki... Şaka şaka, aman ne alavereler oralar. Sözün özü, daha iyi seneler olsun herkese. Önce sağlık, gerisi olur gider.

7 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. İyi seneler Sevgili Günlük, her şey gönlünce olsun. :-)

      Sil
  2. İlk cümlenize referans verebilir misiniz? Bir sosyal bilimci olarak bunun söylenmediğine eminim :) Aksine, bilimsel gelişmelerin hızına özellikle felsefe gibi düşünsel sosyal bilimlerin yetişemediğine, alanda ciddi bir atılıma gerek olduğuna dair söyleşiler, tartışmalar dönüyor. Bizim psikoloji ve ruhbilim alanımızda mesela, ciddi yenilikler var ve acaba bu yenilikler kaynağını sadece fen ilimlerinden mi alıyor yoksa bazı sosyal değişimler mi fen bilimlerini özellikle faydacılık alanındaki buluş ve gelişmeleri etkiliyor hatta neden oluyor? Mutlu yıllar :)

    YanıtlaSil
  3. Evet Aze ilk cümleye ben de itiraz ediyorum. :) kim söylemiş bu saçma sözü. yer bilimcilikten toplum bilimciliğe geçme aşamasındayken böyle sözler duymak pek sevimsiz geldi. :)
    Mutlu neşeli bol kahkahalı bir yıl diliyorum...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili okuyup-yazanlar, duyarlı yorumlarınız için öncelikle teşekkür ederim:-)
    Sorunuzun cevabını önce resmi kaynaklarla cevaplamak istedim, sorunuza çok hak vererek. Oldukça iddialı bir giriş yapmışım çünkü. Hala resmi olarak bir yerlerde okuduğumu veya bazı hocalarımdan duyduğumu hatırlasam da kendi düşüncemle yanıtlamaya karar verdim:-) (Ben de sosyal bilimlerde biraz dirsek çürüttüm.)
    Belki yazının girişini 20.yüzyıl olarak düzeltebiliriz ama oraya gelmeden sizce Descartes'ın "düşünüyorum öyleyse varım" demesinden sonra farklı olan nedir? 'Vikipedia' biel hala kendisini şöyle tanımlıyor: "Batı felsefesi çoğunlukla onun günümüzde hala çalışılan yazılarına cevap niteliğindedir." Hala cevaplar bulmaya çalıştığımız bir felsefenin izlerini sürüyoruz. 20. yüzyıl dememin nedeni de Freud'un insan psikolojisi üzerine söylediklerinin üzerine ne söyleyebildik? Bunlarla birlikte ve biraz da bağımsız olarak ben düşünüyorum ki; insanın yedi kötülüğünü engelleyen ya da değiştiren bir bulgumuz var mı var olduğumuzdan bu yana. Sosyal bilimler bana göre halen insanın savaş, iktidar, güç istençlerine bir çare bulamıyorsa, bizler var olduğumuzda ne isek halen oysak söyleyecek neyi var sosyal bilimlerin? Sosyal bilimler dediğimiz alanlar insanı anlamaya ve anlayarak daha iyiye, ileri götürmeye yarayacaksa eğer ki bence öyle olmalı ne kaldı başka?
    Evet, her gün farklı anlayışlar, farklı çözümler geliştirebiliyoruz fakat bunlar insanın öğrendiğimiz "bir canlı olarak yaşayabilmek her şeyi yapar; öldürür, ürer, umut eder, merak eder, iktidar alanı yaratır, korur, vs vs vs." sınırlarının içinde dolanıp durulan detaylar değil midir?
    Şöyle çok aykırı bir örnek vereyim: Arrival diye bir film vardı. Orada dil yapımızın düşünce ve algılama sistemimizi oluşturduğundan bahsediyordu. Bizler bu dünya insanları öğrendiğimiz dil ile düz bir zaman boyutu içinde düşünmeyi öğrenmiştik. Bir çember üzerinde harfleri yerleştirerek, çemberin hangi noktada tamamlanacağını, kelimeyi tamamladığımızda çemberin hala tam bir yuvarlak olacağını hesap edebiliyor olabilseydik zaman algımızın da farklı olacağını söylüyordu. Birleşmenin düzgün olup olmayacağını görebilmemiz için farklı düşünmemiz gerekecekti. Yani zamanı bir doğru, düz bir çizgi, bulunduğumuz an olarak değilde, evrenin hali gibi döngüsel, eğilip bükülebilen, üzerinde ileri geri gidilebilen bir boyut olarak algılıyabilseydik yazabilirdik öyle bizde. Ya da yazabilseydik düşünebilirdik. Burada şu kısıtlı yorum alanında anlatabidiğim kadarıyla, insanın bu belirli, sınırlı (belirlenmiş belki) yapısıyla geldiğimiz sosyal bilim anlayışı budur bence şimdilik. Bambaşka bir ey olmalı daha fazlası için. O kadarını bilmiyorum, düşünemiyorum da şimdi.:-)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  5. Bilim üretme becerisi, bilim üretme hevesi çok zayıfladı sanki eskiye göre. hem sosyal bilimlerde hem fen bilimlerinde. bilişim teknolojilerinde gelişmeler var sadece.
    daha iyi bir insan, daha iyi bir toplum, daha iyi bir dünya kurma yolunda sosyal bilimcilerin çalışacağı söyleyeceği çok şeyler var bana göre. ve bu hiç bitmez. daha iyisine ulaşma isteği hiç bitmeyeceği için...
    Selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selamlar Şahin,
      İnşaallah diyelim, umarım diyorum:-)

      Sil