01 Ocak 2018

Güncenin Güncellenmesi

Bu günceyi açtığımdan beri hangi konularda ağırlıklı olması gerektiğine bir türlü karar verememiş olmam içimde bir sıkıntıdır hâlâ. Kişisel olmasını düşünürken, kim neden benim kişisel hayatımla ilgilensin ki demişimdir ardından. Ayrıca gündelik yaşamımın ilginç bir tarafı da yoktu bana göre. İlginç olmalı mıydı, onu da bilmiyorum...

Benim için neler anlattığından bahsetmek istediğim filmler, kitaplar ve bazı önemli bulduğum olan biten hakkında yazmak en istediğim ve yapabildiğim şey olacaktı, öyle de olageldi bunca zaman. Zaman zaman kısa öykücükler, yazmaktan başka yapacak bir şey bulamadığım ruhsal hallerim kalan boşlukları dolduruyor izlediğiniz üzere. 

Günceye, yani buraya daha gündeme dair, daha kişisel yazılar yazma düşüncesi yeni yılın ilk fikirlerinden biri. Geçenlerde eski eşim annesinin bazı şeyleri hatırlamadığını ve bundan dolayı komik söylemlerde bulunduğundan bahsedince insanın unutan bir varlık olduğunu sanki yeni öğrenmiş gibi hissettim. Sanırım, anlatmayı seven ve anlatacak çok şeyi olduğunu bildiğim birinin hatırlamıyor olmasına üzüldüm. Oysa unutmak üzerine çokça düşünen biriyimdir. Tanrım yoksa ben de kendimi unutmaya mı başladım, demedim o an, bunu şimdi diyorum fakat daha kişisel, ileride hatırlamama yardımcı olacak gündeme dair yazmanın önemli olacağına karar verdim. Şu noktayı atlamadan devam etmek iyi olacak; her neden bahsedersem bahsedeyim, örneğin Kızarmış Yeşil Domatesler filmi, aslında kişisel bir şeyden bahsediyorum. Filme dair kendi söylediğim her şey, bende filmin bıraktığı iz sonuçta. Her üretim subjektiftir, değil mi? Şimdi aklıma geldi mesela; yeğenim Azra dört beş yaşlarındayken anneme kızdığında sehpaların üzerindeki örtüleri yere atıyordu, saksıdaki çiçeklerin yapraklarını yoluyordu. Annem için neyin önemli olduğunu, onların görsel ifadesinden ve ne sıklıkta özen gösterdiğinden anlamıştı. Anneme bir şey demiyordu, ağlamıyordu, bağırmıyordu, gidip yaprakları koparıyordu... 

Bunun yanında sosyal çalışma teorisi ve uygulamalarıyla ilgili daha fazla yazmak, bilgilendirici bir alan yaratmak istiyorum fakat buna da henüz burası mı, yeni bir internet sitesi mi karar verebilmiş değilim. İlerde belki başka yerde toplarım düşüncesiyle şimdilik buraya ekliyorum yazabildiklerimi. E tabi, bir de İngilizce yazma hayalim var. Onu da henüz düzenli yapabiliyor değilim. Parantez içinde; yeni yılın ağır basan bir fikri de en kısa sürede orayı toparlamak, ülke gündemine dair kısa, öz ama sürekli yazılar yazabilmek. Şimdi tez araştırması çalışmalarım esnasında okuduğum makalelerden daha net anlıyorum ki tarih, bir anlamıyla geçmiş, hemen yaşandıktan sonra okunabilen bir şey değil. Daha da önemlisi, üç farklı tarih var; yaşananlar, hatırlananlar ve anlatılanlar. Tarih öğretim görevlisi bir arkadaşım Kore Gazileri ile sözlü tarih çalışması yapmıştı. Geçenlerde tezine baktığımda da dikkatimi çeken bir noktaydı bu geçmişi bilmek meselesi. Kore gazilerinin o döneme dair anlattıklarıyla bilinen bazı gerçeklerin farklı olduğunu not etmişti arkadaşım. Bilerek ya da bilmeyerek insan farklı hatırlayabiliyor, daha doğrusu bugünden bakarak düşündüğünde geçmişi farklı yorumlayabiliyor.

Kişiselden kastım yine de çoğul olarak kendime dair olmayacak, daha çok gündemin ben de bıraktığı izler gibi diyelim. Hani Yıldızlararası  filminin açılış sahnesi var. Orada bir kaç yaşlı insan bazı olan bitenlerin şimdi yaşananların sinyallerini verdiğini ama onların bunu hiç göremediği gibi bir şeyler söylüyor. Ya da başka filmler de. İşte onun gibi. Beş on yıl sonra buraya ben ya da birileri baktığında; "aa, bak aslında o zamandan belliymiş bugün böyle olacağı.", desin diye, ve dünyanın bundan öncesinin ve bizim yaptığımız gibi yine de bildiğini okumaya devam etsin diye... 

9 yorum:

  1. bak bence hepsini buraya yaz işte. olayların kişisel yansıması, sosyal araştırmaların, tarih, hatta ingilizce, ne güzel olur. tarih, en sevmediğim ve güvenmediğim konulardan yaa. ama bak süper iki tarih yazarı var he. eduardo galeano ve eric hobswam :) :) tarih çok kaygan ve subjektif filan işte. ama bak yaz ne güzel çok sevdim yeni yıl resolution larını. özellikle sosyal şeysileri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim detaylı yorumun için deep. :) Tarih konusundaki yazarlara baktım da ilgimi çekti. Özellikle Hobsbwam. Diğeri gazeteci daha ziyade ilk bakışta anladığım. biraz gecikmeli olabilir ama oturtacağım bu akışı:)

      Sil
  2. Insan çok ilginç bir varlık. Söylenen veya yaşanan bir gerçek, o kadar farklı farklı alginabiliyor ki. Bazen bu algılar birbirine 180 derece uzağa düşebiliyor. Algılara , hatırlamalara pek güvenmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsun Şahin. Konu anlatılan geçmiş olunca insan nasıl hatırlamak istiyorsa o hale evirebiliyor. Bu konuda sana Shutter Island filmini çok tavsiye ederim. (Umarım adını doğru yazdım) Bir bak. Görüşmek üzere :)

      Sil
    2. Öneri için teşekkürler. Bakacağım.
      Selamlar. .

      Sil
    3. filmi izledim. şok geçirmiş gibi etkisindeyim. martin scorsese filmiymiş. duymamıştım. bu adamın filmleri iyi diye aklımdaydı. bu film müthişti. korkutucu ürkütücü sahnelerine rağmen çok etkileyici, sarsıcı..
      "hangisi daha kötü? canavar olarak yaşamak mı, iyi biri olarak ölmek mi? "

      Sil
    4. İnsan aklının kendini korumak için bulduğu yollar çok ilginç... Evet, soru oldukça çarpıcıydı...
      Selamlar,

      Sil
  3. Bence hepsini burada yaz. Burası senin blogun, senin mekânın. Senin hayata, tarihe bıraktığın izler. Ha eğer çok karmaşık olur diyorsan hepsini ayrı başlıklar altında toplarsın olur biter. 🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Ebrar:-) Merhabalar...

      Sil