19 Ağustos 2018

Tanrıdan Gizlenecek Bir Yer: Westworld

"Tamamen özgür olan bir varlık kendi temelindeki dürtüleri sorgulayabilmelidir. Onları değiştirebilmelidir."

Gelecek hakkında kim düşünmez değil mi? Kendi geleceği hakkında düşünmeyen olabilir, carpe diem moduyla yaşamayı ölene kadar güdecek olanlar olabilir, onu demiyorum. Dünyanın geleceği hakkında diyorum. Ne de olsa dünyanın geleceği bizim bugünümüz olacak bir gün. Geçen gün bulaşık yıkarken radyoda iki kişi konuşuyordu: Hawking dahil hemen bir çok bilim insanı merak ediyormuş; neden gelecekten birileri geçmişe, yani bizim bugünkü dünyamıza gelmedi henüz. Öyle ya, gelecekte zamanda yolculuğun mümkün oluyor olacağı varsayılıyor ise neden hala gelmediler? Hawking'in çılgın bilimci paradoksu teorisini hatırladım. Kendisi de kendisine bu soruyu sorup kendi açıklamıştı. Ona göre, geçmişten geleceğe yolculuk mümkün olabilecek fakat gelecekten bugüne olamayacak. Detaylı incelemek isteyenler şuradan bakabilir. Sanırım en azından bugünkü bilinen bilimle, parantezini eklemiştir ama ben de ekleyeyim.


Kimse bana sormaz ama, bana sorarsanız, zamanda yolculuk bizim şimdi algıladığımız, öyle düz bir çizgi üzerinde gidip gelmek gibi bir şey değil. Çünkü zaman öyle bir şey değil... O nedenle de aynı kişinin-kişinin-zamanda yolculuk etmesi diye bir olayımız olmayacak. Geçen hafta, şimdi ölmüş olan bir arkadaşımın evinin önünde durdum uzun uzun penceresine baktım. Oldukça hareketli bir sokaktır. İnsanların kimi bana çarparak kimi sıyırarak geçti gitti. On yirmi yıl önce de pek çok kez aynı noktadan aynı pencereye bakmışımdır biliyorum. On yıl önceyle şimdiki duruşum arasındaki olan-biten şey neydi? Bence o zaman değil. Başka bir şey. Geçmiş diye bir şey yok. O yüzden de yolculuk yapılamaz. Hareket bir kez yapılıyor, olaylar bir kez oluyor ve bitiyor.


Gelecekten gelememek konusundaysa Hawking'in -çok da anlamadığım- teorisine karşılık benim çok daha basit ve anlaşılır teorim şudur; insanlar gelecekten gelmiyorlar çünkü yoklar... Bizim o kadar uzun bir geleceğimiz olmayacak... Ya da zamanda yolculuk teorisiyle uğraşılan bir gelecek evrenimiz olamayacak. Nedenini açıklayayım tabi efenim: Westworld televizyon dizisi son zamanlarda oldukça favori. Onu tutalım bir kenarda. Kod yazma eğitimleri henüz bizim devlet okullarında çok zaman tutmasada batı dünyasında ilkokula kadar indirilmiş ve her çocuğun okuma yazmayla birlikte öğrenmesi zorunlu görülüyor. Ben Westworld dizisini ilk duyduğumda "ay aman banane ben Battle Star Gallactica' mın üzerine gül koklamam," demiştim. Fakat Ramin Djawadi denen "manyak" müziklerine el atarak fikrimi değiştirdi. İzledim.

Hikaye insanımsı robotlar üzerinden, insanın kibrini, dünyaya kazık çakma hırsını, kendinden öte her şeyin önünde olup yok edene kadar durmama ve yaptıklarının dibinin dibini anlatıyor. Hikayeyi anlatmak için yapay zeka olarak adlandırılan, insan türünden ayırt edilmesi neredeyse imkansız insanımsı robotlarla bir dünya kurgulanmış. Kovboy kasabası, japon köyü, ortaçağ kasabası, kızılderili köyleri gibi evrenler yaratılmış. İnsan türü buralara geliyor ve tıpkı Tanrıdan gizlenmiş bir yerdeymiş gibi canı ne isterse onu yapıyor. Bir yer düşünün asla ölmüyorsunuz, acı çekmiyorsunuz, cezalandırılmıyorsunuz. Ve hayal edin neler yapılıyor... Düşünün ki karşınızda robot olduğunu bildiğiniz bir varlık var. Tıpkı insana benziyor, istediğiniz gibi öldürebileceğinizi, işkence edebileceğinizi, günlerce sevişip tecavüz edebileceğinizi biliyorsunuz. Bütün bunlar siz böyle yapabilin diye kurgulanmış. Siz de yapıyorsunuz. Fakat, acı çektiklerini, mutlu olduklarını, hatırladıklarını veya size değer, umut, inanç beslediklerini de biliyorsunuz. Yine de devam ediyorsunuz. Dizinin dayandığı temelin Shakespeare'ın "Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar."deyişinden esinlenildiği söyleniyor.

Westworld dünyasının hayal edilebilmiş olması, yapay zekaların insanlar için neler ifade edebileceğinin çok küçük bir parçası. Fabrikalardaki ağır işlerin tamamını yapabilirler, bütün pis işlerimizi, hamallıklarımızı, hizmetçiliğimizi yapabilirler. Ve sanırım uçurumlardan bizim yerimize sarkıp fotoğrafımızı çekebilirler, ilaçlarımızı deneyebilirler ve en önemlisi onları istediğimiz kişilerin yerine geçirebiliriz. Ölen yakınlarımızın yüzlerini yapay zekalarla canlandırabiliriz. Şimdi hayal edemediğimiz pek çok şeyimiz olabilirler. Bunlar gibi pek çok sebepten sistem bugünün çocuklarını kod yazmaya hazırlıyor. Peki yapacakları her bir hareketin kodlanması mümkün olabilir mi sizce? Olmayacağı bilindiği için yapay zekalar öğrenebilen bir tür olacak. Öğrenebiliyor olmalarıda bizlerle onlar arasında çok olası bir savaş demek olacaktır. Kısacası eğer yapay zekaları istiyorsak onları kendilerini kodlayabilen bir yazılımla yapmak zorundayız. İnsan egosunun bunu tahmin ederek yapay zeka yazılımlarından ve teknolojisinden vazgeçmesini beklemek çok komik olacaktır. İşte bu yüzden bir geleceğimiz olmayacak. "Biz insanlar bir neden yüzünden bu dünyadayız. Üstünlüğümüze meydan okuyan her şeyi öldürüp yok etttik. Üzerinde hakimiyet kuramayacağımız canlı kalmayınca yapay zekalı oyuncaklar geliştirdik." diyor Anthony Hopkins dizide. Bence de öyle olacak.


Westworld dizisi insanın özüne dair farklı farklı şeyler söylüyor. Tanrının bizi kodlamış olma ihtimali oldukça yükseliyor aklımızda. Yani kaderin gerçekliği. Eğer öyle olmasaydı biraz olsun değişmezmiydik bin yıllar boyunca, sormadan edemiyor insan... Sürekli aynı hataları aynı kibir ve ego savaşlarını yapıp duruyoruz. Güdülerimize dair hiç bir şey değişmiyor. Yiyeceğinden fazla bizon öldüren beyaz adamla insanları derisi, inancı ya da ırkından dolayı cezalandırmak isteyen beyaz insanın hırs ve güç istenci aynıdır. En önemli kurgularından biri dizinin insanın ahlâk anlayışına dair yapılan gizli sorgulama. Beni de en çok etkileyen noktası budur. Ahlak anlayışımızın kendi iç kontrolümüzden, kendi insan ahlakımızdan değil, bizi kontrol eden güçlerden geliyor oluşu. Bu Tanrı da olabiliyor, sınav kopyamızı gözetleyen öğretmen de. Kendi kontrolünü sağlamaktan aciz olacağı düşünüldüğü için belki insan özgür değildir ve dış kontrollere muhtaç kılmıştır kendini, kimbilir...


Bir diziden buralara gelinir mi demeyelim. Dünyanın ilk cyborg'ları (insanımsı robot) (organik ve biomekatronik bileşimli varlık) kimlerdir biliyor musunuz? M.S. birinci yüzyılda ayağına nal takılan atlardır. Nallı atların Romalıların elinde dünya tarihini nasıl bir hızla değiştirmiş olduğunu okusanız şaşarsınız. (Bill Bryson-Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi). Tıpkı bugünkü bilgisayar teknolojisini yaratan silikon çiplerin henüz 1960'larda keşfedilmiş olmasının hızı gibi. Dizi deyip geçmeyelim efenim. Her şey bir hayalle başlar... 

2 yorum:

  1. Çok ilginç ve merak uyandıran bir konu. Bakalım gelecek bize neler getirecek, ya da bizlerden neler götürecek. Zaman verecek cevabı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Beyaz Yakalı.:-)
      Teşekkür ederim yorum için. Zaman her şeyi açığa çıkartır da biz görür müyüz, bilmem.
      İyilikle,


      Sil